Örnek Resim

Bir Hasta Mahpus Daha Yaşamını Yitirdi

 11.02.2015

26 Haziran 2013’te cezaevinden ağır hastalık (lösemi) sebebiyle tahliye edilen, “Hasta Mahpuslara Özgürlük” kampanyası kapsamında kamuoyu ile 2008, 2009, 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında paylaştığımız listelerde ismi bulunan A. Samet Çelik 10.02.2015 tarihinde saat 23.00 da yaşamını yitirdi.

Hastalığı sürecinde yan yana olduğumuz arkadaşımız, kardeşimiz A. Samet Çelik’in ailesine ve tüm mahpus arkadaşlarına sabırlar diliyoruz.

2006 yılında yakalandığı amansız hastalıkla 2013 yılına kadar hapishanede mücadele eden ve tedavisi önünde onca engellerle karşılaşan, zamanında yapılacak ilik nakliyle tedavisi mümkün olan A. Samet ÇELİK, tedavisinde geç kalındığı ve sağlık hakkı engellendiği için yaşamını yitirmiştir.

Devlet yetkilileri, hastalığının gün geçtikçe geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini fark ettikleri halde ve bu konuda defalarca başvuru yapmamıza rağmen, 2006 yılından 26 Haziran 2013 tarihine kadar ağır hasta mahpus A. Samet Çelik’in tahliyesini engellemiştir.

Hasta mahpusların tahliye edilmeyerek hastalıkların ilerlemesini kendisine yöntem haline getiren yetkililere sesleniyoruz;

ÖLDÜRDÜĞÜN KADAR DEĞİL YAŞATTIĞIN KADAR İNSANSIN…

Hasta mahpusların hastanelere sevkleri randevu, güvenlik, kelepçeli muayene ve çıplak arama gibi nedenlerle geciktirilmekte bu durum hastalıklarının ilerlemesine sebep olmaktadır. Bu yöntem tüm cezaevlerinde sistematik olarak uygulanmakta adeta mahpuslara hastalıkları üzerinden işkence yapılmaktadır. Hasta mahpuslara işkence yöntemi şeklinde uygulanan bu anlayıştan vazgeçilmelidir.

ÖLÜMLERİ DURDURABİLİRİZ…

Tüm cezaevlerinde, hemen bugünden itibaren, genel bir sağlık taraması yapılmalıdır.

Sivil toplum kuruluşları ve meslek kuruluşlarından oluşan heyetlere bu sağlık taramasını yapması için izin verilmelidir.

Cezaevlerinde hasta olarak bulunan mahpuslar derhal tahliye edilmelidir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Alevi İnancına Mensup Yurttaşlarımızın İnanç, Kimlik ve Kültür Özgürlüğünü Destekliyoruz

06.02.2015

Din ve inanç özgürlüğü, kültürel yaşama katılma ve kültürel mirası yaşatma hakkı ülkemizde Aleviler açısından öteden beri sorunlu bir temel hak ve özgürlük alanı olagelmiştir. Bu alanda özellikle Alevilerin hakları görmezden gelinmiş, istekleri duyulmamıştır.

Alevi inancına mensup yurttaşlarımızın eşit yurttaşlık ve kendilerini ifade ettikleri şekliyle kabul edilmeleri yönündeki talepleri yıllardır sürmektedir. Bu taleplerin karşılanması ne yazık ki ne yasal ne de hukuksal anlamda Alevilerin de yurttaşı olduğu ve vergilerini ödedikleri Türkiye Cumhuriyetinde bu güne Kadar çözüme kavuşturulmuş değildir.

Alevi inancına mensup yurttaşlarımızın Hukuksal mücadelesi, Türkiye’nin de taraf olduğu Uluslararası mahkemelere de taşınmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri dolayısıyla, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ”ayırımcılığın yasaklanması” ile ilgili 14. maddesini ihlal ettiğine; ayrıca Cem Evlerinin İbadethane statüsünde değerlendirilmesi gerektiği yönünde kararlar vermiştir.

2007 yılında verilen zorunlu din derslerinden muafiyeti içeren Hasan ve Eylem Zengin kararından bu güne kadar yasal ve hukuksal mevzuatta inanç özgürlüğünü teminat altına alacak bir düzenlemeye gidilmemiştir. Hangi sonuca yol açtığı belli olmayan çalıştaylar yoluyla hükümet yükümlülüklerinden sıyrılmaya çalışmıştır.

İHD olarak bir kez daha hatırlatıyoruz ki;

Devlet, yurttaşlarının neye inanacağına, neye inanmayacağına ve nasıl inanacağına karar veremez. Bu konu tamamen bireye ait, bireysel özgürlük alanıdır. Devletin müdahale alanının dışındadır. Devlet, başka alanlarda olduğu gibi, din, inanç ve kültür alanlarında da toplumun çoğulcu dokusuna saygı göstermelidir. Dayatmada bulunmamalı; ayrımcılık yapmamalıdır.

İnanç özgürlüğü konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının gereği derhal yerine getirilmelidir. Cem Evlerinin yasal statüye yani ibadethaneye dönüştürülmesi talebi haklıdır ve bu talep ayırımcılık yasağı, kültürel haklar ve inanç özgürlüğü kapsamında ele alınmalıdır.

İnanç özgürlüğünü savunmak demokrasiye, eşitliğe, insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan her yurttaşın görevidir.

İHD olarak Alevilerin inançlarını özgürce yaşama taleplerini dile getirecekleri her türlü demokratik eylemliliklerinin yanında olduğumuzu bildiriyoruz.

 İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Grev Yasaklamalarından Derhal Vazgeçilmelidir!

06.02.2015

DİSK’e bağlı Birleşik Metal İş Sendikasının örgütlü olduğu işkollarında 29 Ocak 2015’te, 10 ilde 22 işyerinde başlattığı grev, Hükümet tarafından “Milli Güvenliği Bozucu Nitelikte” olduğu iddiasıyla önce altmış gün süreyle ertelenmiş, MESS (Türkiye Metal Sanayicileri İşveren Sendikası) işverenlerinin hükümete grevin ertelenmesi talebinde bulunması sonucunda da aynı gün hükümet tarafından yasaklanmıştır.

Kendilerine dayatılan ücret zamlarını ve çalışma koşullarını kabul etmeyen on binlerce metal işçisinin grev yolu ile hak arayışı ertelenmemiş ortadan kaldırılmıştır.

Hükümet 2014 yılı içerisinde Çam işçilerinin ve Lastik-iş Sendikasının aldığı grev kararlarını da ulusal ve uluslararası tekellerin talepleri üzerine işçi haklarını hiçe sayarak ertelemiştir.

Anayasada, yasalarda, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış haklarını kullanmak isteyen işçilerin bu hakları doğrudan hükümet eliyle antidemokratik bir biçimde engellenmektedir.

Çalışanların sendikal hakları, toplu sözleşme ve grev hakları bir bütün olarak kapsayacak şekilde sosyal devlet anlayışı içinde güvence altına alınmak zorundadır.

Birleşik Metal İş Sendikası işçilerinin grev haklarının önündeki engeller ortadan kaldırılmalı, talepleri ve örgütlenme hakları güvence altına alınmalıdır.

Metal İşçilerinin taleplerini ve taleplerini içeren grev yapma haklarını destekliyor, yanlarında olduğumuzu bildiriyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Kobanê Direnişi Kobanê Zaferine Dönüştü. Kutluyoruz.

27.01.2015

IŞID isimli radikal dinci, cihatçı, soykırımcı örgütün Suriye/Rojava Kantonlarından Kobanê kantonuna 15 Eylül 2014 tarihinden itibaren saldırması üzerine Kobanê kentinin tarihsel direnişi gerçekleşti. Direnişin 134. gününde kent merkezi saldırganlardan temizlendi ve kurtarıldı. Kobanê direnişini zafere dönüştüren Kobanêlileri ve onlarla birlikte direnişe katılan halkları kutluyoruz.

21.yüzyılın unutulmayacak tarihsel direnişini gösteren bir savunma savaşı yaşandı. Baskı ve zulme karşı direnmek haktır. Kobanê Kantonu bu hakkın yerine getirilmesinin en güzel örneklerinden birisini sergilemiştir.

Hak savunucuları olarak 8 Ekim 2014 tarihinde Ankara’da TBMM Dikmen kapısı önünde yaptığımız açıklamada, Kobanê direnişinin kazanacağını ve Kobanê’nin asla düşmeyeceğini ifade etmiştik. Yaşamları ve vatanları için direnen halkların kaybettiğinin görülmediğini yüksek sesle haykırmış ve Kobanê direnişinin kazanacağının kesin olduğunu belirtmiştik.

Kobanê kentinin direnişi Türkiye ve Kürdistan’ın tüm parçalarında, Avrupa’da ve dünyada kitlesel gösterilerle desteklenmişti ve halen de desteklenmeye devam ediyor. Kobanê kentinin düşmesini engellemek için yardım etmek yerine, Kobanêlilerle dayanışmak isteyenlere yapılan muamele Türkiye’nin yanlış dış politikasının içeride tezahürü olarak kendini göstermişti. AKP iktidarının Suriye iç savaşı başladığından beri Suriye’nin iç işlerine doğrudan doğruya müdahale etmesi, Suriye muhalefeti üzerinden Suriye rejimine gayri resmi yoldan ilan ettiği savaş IŞID isimli soykırımcı örgütlerin zemin bulmasını kolaylaştırmış ve Kürtleri bir soykırım tehdidi ile karşı karşıya bırakmıştır. Nitekim IŞID Şengal’de Ezidilere soykırım uygulamıştır. Kobanê zaferi nedeni ile hükümeti bir kez daha uyarıyoruz. Ortadoğu’da uygulanan anti-Kürt ve anti-Şii politikasından vazgeçilmelidir. Türkiye’deki barış ve çözüm süreci düşünülerek Suriye, Irak ve İran’daki Kürtlerle bu süreci bütünleştirip büyük Kürt barışı gerçekleştirilmelidir.

Kobanê direnişi ve zaferi Ortadoğu’da direnen halkların ve dayanışmanın neleri başarabileceğinin bir sembolü haline gelmiştir. Bu vesile ile, bir kez daha, Kobane halkını ve dayanışma gösteren herkesi bu tarihsel direnişleri nedeni ile kutluyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

İnsan Hakları Savunucusu Eren Keskin Yalnız Değildir

İHD MYK üyesi ve insan hakları aktivisti Eren Keskin’in 20.02.2005 tarihinde DEHAP Çerkezköy İlçe Başkanlığı’nın düzenlediği “İnsan Hakları” konulu panelde yaptığı konuşmada, “devlet 12 yaşında bir çocuğu katledecek kadar vahşi bir anlayışa sahip, Türkiye hesap vermek zorunda, Türkiye’nin tarihi kirli bir tarihtir.” şeklindeki sözleri nedeni ile TCK 301.maddeden yani Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama suçundan cezalandırılmış, kendisine verilen 10 ay hapis cezası erteleme veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi lehte infaz biçimlerine çevrilmeyerek doğrudan doğruya hapse atılması yönünde karar verilmiştir. Bu kararı kınıyoruz.

Bu kararla AKP iktidarı döneminde ifade ve örgütlenme özgürlüğü alanında herhangi bir iyileşme olmadığı, “kutsal devlet” anlayışının devam ettirildiği, bireyin hak ve özgürlüklerinin devletin menfaatine kurban edildiği, son 10 yıllık süreçte ifade özgürlüğü alanında uygulamada AİHM kararlarının hiçe sayıldığı ve Türkiye’nin yeniden otoriter devlet anlayışına uygun bir yargı pratiğine geri döndüğü gösterilmiştir.

İfade özgürlüğü en temel insan haklarındandır. Bunun yanı sıra çoğulculuğun dolayısıyla demokrasinin de temelidir. Türkiye demokrasisi çoğulculuğu barındırmamaktadır. Bu nedenle de Türkiye’de çok sayıda insan hakları sorunu bulunmaktadır. Farklı düşünen ama en önemlisi de gerçekleri söyleyen insanların cezalandırılması asla kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en azından kurulduğu günden beri geçmişi ile yüzleşmesi ve bizzat devlet tarafından organize edilen ve devlet görevlileri tarafından yapılan faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, gözaltında kayıplar ve bunun gibi çok sayıda ağır insan hakkı ihlalleri ile yüzleşilmesi gerekmektedir. Eren Keskin aslında çocuklar şahsında bunu kastetmiştir. Bir ülkede çocuklar öldürülmeye devam ediyorsa o ülkede bırakın adaleti, vicdanı bile sorgulamak gerekir.

İHD yıllık hal ihlal raporlarına bakıldığında, Türkiye’de bizzat devlet görevlileri tarafından çocuk öldürülmeye devam edildiği, son olarak Cizre’de 12 yaşında Nihat Kazanhan isimli bir çocuğun polisler tarafından öldürüldüğü, bu konuda etkili soruşturma yöntemlerine başvurulmadığı yani devletin vahşi anlayışının devam ettiği bir süreci yaşamaktayız. Eren Keskin’in 10 yıl önceki söyledikleri günümüz içinde geçerlidir. Bu sözleri bizler de söylemeye devam ediyoruz.

Eren Keskin’e verilen bu cezanın Yargıtay tarafından bozulmasını, AİHM kararlarına uymayan Çerkezköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin HSYK tarafından soruşturulması gerektiğini, her fırsatta kutsal devletine yaranmak isteyen hakim ve savcılardan artık kurtulmamız gerektiğini, bireyin hak ve özgürlüklerinin esas olduğunu, birey karşısında devleti savunan kamu görevlilerinin bu anlayışını terk etmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

İnsan Hakları Derneği

Cizre'de Bilinen Oyunlar Tekrar Sahneleniyor

20.01.2015

Şırnak’ın Cizre İlçesinde, 27 Aralık 2014 tarihinden başlayan günümüze dek aralıklarla devam eden olaylarda 4’ü çocuk 6 yurttaş yaşamını yitirmiştir. Cizre’de olayları yerinde tespit etmek ve olaylara ilişkin bütünlüklü bir değerlendirmede bulunmak amacıyla, heyet olarak gittiğimiz Cizre ilçesinde çeşitli temaslarda ve çalışmalarda bulunduk. Heyet olarak gerçekleştirdiğimiz inceleme çalışmaları ile olayların açıklığa kavuşturulması ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinin amaçlandığını belirtmek isteriz. İnceleme çalışmalarının sonucunda hazırladığımız raporun, 27 Aralık 2014 tarihinden bu yana Cizre’de yaşam hakkı ihlaline yönelik olarak gerçekleşen uygulamaların bir bütünlük içerisinde ele alınması, doğru ve gerçekçi tespitlerin yapılması bakımından önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.

27 Aralık 2014 tarihinde, Cizre’de Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) üye ve taraftarları ile Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi (YDG-H) üyeleri arasında meydana geldiği iddia edilen olaylar nedeniyle Yasin Özer, Barış Dalmış ve Abdullah Deniz isimli vatandaşlar yaşamını yitirmiş, çok sayıda yurttaş ise yaralanmıştır. Olaylar sırasında yaralananlar arasında bulunan Zeki Alar isimli yurttaş, tedavi gördüğü Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yaşamını yitirmiştir. 7 Ocak 2015 tarihinde Ümit Kurt isimli 14 yaşındaki çocuk, evinin önünde göğsünden vurulmak sureti ile öldürülmüştür. Katledildiği sırada Kurt’un yanında bulunan bir arkadaşı, birlikte eve döndükleri sırada elektriklerin kesildiğini, sonrasında ise bir ses duyulduğunu ve Ümit’in bu esnada göğsünden vurulduğunu beyan etmiştir. Cizre’de iki hafta içinde 4 sivil yurttaşın yaşamını yitirmesi, Cizre’de yaşayan halkta tedirginlik yaratmıştır. Tedirginliğini yol açtığı can güvenliğinin kalmadığı düşüncesi üzerine yurttaşlar tarafından, yeni ölüm olaylarının yaşanmaması için ve kendilerine yönelik kim tarafından yapıldığı bilinmeyen saldırılara karşı korunmak amacıyla, ilçede bulunan Cudi, Nur ve Yafes mahallelerinin girişlerine bir kaç metreyi bulan hendekler kazılmıştır. Son olarak 14 Ocak 2015 tarihinde Nihat Kazanhan isimli 12 yaşındaki bir çocuk, arkadaşları ile Yafes Mahallesindeki tepelikte oyun oynadığı sırada başına isabet eden mermi nedeni ile yaşamını yitirmiştir. 27 Aralık 2014 tarihinden, incelemede bulunduğumuz 17 Ocak 2015 tarihine kadar ilçede 4’ü çocuk olmak üzere 6 yurttaş yaşamını yitirmiştir.

İncelemelerde bulunmak üzere bulunduğumuz Cizre’de sivil toplum kuruluşları, tanıklar ve mağdurlar ile görüşmelerde bulunmuş, Şırnak Valiliği ve Cizre Kaymakamlığı’na görüşme talebi iletilmiş, ancak geri bir bildirim alınamadığı için görüşme sağlanamamıştır.

Heyet olarak yapmış olduğumuz inceleme çalışmaları ve görüşmelerde sağlanan verilere dayanarak ulaştığımızı bazı tespitlerimizi paylaşacak olursak;

1. Cizre’de kazılan hendeklerin birçoğunun, 27 Aralık 2014 tarihinde meydana gelen ve birçok kişinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan olaylar nedeni ile halkta oluşan tedirginlik nedeniyle ve kendilerini savunma güdüsüyle kazılmış hendekler olduğu,

2. Yaşanan ölümler nedeniyle Cizre halkında gergin bir bekleyiş ve kaygı oluştuğu, yaşam hakkı ihlal edilenlerin çoğunun çocuk olması nedeni ile özellikle çocuklarının can güvenliğinin olmadığı ve her an herkesin yargısız bir şekilde infaz edilebileceği endişesi ve kaygısı taşıdıkları,

3. İlçe’de olayların başladığı günden bu yana zırhlı araçların plaka takmadan plakasız bir şekilde ilçe merkezinde dolaştıkları, bu durumun asıl amacının gerçekleşen ölüm olaylarında delil karartmaya yönelik olduğu,

4. Olayların hendeklerin kapatılacağının açıklanmasının ardından meydan geldiği, Cizre’de 90’lı yıllarda gerçekleştirilmiş olan yargısız infazlara benzer bir yöntemin farklı bir konsepte evrilerek devam ettirilmek istendiği, ancak halkın provokasyonlara karşı sağduyulu davrandığı,

5. Cizre’de gerçekleştirilen infazların basına yansıdığı gibi HÜDA-PAR ile PKK arasındaki çatışmadan kaynaklanmadığı, güvenlik güçleri tarafından öldürme kastı ile ve hedef gözetilmek sureti ile infazların gerçekleştirilmiş olduğu tanık beyanları ile net ve açık bir şekilde ifade edilmiştir.

6. Nihat Kazanhan’ın ölüm nedeninin, güvenlik güçlerinin silahından çıkan mermi nedeniyle gerçekleşmiş olduğu, heyetimizce dinlenen tanık beyanları ile doğrulanmıştır. Tepede bulunan Nihat Kazanhan’ın hedef alınmak sureti ile tepeyi gören cadde üzerinde bulunan güvenlik güçleri tarafından, tepeye göre daha alçakta bulunan cadde üzerinden aşağıdan tepeye doğru eğimli bir şekilde ateş edilmek sureti ile yaşam hakkının ihlal edilmiş olduğu,

7. Cizre’de meydana gelen ölüm olaylarında etkili bir soruşturma yürütülmediği, delillerin toplanmadığı, olay yeri inceleme ekiplerinin olaydan birkaç gün sonra deliller tamamen ortadan kaybolduktan sonra inceleme yaptıkları tespit edilmiştir.

HDP Heyeti yapılan görüşmenin ardından İç İşleri Bakanlığı, ilçeye müfettişler göndererek soruşturma süreci başlatacağını söylemişti. Eğer olayları hakikate erdirecek şekilde bir inceleme ve soruşturma süreci başlatmayı düşünüyorlarsa, heyet olarak yapmış olduğumuz tespit çalışmalarının sonucunda ulaştığımız ve açıklığa kavuşması gereken şu sorulara cevap arayarak başlamalarını tavsiye ediyoruz.

İlçe merkezinde güvenlik güçlerine ait zırhlı araçlar, neden ilçe merkezinde plaka takmadan dolaşmaktadırlar? Plakasız gezen araçlarla ilgili olarak herhangi bir işlem yapılmış mıdır? İlçede yaşanan ölüm olayları ile ilgili etkili bir soruşturma neden yürütülmemektedir? Dosyalara neden gizlilik kararlarını konulmakta ve gerekçeleri neden paylaşılmamaktadır? Yaşam hakkına yönelik eylemler neden özellikle Cizre bölgesinde ve çocuklara karşı gerçekleştirilmektedir?

Sonuç olarak Cizre ilçesinde yaşanan olaylara ilişkin kanaat ve önerilerimizi aşağıda sıraladığımız şekliyle sizlerle paylaşmak istiyoruz.

1. Heyetimiz Cizre’de gerçekleştirilen olayların, HÜDA-PAR ile YDGH üyeleri arasındaki çatışmadan kaynaklanmadığı, aksine güvenlik güçleri tarafından keyfi, kasti, hedef gözetmek sureti ile gerçekleştirilen yargısız infaz olduğu,

2. 90’lı yıllarda JİTEM eliyle gerçekleştirilen yargısız infazların çoğunun Cizre ilçesinde gerçekleşmesinin ve 2015 yılında yargısız infazların Cizre üzerinden devam ettirilmesinin bilinçli olarak yürütülen bir politikanın devamı niteliğinde olduğu,

3. Hrant Dink soruşturmasının zanlısı olarak hakkında yakalama kararı çıkarılan Ercan Demir’in, Cizre Emniyet Müdürü olarak atanmasının ardından yargısız infaz olaylarında artış olduğu,

4. Barış ve müzakerenin devam etmesi adına Kürdistan’da halkın duyarlı davranmasına rağmen, güvenlik güçleri tarafından barış ortamının sağlanmasına yönelik çabadan rahatsız olan grupların olduğu,

5. Gerçekleştirilen yargısız infazlar nedeni ile Cizre de yaşayan vatandaşların can güvenliğinin kalmadığı,

6. Hükümet tarafından dile getirilen paralel yapı uzantısı söyleminin etkili soruşturma yapmayı engelleyen, genel ve failleri koruyan bir söylem olduğu, paralel yapı veya Devlet içinde faaliyet gösteren herhangi bir yapının eylemi olduğunun kabulü halinde dahi devletin bunu araştırmak ve sorumluları yargı önüne çıkarıp cezalandırmakla yükümlü olduğu,

7. Gerçekleştirilen yargısız infazların çözüm sürecinin tıkanmasına yönelik girişim ve çabalar olduğu,

8. Adli mercilerce delillerin hukuka uygun bir şekilde toplanması, delilleri karartmaya yönelik girişimlerde bulunanlar hakkında gerekli yasal takibatın yapılması ve faillerin yargı önüne çıkarılıp cezalandırılması gerektiği,

9. Devlet ile halk arasındaki tüm iletişimin koptuğu ve Cizre’de görev yapan Emniyet birimi çalışanlarının tamamı değişmediği sürece infazların devam etme tehlikesinin olduğu, halk ile kamu görevlileri arasında bozulan iletişimin sağlanması adına gerekli girişimlerde bulunulması gerektiği, kamu görevlileri tarafından bozulan düzenin tesisinin yeniden sağlanması gerektiği,

10. Gerçekleştirilen infazlarla ilgili olarak tüm dosyalar bakımından gizlilik kararının olduğu gerekçesi ile avukatların delillere ulaşmasının engellendiği ve bunun da etkili soruşturma yürütülmesinin önünde en büyük engel oluşturduğu kanaatine varılmıştır.

11. Ayrıca 90’lı yıllarda bölgede görev yapmış güvenlik görevlilerinin bölgeye gönderilmemesi olayları önlemede etkili olacaktır. En kısa sürede partilerden ve sivil toplum örgütlerinden eşit sayıda bir araştırma komisyonu oluşturulmalı, olayların sorumlularının ortaya çıkarılmasında bu komisyon ile koordineli çalışılması önerisi değerlendirilmelidir.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Türkiye’nin insan hakları durumunu beraber gözden geçirmek için hepinizi sosyal medyaya davet ediyor

IHOP_LOGO_5Birleşmiş Milletler Cenevre’de Türkiye’nin insan hakları durumunu gözden geçiriyor! Biz İstanbul’da bu oturumu canlı yayında izliyor ve sosyal medyada paylaşıyoruz!
Birleşmiş Milletler’e üye devletler tarafından Türkiye’nin insan haklarına dair durumunun gözden geçirildiği Evrensel Periyodik İnceleme (EPİ) toplantısı Cenevre’de gerçekleşecek. İHOP, Siyah Bant, P24 ve Freemuse olarak bu toplantıyı internetten canlı izlemek ve tartışmak için insan hakları aktivistleri, sanatçılar ve gazetecilerle biraraya geleceğiz, yorumlarımızı sosyal medya aracılığıyla kamuoyuyla paylaşacağız. 27 Ocak 2015 tarihinde 10:00-13:00 arasında gerçekleşecek canlı yayın izleme toplantısını ve interaktif yazışmaları twitter üzerinden takip edebilirsiniz.
@Siyah_Bant @P24Punto24 @Free_Muse # UPRTurkey
İletişim için
baris.karacasu@ihop.org.tr / info@siyahbant.org / pbasaran@gmail.com
İnsan Hakları Ortak Platformu www.ihop.org.tr
Siyah Bant   www.siyahbant.org
P24 http://platform24.org/
Freemuse http://freemuse.org/

Güvenlik Paketi hakları ve özgürlükleri tehdit ediyor

Kamuoyunda  “yeni iç güvenlik paketi” olarak bilinen, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından  24.11.2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilen 43 maddelik  “Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”  TBMM’de görüşülmektedir.

Kanun tasarısı , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2.maddesinde yer alan yaşam hakkı, 3.maddesinde yer alan işkence yasağı, 5. maddesinde yer alan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, 6.maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı, 10.maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ve 11. maddede yer alan toplanma özgürlüğü hakları açısından sakıncalar taşımaktadır.

Ayrıca adli soruşturma görev ve yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelecek bazı düzenlemeleri bakımından   hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılıklar içermektedir.

Türkiye: Ali İsmail Korkmaz Davasında Hüküm, Adaleti Sağlamaktan Uzak

Dün, Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi, sivil polislerin ve sivillerin birlikte Gezi Parkı protestocularından Ali İsmail Korkmaz’ı döverek onun ölümüne yol açtığına karar verdi. Bu karar, polisin, 2013 yazında Türkiye genelinde gerçekleşen eylemlerde bir protestocuyu öldürdüğüne dair verilen ikinci hüküm oldu. Polis şiddetine dair bunların dışındaki yüzlerce başka şikayet ise, yargı önüne bile çıkacak gibi gözükmüyor.
Haberin devamına buradan ulaşabilirsiniz.
[list icon=”momizat-icon-plus” ]list item per line.[/list]

Hrant’ı Bir Kez Daha Sevgiyle Anıyoruz

19.01.2015

İnsan hakları savunucusu ve barış insanı gazeteci Hrant Dink’i katledilişinin 8.yıl dönümünde bir kez daha sevgiyle, minnetle anıyoruz.

AİHM’in Hrant Dink ile ilgili Türkiye aleyhine aldığı karardan sonra Anayasa mahkemesi de ihlal kararı vermişti. Hrant’ın öldürülmesinde üst düzey kamu görevlilerinin sorumluluğu açıktır. AKP hükümeti kendi iktidarı zamanında işlenmiş olan bu siyasal cinayetin açığa çıkarılmasında gerekli çabayı göstermemişti. AİHM ve AYM kararlarından sonra kamu görevlileri hakkında soruşturmanın yeni açılmış olması AKP hükümetini zoraki de olsa adım atmaya yöneltmiştir. Ancak halen görevde olan ve üst düzey görevlere terfi ettirilen kamu görevlileri hakkında etkili soruşturmanın yürütülebilmesi için bu kişilerin görevlerinden alınması gerekmektedir. Cizre emniyet müdürlüğüne atama örneğinde olduğu gibi benzer olumsuz örnekler olmamalıdır.

Hrant’ın katledilişinin 8. yıldönümü aynı zamanda Ermeni soykırımının 100. yılına denk gelmektedir, Türkiye bir bütün olarak geçmişle yüzleşmelidir. Yüzleşme süreci ermeni soykırımı ile başlamalıdır, yüzleşme süreci bakımından mutlaka bir hakikat komisyonu kurulmalıdır.

Türkiye de geçmişle yüzleşme süreci yaşanmadığı gibi cezasızlık politikası da ısrarla devam ettirilmeye çalışılmaktadır, gerek geçmişle yüzleşme için gerekse de cezasızlığın sona erdirilmesi bakımından hakikat komisyonları gereklidir. İnanıyoruz ki Hrant Dink cinayeti dâhi,l işlenen binlerce faili meçhul cinayet ancak bir hakikat komisyonu marifeti ile açığa çıkarılabilir. Ancak anlaşılmaktadır ki, siyasal iktidarın hakikat komisyonu kurmaya cesareti bulanmamaktadır. Türkiye’nin artık bu gerçeği kavraması ve bu siyasal iktidarın da ötekiler gibi iktidar gücünü kullanan baskıcı bir mekanizmaya dönüştüğünü ve otoriterleştiğini anlaması gerekir.

Hak savunucuları olarak Hrant Dink’te dahil olmak üzere adalet arayışımızı devam ettireceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ