Örnek Resim

AİHM: Pavlov ve Diğerleri / Rusya Davasında AİHS’nin 8. Maddesinin Yeşil Okuması

Pavlov ve Diğerleri / Rusya davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Lipetsk’te sağlık riski oluşturan aşırı endüstriyel kirlilik bağlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. Maddesini yeşil bir okumaya tabi tutmuş ve AİHS’nin 8. Maddesi ile ilgili içtihada önemli bir katkı sağlamıştır. Daha da önemlisi, insan haklarının iklim adaleti ve çevrenin korunması için uygun bir araç olduğunu savunanlar için bir ‘kazanım” yaratmıştır.

IHOP tarafından sağlanan gayri resmi tercüme için: PAVLOV_RUSYA_Karar 2023_ed

Kararın orjinal metni için: PAVLOV AND OTHERS v. RUSSIA (coe.int)

Cıva, Küçük Ölçekli Altın Madenciliği ve İnsan Hakları

Tehlikeli madde ve atıkların çevresel açıdan sağlıklı yönetimi ve bertarafının insan hakları üzerindeki etkilerine ilişkin Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Marcos Orellana tarafından hazırlanan 8 Temmuz 2022 tarihli Rapor

İnsan Hakları Konseyi’nin 45/17 sayılı kararı uyarınca, tehlikeli madde ve atıkların çevresel açıdan sağlıklı yönetimi ve bertarafının insan hakları üzerindeki etkilerine ilişkin Özel Raportör Marcos Orellana, küçük ölçekli altın madenciliğinde cıva kullanımının insan hakları açısından zararları ve risklerine adanmış yıllık tematik raporunu Konsey’e sunmaktadır. Cıva, insan sağlığı ve çevre için tehlikeli, kalıcı bir ağır metaldir ve madencilik faaliyetlerinden salınımı küresel ölçekte toprakları, nehirleri ve okyanusları kirletmekte ve insan sağlığına zarar vermektedir. Küçük ölçekli altın madenciliği, dünyanın çevreye en fazla cıva yayan madenciliğidir. Ancak küçük ölçekli altın madenciliğinde cıvanın kontrolüne yönelik uluslararası düzenlemelerde boşluklar ve eksiklikler bulunmaktadır. Özel Raportör, yerli halkların maruz kaldığı yapısal ırkçılık da dahil olmak üzere, küçük ölçekli altın madenciliğinde cıva kullanımından kaynaklanan insan hakları ihlallerini ve çevresel adaletsizlikleri incelemektedir.

Raporun Türkçe çevirisi için: G2240363_mining_TR

 

 

Tehlikeli madde ve atıkların çevresel açıdan sağlıklı yönetimi ve bertarafının insan hakları üzerindeki etkilerine ilişkin Özel Raportör Raporu

İnsan Hakları Konseyi’nin 27/23 sayılı kararı uyarınca Özel Raportör, tehlikeli madde ve atıkların çevresel açıdan sağlıklı yönetimi ve bertarafı ile ilgili insan hakları yükümlülüklerine ilişkin iyi uygulamalar için kılavuz ilkeler hazırlamıştır. Kılavuz ilkeler Devletlere, işletmelere, sivil topluma, sendikalara ve diğer kilit aktörlere toksik maddelerden kaynaklanan insan hakları ihlallerine yol açan kilit sorunları belirleme ve ele alma konusunda yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Kılavuz ilkelerin, konuya yaklaşımların dinamizmi ve rapordaki yer sınırlamaları göz önüne alındığında, Devlet ve Devlet dışı aktörlerin uygulamalarının kapsamlı bir derlemesi olması amaçlanmamıştır.

Raporun , İHOP tarafından gerçekleştirilen çevirisi için: Rapor_tehlikeli atıklar

Raporun İngilizcesi için: A/HRC/36/41: Report of the Special Rapporteur on hazardous substances and wastes – Note by the Secretariat | OHCHR

BM Tehlikeli Maddeler ve Atıklar Özel Raportörü Hakkında:

Tehlikeli maddeler ve atıklara ilişkin yetki ilk olarak 1995 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından oluşturulmuştur (Komisyon Kararı 1995/81). Bugün ise BM İnsan Hakları Konseyi’nin 2020 tarihli A/HRC/RES/45/17 sayılı Kararı kapsamındadır.

Tehlikeli Maddeler ve Atıklar Özel Raportörü, BM tarafından toksik ve diğer tehlikeli maddelerin insan hakları üzerindeki etkilerini incelemekle görevlendirilmiştir. Bu görevin kapsamına petrol, gaz ve madencilik başta olmak üzere maden çıkarma endüstrileri; imalat ve tarım sektörlerindeki çalışma koşulları; tüketici ürünleri; tüm kaynaklardan kaynaklanan tehlikeli maddelerin çevresel emisyonları; askeri faaliyetler, savaş ve çatışma; ve atıkların bertarafı girmektedir.

Uzman, İnsan Hakları Konseyi tarafından tehlikeli maddelerin ve atıkların uygunsuz yönetiminden kaynaklanan insan haklarının geliştirilmesi ve korunması için alınan inisiyatifleri incelemek ve üye devletlere rapor etmekle görevlendirilmiştir.

Özel Raportörlüğe ilişkin detaylı bilgi aşağıdaki bağlantıda mevcuttur.

https://www.ohchr.org/en/special-procedures/sr-toxics-and-human-rights

Türkiye Paris Anlaşmasının Tarafı Oldu

TBMM Genel Kurulu tarafından 6 Ekim2021 tarihinde onaylanması uygun bulunan Paris Anlaşması (7335 sayılı Kanun) 7 Ekim 2021 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Türkiye Anlaşmaya aşağıdaki beyanı verdi.

“Türkiye Cumhuriyeti, 9 Mayıs 1992 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi *ve Paris Anlaşmasında, açıkça ve kesin olarak kabul edilen “hakkaniyet, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreli kabiliyetler” temelinde ve Sözleşmenin Taraflar Konferansında kabul edilen 26/CP.7, 1/CP.16, 2/CP.18 ve 21/CP.20 sayılı kararlarını hatırlatarak, Paris Anlaşmasını gelişmekte olan bir ülke olarak ve ulusal katkı beyanları çerçevesinde, Anlaşmanın ve mekanizmalarının ekonomik ve sosyal kalkınma hakkına halel getirmemesi kaydıyla uygulayacağını beyan eder”.

BM İklim Değişikliği Çerçve Sözleşmesine Türkiye’nin katılımı için bkz.  T (resmigazete.gov.tr)

Paris Anlaşması Hakkında:

Paris Anlaşması, iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı uluslararası bir anlaşmadır. Paris, Fransa’da düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansında (COP21) 196 Taraf tarafından 12 Aralık 2015 tarihinde kabul edilmiştir. Anlaşma 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Küresel ölçekte 194 ülke ve Avrupa Birliği Anlaşmaya taraf olmuştur.

Anlaşma, tüm ülkelerin emisyonlarını azaltma ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için birlikte çalışma taahhütlerini içermekte ve ülkeleri taahhütlerini zaman içinde güçlendirmeye çağırmaktadır. Anlaşma, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim azaltma ve uyum çabalarında yardımcı olmaları için bir yol sağlarken, ülkelerin iklim hedeflerinin şeffaf bir şekilde izlenmesi ve raporlanması için bir çerçeve oluşturmaktadır.

SINIR AŞIRI ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ SÖZLEŞMESİ-ESPOO Sözleşmesi

Türkiye’nin taraf olmadığı Espoo Sözleşmesi Şubat 1991’de Rio Konferansı hazırlıkları sırasında Espoo’da kabul edilmiş ve Eylül 1997’de yürürlüğe girmiştir.

İHOP tarafından gerçekleştirilen gayriresmi tercüme: 1733290_pdf_web_ESPOO_TR

Sözleşmenin orjinal dildeki versiyonu: 1733290_pdf_web_ESPOO

 

 

BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS) Haziran 1992’de Rio de Janeiro Dünya Zirvesi’nde imzaya açılmış ve Aralık 1993’te yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin üç ana hedefi şunlardır: “biyolojik çeşitliliğin korunması, bileşenlerinin sürdürülebilir kullanımı ve genetik kaynakların kullanımından doğan faydaların adil ve hakkaniyetli paylaşımı” (Madde 1).

Türkiye Sözleşmeyi 27 Aralık 1996 tarihinde onaylamıştır. 

Biyolojik çeşitliliğin “ortak bir mesele” olarak kavranması ve bunun Devlet egemenliği kavramlarıyla etkileşimi, Sözleşme tarafından kurulan rejimin temelini oluşturmaktadır. Madde 3, Devletlerin “kendi çevre politikaları uyarınca kendi kaynaklarını kullanma konusunda egemenlik hakkına ve kendi yetki veya kontrolleri dahilindeki faaliyetlerin diğer Devletlerin veya ulusal yetki sınırlarının ötesindeki alanların çevresine zarar vermemesini sağlama sorumluluğuna” sahip olduğu ilkesini yeniden ifade etmektedir. Sözleşme’nin diğer bazı bölümleri de egemenlik hakları ile uluslararası sorumluluk arasındaki bu etkileşimi yansıtmaktadır.

Sözleşme, üçüncü hedefi olan genetik kaynakların kullanımından doğan faydaların adil ve hakkaniyetli paylaşımı doğrultusunda, genetik kaynaklara erişim ve fayda paylaşımına ilişkin bir çerçeve oluşturmaktadır (Madde 15). “Devletlerin kendi doğal kaynakları üzerindeki egemenlik haklarını tanıyan” çerçeve, “genetik kaynaklara erişimi belirleme yetkisinin ulusal hükümetlere ait olduğunu” öngörmektedir (Madde 15(1)).

Sözleşme ayrıca hem Devletler arasında hem de Devletler içinde bilgi alışverişi ve katılımı öngörmektedir (Madde 13, 14, 17). Tarafların biyolojik çeşitliliğin korunması anlayışını teşvik etmelerini ve desteklemelerini ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı konusunda eğitim ve kamuoyu bilinçlendirme programları geliştirmede diğer Devletler ve uluslararası örgütlerle işbirliği yapmalarını gerektirmektedir (Madde 13). Madde 14 uyarınca, taraflar uygun çevresel etki değerlendirme prosedürlerini uygulamaya koyacak ve bu prosedürlere halkın katılımına izin verecektir (Madde 14(1)(a)). Sözleşme, yerli halk ve kadınlar da dahil olmak üzere ilgili tüm grupların katılımını özellikle vurgulamaktadır (Önsöz ve Madde 8(j)).

AARHUS Sözleşmesi-ÇEVRESEL KONULARDA BİLGİYE ERİŞİM, KARAR ALMA SÜREÇLERİNE HALKIN KATILIMI VE ADALETE ERİŞİM SÖZLEŞMESİ

Danimarka’da 25 Haziran 1998 tarihinde yapılan Aarhus Sözleşmesi, Avrupa’da sağlıklı bir çevre hakkını açıkça tanıyan ilk uluslararası yasal belgedir. Hem bir çevre sözleşmesi hem de hükümetin hesap verebilirliği ve şeffaflığına odaklanan bir insan hakları sözleşmesi olarak hizmet eden kapsamlı bir anlaşmadır. Sözleşme 2001 yılının Ekim ayında yürürlüğe girmiştir. Türkçe tercümesine buradan erişilebilir: AARHUS_TR.

Türkiye’nin henüz tarafı olmadığı Sözleşme, Tarafların bilgi toplamasını ve kamuya açıklamasını ve özel taleplere yanıt vermesini gerektirmektedir. Her bir Tarafın üç ila dört yıllık aralıklarla çevrenin durumu hakkında bir ulusal rapor hazırlaması ve dağıtması gerekmektedir. Buna ek olarak, çevre ile ilgili yasama ve politika belgelerini, antlaşmaları ve diğer uluslararası belgeleri dağıtması gerekmektedir. Taraflardan her biri, kamu makamlarının, talep üzerine, talepte bulunan kişiye, talepte bulunan kişinin bir menfaat belirtmesine gerek olmaksızın çevresel bilgi sağlamasını temin etmelidir. Talep üzerine bilgi sağlamanın yanı sıra, Taraflardan her biri, kamu makamlarının işlevleriyle ilgili çevresel bilgileri toplamasını ve güncellemesini temin etmede pro-aktif olmalıdır. Bu, her bir Tarafın çevreyi önemli ölçüde etkileyebilecek önerilen ve mevcut faaliyetler hakkında bilgi edinmek için zorunlu sistemler kurmasını gerektirmektedir.

Madde 4(4), diğer siyasi, ekonomik ve hukuki menfaatler ışığında, bilgilendirme yükümlülüğüne ilişkin çeşitli istisnalar içermektedir. Muaf olmayan bilgilerin muaf bilgilerden ayrılabildiği durumlarda, bu bilgiler açıklanmalıdır (Madde 4(6)). Hükümet ayrıca insan sağlığına veya çevreye yönelik yakın bir tehdide ilişkin her türlü bilgiyi açıklamakla yükümlüdür (Madde 5(1)(c)).

Madde 5(6), Tarafların, faaliyetleri çevre üzerinde önemli bir etkiye sahip olan işletmecileri, eko-etiketleme, eko-denetim veya benzeri yollarla, faaliyetlerinin ve ürünlerinin çevresel etkileri hakkında kamuoyunu düzenli olarak bilgilendirmeye teşvik etmelerini gerektirmektedir. Taraflar ayrıca ürünlerle ilgili tüketici bilgilerinin erişilebilir olmasını sağlamalıdır.

Madde 6 ila 8 halkın katılımını garanti altına almakta ve Sözleşme Ekinde listelenen endüstriyel, tarımsal ve inşaat faaliyetlerinin yanı sıra çevre üzerinde önemli bir etkisi olabilecek diğer faaliyetler için izin verilip verilmeyeceği veya iznin yenilenip yenilenmeyeceği konusunda kararlar alınırken bunu gerektirmektedir. Özellikle, kamuoyu sürecin erken aşamalarında bilgilendirilmeli ve yorumlarını hazırlamaları ve yapmaları için yeterli zaman verilmelidir. Süreç boyunca, halkın projeyle ilgili tüm bilgilere erişimi olmalıdır. Halkın katılımı yazılı olarak, duruşmalarda veya sorular yoluyla gerçekleşebilir. Karar verilirken tüm kamu yorumları, bilgileri, analizleri ve görüşleri dikkate alınmalıdır. Tüm kararlar, kararın dayandığı gerekçeler ve değerlendirmelerle birlikte kamuoyuna açıklanmalıdır. Ayrıca Sözleşme, çevresel plan, program, politika, yasa ve yönetmeliklerin hazırlanmasında halkın katılımını gerektirir.

Madde 9, yargılamaların kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir organ önünde yapılmasını şart koşarak adalete erişimi mümkün kılar. Her bir Taraf, talep edilen bilgilerin reddedilmesi, faaliyetlere izin verilmesiyle ilgili herhangi bir eylem veya ihmal için bir çözüm yolu ve “özel kişiler ve kamu makamları tarafından çevreyle ilgili ulusal yasalarının hükümlerine aykırı eylem ve ihmaller” için yargısal denetim sağlamalıdır. İzin prosedürlerine veya sonuçlarına itiraz etme hakkı, yeterli menfaati olan veya bir hakkın zedelenmesini sürdüren kamu üyeleriyle sınırlıdır; ancak Sözleşme, çevresel sivil toplum kuruluşlarının bu amaçla yeterli menfaate sahip “kabul edileceğini” öngörmektedir.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin Başvuru Usulüne ilişkin Ek İhtiyari Protokolü uyarınca Komite tarafından kabul edilen 108/2019* sayılı başvuruya ilişkin karar

Chiara Sacchi ve diğerleri başvurusu

Çocuk haklarını korumakla görevli küresel insan hakları organı olan Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Komitesi, dünyanın dört bir yanından iklim krizinin tehdidi altındaki 16 gencin davasına ilişkin karar verdi. Hausfeld ve Earthjustice’ten insan hakları ve çevre avukatlarından oluşan bir ekip tarafından temsil edilen gençler, beş G20 ülkesinin (Arjantin, Brezilya, Fransa, Almanya ve Türkiye) sera gazı emisyonlarını, iklim bilimi ve Paris Anlaşması tarafından belirlenen bir hedef olan küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandıracak seviyelere çekmeyerek Çocuk Hakları Sözleşmesi kapsamındaki yaşam, sağlık ve kültür haklarını ihlal ettikleri iddiasıyla Komite’ye başvurmuşlardı.

Türkiye ile ilgili olarak Başvurunun İhtiyari Protokol’ün 7 (e) maddesi uyarınca kabul edilemez olduğuna karar veren Komitenin kararının gayri resmi tercümesi için bkz. G2132059_jurisprudence_TR

UNICEF tarafından yayınlanan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin Başvuru Usulüne ilişkin Ek İhtiyari Protokolü ve başvuru usullerine ilişkin bilgi için bkz. ÇHS_Başvuru Usulleri_ Usul Kuralları

 

 

Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi)

Bu Sözleşme, 09.01.1984 tarih ve 84/7601 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanarak, 20.02.1984 tarih ve 18318 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.avrupa yana hayatı

Sözleşmenin Amacı

Sözleşme, yabani flora ve fauna türleri ile bunların yaşam alanlarının korunmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Eklerde belirtilen nesli tükenmekte olan ve hassas göçmen türler de dahil olmak üzere nesli tükenmekte olan ve hassas türlere özel önem verilmektedir.

Taraflar, yabani flora ve fauna türlerinin yaşam alanlarının korunmasını sağlamak için tüm uygun önlemleri almayı taahhüt ederler. Bu tür önlemler, yabani flora ve faunanın korunmasına özellikle dikkat edilerek, Tarafların planlama ve kalkınma politikalarına ve kirlilik kontrolüne dahil edilmelidir. Taraflar, yabani flora ve fauna türleri ile bunların yaşam alanlarının korunması ihtiyacına ilişkin eğitimi teşvik etmeyi ve genel bilgileri yaymayı taahhüt ederler.

Sözleşme, Tarafların delegeleri tarafından temsil edildiği bir Daimi Komite kurar. Komite’nin başlıca görevi, yabani floranın gelişimi ve ihtiyaçlarının değerlendirilmesi ışığında bu Sözleşme’nin hükümlerini izlemektir. Bu amaçla, Daimi Komite özellikle Taraflara tavsiyelerde bulunma ve bu korunan türlerin belirtildiği eklerde değişiklik yapma yetkisine sahiptir.

Sözleşme Kapsamında Raporlama

Bern Sözleşmesi kapsamında farklı raporlama türleri vardır, ancak bunlardan sadece bir tanesi sözleşme hükümleri uyarınca zorunludur. Bu, Madde 9’da belirtilen katı hüküm ve koşullara uygun olarak Sözleşme hükümlerine istisna getiren tüm Tarafların her iki yılda bir Sekretaryaya sunması gereken “iki yıllık raporlar” sistemidir. Bu raporlar, Sözleşme kapsamındaki türlerin ve habitatların korunmasına yönelik genel yükümlülüğe getirilen istisnaların etkisinin bilimsel bir değerlendirmesini içermelidir. İki yılda bir hazırlanan raporlar, incelenmek üzere her yıl Daimi Komite’ye sunulur.

Ayrıca taraflar, gönüllülük esasına dayalı olarak her dört yılda bir Sözleşme’nin ulusal düzeyde uygulanmasına ilişkin “genel raporlar” sunmaya davet edilmektedir.

Ayrıca, Sözleşme kapsamında oluşturulan Uzman Grupları da hem Antlaşma’nın hem de Daimi Komite tarafından kabul edilen Tavsiye Kararlarının uygulanmasını izlemektedir. Bunlar, türlerin veya habitatların koruma durumu veya belirli koruma zorlukları ile ilgilidir.

Son olarak Daimi Komite, bağımsız uzmanlar tarafından hazırlanan yasal ve politik raporları analiz ederek Sözleşmenin bir taraf ülkedeki uygulamasını gözden geçirebilir.

Bern Sözleşmesi’nin standartları belirlemek ve rehberlik üretmek için kullandığı resmi araç, Daimi Komite tarafından yıllık toplantılarında kabul edilen ‘tavsiye kararları’dır.

Tavsiyeler, Sözleşme kapsamında geliştirilen politika rehberliğini onaylar ve genellikle Taraflardan, kabul edilen araçlar (Tür Eylem Planları, Davranış Kuralları, Kılavuzlar, vb.) temelinde ulusal düzeyde harekete geçmelerini ister. Bunlar yasal olarak bağlayıcı değildir, ancak STK’ların katılabildiği ve gelişmelere tanıklık edebildiği Tarafların yıllık toplantılarında kabul edilmiş olmanın ağırlığını taşırlar. Buna ek olarak, Daimi Komite’nin tavsiyeleri, diğer sözleşmeler ve STK’lar da dahil olmak üzere gözlemcilerin tam katılımıyla, Büro ve Komite’nin kendisi tarafından sıklıkla gözden geçirilir ve takip edilir.

Yıllar içinde Sözleşme, Avrupa’nın yabani fauna, flora ve doğal yaşam alanlarının en iyi şekilde nasıl korunacağı ve biyolojik çeşitliliğin karşı karşıya olduğu bazı ana tehditlerin nasıl ele alınacağı konusunda önemli sayıda rehber geliştirmiştir. Sözleşme ayrıca, taraflar için yeni ortaya çıkan konularda, bunlar katı bir yasal yaklaşım için ‘hazır’ olmadan çok önce rehberlik sağlayarak doğa korumaya yönelik daha ‘stratejik’ bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu tür araçlara örnek olarak 2003 tarihli İstilacı Yabancı Türlere ilişkin Avrupa Stratejisi ve 2006 tarihli Omurgasızların Korunmasına ilişkin Avrupa Stratejisi verilebilir.

Bu yeni standartların geliştirilmesinde kilit rol, Sözleşme kapsamında kurulan ve özellikle kuş, bitki, memeli, omurgasız, amfibi ve sürüngen türlerinin korunması, istilacı yabancı türlerin kontrolü ve habitat koruma konularını kapsayan tematik Uzman Gruplarına düşmektedir.

Daha fazla bilgi için bkz. Convention on the conservation of European wildlife and natural habitats (Bern Convention) – Convention on the Conservation of European Wildlife and Natural Habitats (coe.int)

 

 

Kadınlar, kız çocukları ve temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkı

Güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreden yararlanmaya ilişkin insan hakları yükümlülükleri konusunda Birleşmiş Milletler Özel Raportör David R. Boyd tarafından hazırlanan Rapor,  temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkı da dahil olmak üzere insan haklarını tehdit ve ihlal eden sistemik toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık, ataerkil normlar ve eşitsizlikle birleşen üçlü gezegensel krizin kadınlara ve kız çocuklarına verdiği farklı ve orantısız zararları ele almaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve ekolojik sürdürülebilirliği sağlamak için Devletler, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve çevresel adaletsizliklerle acil, toplumsal cinsiyeti dönüştürücü, hak temelli iklim ve çevre eylemleriyle mücadele etmelidir. Bu raporda Özel Raportör, Devletlerin yükümlülüklerini, iş dünyasının sorumluluklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ekolojik sürdürülebilirliğin sağlanmasının potansiyel faydalarını açıklamaktadır. Sistemik ayrımcılığın ortadan kaldırılması, kadınların ve kız çocuklarının iklim ve çevre liderleri olarak güçlendirilmesi ve kadınların ve kız çocuklarının temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkından tam olarak yararlanabilmelerinin sağlanması ile ilgili tavsiyelerde bulunmaktadır.

5 Ocak 2023 tarihinde yayınlanan raporun Türkçe çevirisi İHOP tarafından yapılmıştır. Rapora erişim için: G2261895_Özel raportör_Rapor_TR