Örnek Resim

Unutmadık, Unutturmayacağız

Bir kurşun ile 28 Kasım 2015 hayattan koparılan sevgili arkadaşımız Tahir Elçi’yi unutmadık, unutturmayacağız. Beş  yıl süren soruşturma ardından açılan ve üç yıldır bir sonuca ulaştırılmayan davanın cezasız kalmasına izin vermeyeceğiz.

İnsan Hakları Ortak Platformu

SLAPP Davaları (Halk Katılımına Karşı Stratejik Davalar) ve Çevre Çalıştayı 2-3 Aralık 2023

HALK KATILIMINA KARŞI STRATEJIK DAVALAR (SLAPP) VE ÇEVRE

ÇALIŞTAY
2-3 ARALIK 2023
ANKARA

Uluslararası Hukukçular Komisyonu (ICJ), Kapasite Geliştirme Derneği (KAGED) ve İnsan Hakları Ortak Platformu (IHOP), Avrupa Birliği tarafından desteklenen U-LEAD Projesi çerçevesinde çevrenin korunması için insan hakları hukukunun kullanılmasına ilişkin bir dizi çalışma yürütmektedir. Bu kapsamda Ankara’da 2-3 Aralık 2023 tarihlerinde ÇEVRE HUKUKUNDA SLAPP DAVALARINA VERİLEN YASAL CEVAPLAR’ı  konu alan bir çalıştay düzenlenecektir.
SLAPP (Halkın Katılımına Karşı Stratejik Davalar) davaları, ifade özgürlüğünü veya kamusal faaliyetlere katılımı sindirmek, taciz etmek veya susturmak için kullanılır. Bilindiği üzere, bu davalar genellikle yolsuzluk veya çevre tahribatından sorumlu tutulan şirketleri eleştiren kişi veya kuruluşları hedef almaktadır. SLAPP davaları, genellikle hedefe yasal ücretler ve kendilerini savunma stresi yükleyerek kamusal tartışmayı, muhalefeti veya eleştiriyi bastırır.
Çoğu yargı alanında SLAPP davaları en yaygın olarak hakaret, iftira veya karalama iddiaları ile ilişkilendirilmektedir. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, çevre aktivistleri yanlış bilgi yaydıkları ve/veya şirketlerin, şirket sahiplerinin veya şirketlerle ilişkili politikacıların itibarına zarar verdikleri için dava edilirler. Bu davalar mahkemede her zaman başarılı olmayabilir, ancak yine de davalıyı pahalı yasal işlem tehdidi yoluyla susturma amacına ulaşabilirler.
Türkiye de bu yeni trendin istisnası değil. Ancak Türkiye’de insan hakları savunucularını ve çevre aktivistlerini susturmaya yönelik yasal girişimler farklı şekillerde olabilmektedir. SLAPP davalarının yanı sıra, internet sansürü ve ceza davaları da özgür tartışma ortamı için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Çevre aktivistleri, çevre hakları konusunda haber yapan gazeteciler ve hatta çevre tahribatından etkilenen halk, bu çok yönlü hukuki saldırının mağdurlarıdır. Bu nedenle, çevre hakları mücadelesine karşı açılan SLAPP davalarına ilişkin bu çalıştayın, çevre konusunda insan hakları hukukunun kullanımı açısından özel bir önem taşıdığı düşünülmektedir.
SLAPP davalarının ve anti-SLAPP yasalarının bir yargı alanından diğerine önemli ölçüde farklılık gösterebileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenle, uluslararası insan hakları hukuku için çok yeni olan bu kavramın hem karşılaştırmalı hukuk hem de insan hakları hukuku açısından incelenmesi Türkiye’deki çevre hukuku uzmanları için faydalı olacaktır.
Çalıştay altı kapsamlı oturum şeklinde yapılandırılmıştır. İlk oturumda SLAPP davaları kavramı ve çevre davaları ile nasıl ilişkilendirilebileceği tartışılacaktır. İkinci oturumda, SLAPP davalarının farklı yargı alanlarındaki etkisi ve bu tür davaların kötüye kullanılmasını önlemek için geliştirilen yasal yöntemler incelenecektir. Üçüncü oturumda, SLAPP davalarına ilişkin uluslararası insan hakları hukukundaki gelişmeler sunulacaktır. Dördüncü oturumda, çevre hakları mücadelesinde SLAPP davalarına karşı geliştirilen yöntem ve araçlara genel bir bakış sunulacaktır. Beşinci oturumda Türk yargısında çevre aktivistlerini susturmak için
kullanılan SLAPP davaları ve diğer yöntemler tartışılacaktır. Altıncı ve son oturum, katılımcıların çevre hakları mücadelesini zayıflatmak için hukuku kötüye kullanma girişimleriyle nasıl mücadele edileceğini tartışacakları bir yuvarlak masa tartışması ve grup çalışması olacaktır.

EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR VE ÇEVRE ÇALIŞTAYI

ICJ, KAGED/İnsan Hakları Ortak Platformu ile birlikte 28-29 Ekim 2023 tarihlerinde Ankara’da çevre savunuculuğu yapan hukukçular için ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ile sağlıklı çevre hakkı arasındaki ilişki üzerine iki günlük bir çalıştay düzenledi.

Çalıştaya Yves Lador (Earthjustice, şahsen), Kerem Altıparmak (ICJ, şahsen) Alejandro Lozano Rubello (ESC Global Initiative Climate, çevrimiçi), Luca Saltalamacchia (Rete Legatia Per Il Clima, çevrimiçi), Kadriye Bakırcı (Oxford Üniversitesi, çevrimiçi) konuşmacı olarak katıldı.

Ekonomik, sosyal ve kültürel (ESK) haklar çalıştayı, Türkiye’deki çevre avukatlarının uluslararası insan hakları hukuku konusunda kapasitelerini geliştirmeyi ve çevresel davalarda ESK haklarının kullanımını desteklemeyi amaçladı. Çalıştayda Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen avukatlar, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklar arasındaki ilişkiyi tartışma fırsatı buldu.

Alejandro Lozano Rubello’nun sunumuyla başlayan ilk oturum, ÇHS haklarının çevresel haklarla kesişimini keşfederek bağlamı belirlemeyi amaçladı. İkinci oturumda Kerem Altıparmak, Avrupa Sosyal Şartı’nda öngörülen toplu şikâyet mekanizması hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Profesör Kadriye Bakırcı, Türkiye’nin toplu şikâyetlere ilişkin Ek Protokol’e katılımının önündeki engelleri ve toplu şikâyet prosedürünün kullanım potansiyelini tartıştı.
Üçüncü oturumda Yves Lador, BM İnsan Hakları Mekanizmaları hakkında bilgi vererek ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ilişkin raporlama sistemini ve avukatların bu sürece nasıl katkıda bulunabileceğini anlattı.
Dördüncü oturumda Kerem Altıparmak’ın sunumunun ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çevre hakkına ilişkin içtihadı ve bu içtihadın ekonomik, sosyal ve kültürel haklar açısından etkisi tartışıldı. Beşinci oturumda Yves Lador, BM Çocuk Hakları Komitesi’nin Sacchi ve Diğerleri v. Arjantin ve Diğerleri kararında yaptığı değerlendirmeleri katılımcılara sundu.
Altıncı ve son oturum, katılımcıların ÇHS haklarını çevre davalarına entegre eden yerel davalarını tartıştıkları bir yuvarlak masa tartışmasıydı.

Çalıştay, Avrupa Birliği’nin Demokrasi ve İnsan Hakları Aracı tarafından desteklenen U-Lead projesi kapsamında düzenlenmiştir. Çalıştaya aynı zamanda Friedrich Ebert Stiftung Derneği tarafından katkıda bulunulmuştur.

BASINA VE KAMUOYUNA: Sezgin Tanrıkulu yalnız değildir!

BASINA VE KAMUOYUNA

Sezgin Tanrıkulu yalnız değildir!

11 Eylül 2023

Diyarbakır milletvekili sayın Sezgin Tanrıkulu’nu, bir insan hakları savunucusu, bir avukat ve sivil toplum temsilcisi olarak tanır ve biliriz. Bizler Sivil Toplum kuruluşları olarak bu nitelikleri ile milletvekili olmasını ve milletvekili olduğu dönemde yaptığı bazı çalışmaları bir “insan hakları savunucusunun”  çalışmaları olarak da görüp bu çalışmalarının sürmesinde yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Telefonla katılmış olduğu bir TV programında, programda hazır bulunan kişinin öne sürdüğü iddiaları yanıtlarken AİHM kararını dayanak  göstererek  bazı beyanlarda bulunmuş, bu beyanları devletin genel politik tutum ve açıklamalarıyla çelişir mahiyette bulunarak programın bazı katılımcıları tarafından tezyif edilmiştir.

Bunun üzerine  milletvekili sayın Sezgin Tanrıkulu  hakkında soruşturma başlatıldığı  bilgisi  medyaya yansımış, yine bu gelişmeler üzerine kendisi hakkında sosyal medyada linç olarak nitelenebilecek  saldırılar başlatılmıştır.

Her insan için en temel haklardan  olan “ifade özgürlüğü” nün bir milletvekili için bile kabul görmüyor  olması  ülkemiz açısından ayrıca üzüntü nedenidir. Hakaret ve tehdit içeren bu saldırılar  ülkemizde  geçmişte  yaşanmış çok vahim ve acı sonuçlar üreten başkaca saldırıları akla getirmekle   bizlerde  derin endişeye yol açmaktadır.

Bu vesile ile; Sezgin Tanrıkulu’nun   başta ifade özgürlüğü olmak üzere tüm haklarına saygılı davranmanın bir zorunluluk olduğunu   kamuoyuna bildirir,  bu saldırıların önlenmesi için gereken tedbirleri alması gerektiğini tüm kamu kurumlarına hatırlatırız.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği- Hak İnisiyatifi Derneği- İnsan Hakları Derneği-

İnsan Hakları Gündemi Derneği- Yurttaşlık Derneği

AİHM: KOLYADENKO VE DİĞERLERİ / RUSYA DAVASI

Kolyadenko ve Diğerleri v. Rusya davası (Başvuru no. 17423/05, 20534/05, 20678/05, 23263/05, 24283/05 ve 35673/05) Gayri resmi tercüme: CASE OF KOLYADENKO AND OTHERS v. RUSSIA_TR_

Başvuranlar, 7 Ağustos 2001 tarihinde Pionerskoye baraj gölünden ani ve büyük çaplı su tahliyesi ve bunun sonucunda baraj gölünün etrafındaki bölgede meydana gelen sel felaketi nedeniyle hayatlarının tehlikeye girmesinden ve evleri ile mülklerinin zarar görmesinden Devlet’in sorumlu olduğunu iddia etmişlerdir. Başvuranlar ayrıca, bu konuda etkili hukuk yollarının bulunmadığından şikayetçi olmuşlardır. Sözleşme’nin 2. ve 8. maddeleri ile 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesine dayanmışlardır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen bu başvuruda Mahkeme, bazı başvurucular bakımından Devletin yaşam hakkını korumaya yönelik pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin esas yönünden ihlal edildiğine, bazı başvuranlar bakımından, yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası karşısında gerekli adli müdahalenin yapılmaması nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin usul yönünden ihlal edildiğine ve bütün başvurucular bakımından Sözleşme’nin 8. maddesinin ve Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

AİHM: OKYAY VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE KARARI

1997 yılında yapılan başvuru 12 Temmuz 2005 tarihinde AİHM tarafından sonuçlandırılmıştır. (Kesinleşmiş Karar: 12 Ekim 2005). Karar, TC Adalet Bakanlığı tarafından tercüme edilmiştir. CASE OF OKYAY AND OTHERS v. TURKEY – [Turkish Translation] by the Turkish Ministry of Justice

Okyay ve Diğerleri davası, ulusal makamların 1996 ve 2004 yılları arasında başvuranlar lehine verilen ve üç termik santralin (Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri) işletilmesi için gerekli olan çeşitli izinleri kamu sağlığı ve çevre için risk oluşturduğu gerekçesiyle iptal eden üç idare mahkemesi kararına uymaması ile ilgilidir. Başvuranlar, yetkililer aleyhine İdare Mahkemesi’nde dava açmışlardır. İdare mahkemeleri, bilirkişi raporlarına dayanarak, santrallerin inşaat, gaz emisyonları ve atık su deşarjı için gerekli izinler olmaksızın faaliyet gösterdikleri sonucuna varmıştır. Bu tesislerin faaliyetlerine devam etmelerinin halk için telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabileceğinden, tesislerin faaliyetlerinin durdurulmasını reddeden idari kararın hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir. İdare mahkemelerinin kararlarına rağmen Bakanlar Kurulu, kapatılmaları enerji sıkıntısına ve istihdam kaybına yol açacağı için termik santrallerin çalışmaya devam etmesi gerektiğine karar vermiştir.
Mahkeme, ulusal mercilerin İdare Mahkemeleri ve Danıştay tarafından verilen kararlara  uymadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 6 § 1 maddesinin ihlal edildiğini değerlendirmiştir.

Halihazırda, AİHM kararlarının icrasını denetleyen  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin denetimi altındadır.

AKBELEN ORMANINA SALDIRI İNSAN HAKLARINA SALDIRIDIR!

Muğla’nın Milas ilçesi Yeniköy Termik Santrali’nin bulunduğu İkizköy’ün eski yerleşkesi olan Işıkdere mevkiinde bulunan Akbelen ormanlarında ağaç kesimi yapılması planlanıyor. Bu plan bölgeye yakın linyit sahasını genişletmek için hayata geçirilecek. Bu plan gerçekleşirse önce 740 dönümlük bir ormanlık alan yok edilecek, sonrasında da 3000 dönüme yakın zeytinlik ve tarım alanlarının maden işletmesine açılması söz konusu olacak. Yöre halkı ve çevreciler buna karşı mücadele veriyor. Yöre halkının güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkı başta olmak üzere birçok hak ihlaline konu müdahaleler yoğun bir direnişle karşılaşıyor. İnsana ve doğaya karşı yürütülen çabaların tümünde görüldüğü gibi korunması gereken tabiat, şirketlere aktarılacak mali kaynaklara feda edilmektedir. Bu yapılırken de insan hakları ağır bir şekilde ihlal ediliyor.

Şüphesiz Akbelen mücadelesi öncelikle bir çevre mücadelesi. Başta BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin ve Paris Anlaşmasının tarafı olan Türkiye’nin çevre yükümlülüklerini ihlal etmesine karşı bir mücadele.

Bununla birlikte, bu mücadele aynı zamanda bir insan hakları mücadelesi.

Öncelikle geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kabul ettiği üzere temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamak bir insan hakkıdır. Bu hakla paralel olarak Anayasanın 56. maddesi, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını korumaktadır. Çevresel konularda bilgiye erişimin sağlanması ve halkın katılım araçlarının geliştirilmesi sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının korunabilmesi ülkemizde Anayasal bir gerekliliktir. Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı; soyut, içi boş bir hak değildir. Temiz, sağlıklı, sürdürebilir bir çevre yutak alanların yok edilmediği, ormansızlaştırmayla mücadele edilen bir siyasi irade ile hayata geçirilebilir.  

Öte yandan insan haklarının evrensel, bölünmez, birbirine bağlı ve kendi içlerinde birbirleriyle ilişkili bir bütün oldukları unutulmamalıdır. Bir amaç olarak sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına ulaşmak Anayasa ve uluslararası insan hakları sözleşmelerinde korunan temel haklara ilişkin güvencelerin etkin bir şekilde uygulanması ile mümkün olabilir. Bilgiye erişim, katılım, barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğü adalete erişim gibi medeni ve siyasal haklar ile yeterli konut hakkı, kalkınma hakkı gibi ekonomik ve sosyal hakların işlevsiz kılındığı bir siyasal ortamda sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı da boş bir vaatten öteye geçmemektedir.

Akbelen ormanlarına yönelik saldırı; ormanlık alanı çevresinde yaşayan ve kültürel ve geçimsel bağları olan yöre halkının güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkına yapına yapılan ağır bir müdahale niteliğini taşıyor. Ama müdahalenin etkileri bununla sınırlı değil. Buna ek olarak, Akbelen ormanlık alanının katledilmesi ve buna gösterilen tepkiye karşı devlet yetkililerinin kullandığı orantısız ve sınırsız güç, yukarıda açıklanan insan haklarının bütünlüğü ilkesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. İki ticari şirket; sonuçlarını, doğaya ve insan hayatına etkilerini umursamaksızın yüzlerce dönümlük orman alanını yok etmek istemektedir. Bu zalimce plana karşı çıkan köylülerin, aktivistlerin sesini susturmak için ise devlet zoru devreye girmekte, insanlar doğayı savunduğu için dövülmekte, tartaklanmakta haksız yere özgürlüklerinden mahrum bırakılmaktadır.

Bir orman katliamı aynı zaman barışçıl toplanma hakkını, kişi özgürlüğünü, özgür ve bağımsız ifadeyi boğan, ormanı katletmeyi değil ormanı korumayı suç sayan zincirleme bir insan hakları sorunu haline gelmiştir. Bu haliyle, devlet şirketlerin yanında ve fakat halkın karşısında yer almakta, çok boyutlu ve katmanlı insan hakları ihlallerinin sistematik hale gelmesine yeşil ışık yakmaktadır.

Henüz yargı süreçleri tamamlanmamış ve çevresel etki değerlendirmesi yapılmamış olan Akbelen’de, ağaç katliamına son verilmesi, barışçıl protesto hakkını kullananlara yönelik olarak uygulanan keyfi ve işkence boyutlarına ulaşan sınırsız şiddete ivedilikle son verilmelidir.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği- Hak İnisiyatifi Derneği-İnsan Hakları Derneği-

İnsan Hakları Gündemi Derneği-Yurttaşlık Derneği

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAĞLAMINDA AFET RİSKİNİN AZALTILMASININ TOPLUMSAL CİNSİYETLE İLGİLİ BOYUTLARINA İLİŞKİN 37 (2018) SAYILI GENEL TAVSİYE KARARI

 

Bu genel tavsiyenin amacı, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasının aciliyetinin altını çizmek ve gerçekleştirilmesi iklim değişikliği ve afetler bağlamında küresel olarak bireylerin ve toplulukların dayanıklılığını güçlendirecek olan toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için gerekli adımları vurgulamaktır. Ayrıca, iklim değişikliği ve afetlerin kadınların insan hakları üzerindeki etkilerine odaklanarak, afet riskinin azaltılması ve iklim değişikliğine uyum konusundaki uluslararası gündemlerin tutarlılığına, hesap verebilirliğine ve karşılıklı olarak güçlendirilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Genel Yoruma erişmek için CEDAW Genel Yorum_iklim_afet

Paris Sözleşmesi Kapsamında Türkiye’nin Güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı

Türkiye’nin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris Sözleşme’si kapsamında her beş yılda bir birbirini takip edecek biçimde Ulusal Olarak Belirlenmiş katkılarını hazırlama yükümlüğü bulunmaktadır.  Bu çerçevede Güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı BM İklim Sözleşmesi Sekreteryasına* iletmiştir.

Katkı Beyanının Türkçe ve İngilizce metinleri için bkz. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı 

 

*BM İklim Sözleşmesi Sekreteryası :

UNFCCC (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi-BMİDÇS) Sekreteryası, iklim değişikliği tehdidine karşı küresel müdahaleyi desteklemekle görevli Birleşmiş Milletler kuruluşudur.

Sekretarya, ülkelerin BMİDÇS’yi kabul ettiği 1992 yılında Cenevre’de kurulmuş, daha sonra 1996 yılında Almanya’nın Bonn kentine taşınmıştır.

İlk yıllarında büyük ölçüde hükümetler arası iklim değişikliği müzakerelerini kolaylaştırmaya odaklanan sekreterya, günümüzde Sözleşme, Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması’nın uygulanmasını ilerletmeye hizmet eden bir yapı haline gelmiştir.

Teknik uzmanlık sağlayan ve Taraflarca bildirilen iklim değişikliği bilgilerinin analizi ve gözden geçirilmesine ve Kyoto mekanizmalarının uygulanmasına yardımcı olan SekreteryaParis Anlaşması’nın uygulanmasının kilit bir yönü olan Paris Anlaşması kapsamında oluşturulan Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkıların (NDC) kaydını tutmaktadır.

Daha detaylı bilgi için bkz: About the secretariat | UNFCCC

 

 

Çevrenin korunmasında insan hakları araçlarının etkin kullanımı

Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Aracı’nın finansman desteği ile Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve Kapasite Geliştirme Derneği tarafından yürütülmekte olan “Çevre Savunuculuğunda İnsan Hakları Araçlarının Etkin Kullanımı” projesi kapsamında dört modülden oluşan eğitim kitapçıkları yayınlandı.

Kitapçıklara erişmek için:

Modül 1: Uluslararası Çevre Hukuku: Modül 1_Uluslararası Çevre Hukuku

Modül 2: Çevreyi Koruyan İnsan Hakları Yükümlülükleri: Modül 2_Çevreyi Koruyan İnsan Hakları Yükümlilikleri

Modül 3: Katılım Hakları, Bilgiye Erişim ve Adil Yargılanma: Modül 3_Katılım, Bilgiye Erişim

Modül 4: Uluslararası İnsan Hakları Mekanizmalarına Erişim: Modül 4 Uluslararası İnsan Hakları