Güvenlik Paketi hakları ve özgürlükleri tehdit ediyor

Kamuoyunda  “yeni iç güvenlik paketi” olarak bilinen, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından  24.11.2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilen 43 maddelik  “Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”  TBMM’de görüşülmektedir.

Kanun tasarısı , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2.maddesinde yer alan yaşam hakkı, 3.maddesinde yer alan işkence yasağı, 5. maddesinde yer alan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, 6.maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı, 10.maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ve 11. maddede yer alan toplanma özgürlüğü hakları açısından sakıncalar taşımaktadır.

Ayrıca adli soruşturma görev ve yetkisinin yürütme organına devri anlamına gelecek bazı düzenlemeleri bakımından   hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılıklar içermektedir.

 

1)Tasarı ile  2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanununun, 4., 13., 15,16 ve ek 7.maddelerinde değişiklik yapılmaktadır.

4.madde değişikliği ile kişilerin üstlerinin, eşyalarının ve araçlarının aranması konusunda yargıç güvencesini ortadan kaldıran, polise kolay ve keyfi arama yapmasının yolunu açan değişiklik yapılmaktadır. Türkiye’nin hukuk sisteminde arama (anayasanın 20. ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119.maddesi gereği) yargıç kararıyla mümkündür.

Değişiklikle kişilerin üzerileri, eşyaları ve araçları polis tarafından ve arama için arama öncesinde yargıç kararına ihtiyaç olmaksızın aranabilecektir. Bu yetki yargıçtan alınmakta ve idareye devredilmektedir. Tasarıda, kolluk amirinin arama yapma kararının 24 saat içinde görevli hakime sunulacağı hükmünün pratikte hiçbir önemi yoktur.Çünkü arama, fiilen, amirin emri ile gerçekleşmiş olacaktır.

13.madde değişikliği ile polise sınırları ve içeriği belirsiz, koruma altına alma,  yakalama, uzaklaştırma  yapma imkanı getirilmektedir.Bu düzenleme ile de CMK’un 90-92.maddeleri işlemez hale getirilmektedir.Kayıt dışı gözaltı uygulamasına fırsat ve olanak sağlayabilecek bir düzenlemedir.Kayıt dışılık işkence riskini artıran bir uygulamadır.

15.madde değişikliği ile polise savcı ve mahkeme yerine geçerek müşteki, mağdur ya da tanık ifadelerini alma yetkisi tanınmaktadır.Bu değişiklikle CMK’nın tanıdığı haklar  müşteki mağdur ya da tanıklık bakımından, kullanılamaz hale gelecektir.

16.madde değişikliği ile basınçlı su ve boya uygulamasına yasallık kazandırılmak istenmektedir.

16/7/b bendi değişikliği ile silah kullanma yetkisi genişletilmektedir.

Esasen 16. Maddede 2007 yılı değişikliklerinden sonra polisin keyfi silah kullanımı sonucu 180 kadar insan öldürüldüğü insan hakları örgütleri tarafından raporlanmıştır.

Yapılmak istenen değişiklik keyfi silah kullanımını artıracaktır. Türkiye’de yapılması gereken  polisin silah kullanımı ile ilgili 16.maddenin açık net, öngörülebilir , hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir  tanıma kavuşturulmasıdır. Nitekim BM Hukuk Dışı Yargısız veya Keyfi İnfazlar Özel raportörü Chritof Heyns’in Kasım 2012 tarihli Türkiye ile ilgili raporunda , silah kullanma ile ilgili “zorunluluk” ve “orantılılık” ifadelerinin uluslar arası belgelerle uyumlu olarak anlaşılması gerektiğini, ölümcül gücün insan yaşamının korunması amacıyla son çare olarak kullanılması gerektiğini vurgulamıştır. 16.Madde yapılan değişiklikle daha da belirsiz  hale gelmekte ve dolayısıyla keyfi silah kullanma riski daha da artırmaktadır.

Ek 7.madde değişikliği ile MİT dışında istihbarat yapacak kuruluşlara (emniyet ve jandarma) yeni yetkiler tanınmaktadır.

2) 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 23., 33.maddelerinde değişiklikler yapılmaktadır.

Madde değişiklikleri ile Molotof, havai fişek, bilye, sapan ateşli silah kapsamına alınmıştır.Ceza miktarları artırılmıştır.Ayrıca şiddet kullanmasa, yüzünü kapatmasa da yasa dışı örgüt propagandası  yapmak şeklinde bir suç yaratılmakta(33/b) ve 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir.

3) 3713 sayılı Terörle Mücadele kanunun 7/2(a) bendi yürürlükten kaldırılmakta ve yerine getirilen madde ile ceza miktarları artırılmaktadır.

Yüzünü kısmen ya da tamamen kapatanlara verilecek cezalar en az 3 yıl olacaktır.Bu madde pekala ifade özgürlüğünün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir.

4)5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 91.maddesine 4.fıkra eklenmekte, önleyici gözaltı müessesi getirilmektedir.

Bu yolla polis suçüstü hallerinde 24 saat toplantı ve gösterilerde ise 48 saat gözaltında tutma yetkisi ile donatılmaktadır. Belirtilen durumda kişiler 48 saat izole edilmiş durumda tutulabilecekler, avukatına erişim hakları ve onun yardımından yararlanma hakları ellerinden alınmış olacaktır. Bu durum işkence yasağı bakımından da sakıncalıdır. Ayrıca, katalog suçlar maddesi olarak bilinen 100.maddenin 3.fıkrasına 2911 sayılı kanunun 33.maddesi ve 3713 sayılı kanunun 7/3.maddesi eklenmek suretiyle toplanma özgürlüğünü kullananlar bakımından tutuklama kararı verilebilecekler listesi genişletilmektedir. Yüzü kapamak gibi ifadeler belirsiz ifadelerdir.Pekala, kültür ve sanat insanları, tiyatrocular, gösteri sanatı ile iştigal edenler düzenledikleri etknliklerde söz gelimi maskları kullanamayacaklar, palyaço kıyafetleri giyemeyecekler;  maskeli balo kıyafetleri ile bir durumu protesto edemeyecekler ya da düşüncelerini bu tür kıyafet ya da malzemeler kullanarak  açıklayamayacaklar.O nedenle gelecekte hem toplanma özgürlüğü hem de ifade özgürlüğü açısından “yüz örtme”, “yüzünü tamamen veya kısmen kapatanlar” gibi ifadeler  keyfiliğe yol açacaktır.

5) 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11.maddesine G;H ve I bentleri eklenerek vali ve kaymakamların adli yetkilerle donatılması yolu açılmış olmaktadır.

Bu durum güçler ayrılığı ilkesine, hukukun üstünlüğü ilkesine, bağımsız ve tarafsız yargı ilkesine, adil yargılanma ve savunma hakkı ilkesine aykırılık oluşturma riski taşımaktadır.

Sonuç olarak görüşülmekte olan yeni güvenlik paketi , insan hakları ve özgürlüklerini güvence altına alan, hakları ve özgürlükleri koruyan ve genişleten hükümler taşımamaktadır.

Tam tersine bireylerin hak ve özgürlüklerini keyfi biçimde sınırlandıran, yargı güvencesini ortadan kaldıran düzenlemelerdir.Hükümet, bu tür hak ve özgürlükleri kısıtlayan hukuksal düzenlemeler yapmaktan vazgeçmelidir.İHOP bileşenleri olarak, Hükümeti, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleriyle ve AİHM içtihatlarıyla uyumlu hukuksal düzenlemeler yapmaya ve uygulamaya  davet ediyoruz.