Bilgi Notu 1:/2018
İnsan Hakları Ortak Platformu, 19. ayını 18 Şubat 2018 tarihinde dolduran Olağanüstü Hal Döneminde çıkarılan Kanun hükmünde kararnameleri ve etkilerini kayıt altına almaya devam ediyor.
Kerem Altıparmak, Dinçer Demirkent ve Murat Sevinç tarafından hazırlanan bu Bilgi Notu, ihraç/kapatma KHK’lerinin ve Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nu kuran KHK’nin Anayasaya aykırı olduğunu, yasalaştığı anda iptal davasının Anayasa Mahkemesine götürülmesi gerektiğini, Anayasa Mahkemesinin de derhal yürürlüğünü durdurarak iptal etmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bilgi notu için: Atipik_OHAL_ KHKleri
ATİPİK KHK’LER ve DAİMİ HUKUKSUZLUK: ARTIK YASALARI İDARE Mİ İPTAL EDECEK?
OHAL Güncellenmiş Durum Raporu
18 Ocak 2018 tarihinde 18. ayını dolduracak olan Olağanüstü Hal Uygulamalarına ilişkin Durum Raporu 31 Aralık 2017 tarihi itibarıyla güncellenmiştir.
Rapora aşağıdaki bağlantıdan erişilebilir. :
OHALdurumraporu_31122017
Romanlara Karşı Nefret Suçları ve Cezasızlık
İnsan Hakları Ortak Platformu’nun Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Hibe programı tarafından desteklenen “Cezasızlıkla Mücadelede Sivil Toplumun Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında 21-22 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da Avrupa Roman Hakları Merkezi ve Roman Gençlik Derneği ile ortaklaşa düzenlenen “Nefret Suçları ve Romanlar” toplantısına insan hakları örgütleri ve Roman derneklerinden 33 temsilci katıldı.
İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Koordinatörü Feray Salman, Avrupa Roman Hakları Merkezi Genel Müdürü Dzideriu Gergelyve Adam Weiss, İnsan Hakları Gündemi Derneğinden Dr. Günal Kurşun, İnsan Hakları Araştırmaları Derneğinden Selvet Çetin’in sunum yaptığı iki günlük eğitim programında, Türkiye ve Avrupa’da Romanlara karşı işlenen şiddet içerikli nefret suçları ele alındı ve bu suçların cezasız kalmaması için gerekli hukuki araçların mevcudiyeti ele alındı.
Toplantının nihai oturumunda katılımcılar, İHOP Genel Koordinatörünün moderatörlüğünde bir yol haritası üzerinde çalıştılar ve aşağıdaki hususlar üzerinde birlikte çalışma kararı aldılar.
- Önyargıyla mücadele ve savunuculuk için uzun vadeli bir planlama yapılması
- Vakaların kayıt altına alınması ve belgelenmesi, sistematik ve yapısal sorunların görünür hale getirilmesi
- Romanlara Yönelik linç saldırılarının cezasız kalmaması için ortak bir savunuculuk alanının oluşturulması
Haklarımızı savunma hakkı temel bir haktır. Hak savunucularının serbest bırakılmasını ve haklarındaki soruşturma ve davaların ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz!
BASINA ve KAMUOYUNA AÇIKLAMA
Haklarımızı savunma hakkı temel bir haktır. Hak savunucularının serbest bırakılmasını ve haklarındaki soruşturma ve davaların ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz!
24 Ekim 2017
11 Temmuz, 14 Ağustos ve 8 Eylül 2017 tarihlerinde kamuoyuna duyurduğumuz bilgi notlarında da[1] ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi, İnsan Hakları Ortak Platformunu oluşturan sivil toplum kuruluşlarının kararıyla ve bilgisi dahilinde 2-7 Temmuz 2017 tarihleri arasında İstanbul’da Büyükada’da bir eğitim çalıştayı düzenlenmiştir. Bu çalıştayın dördüncü gününde (5 Temmuz 2017) Adalar Başsavcılığının talimatıyla çalıştay polis tarafından basılmış ve 10 hak savunucusu gözaltına alınmıştır. Hak savunucularından 8’i tutuklanmış, iki hak savunucusu da adli kontrol ile serbest bırakılmıştır. Yaklaşık üç ay sonra, 4 Ekim 2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından yasadışı örgüte üyelik ve yasadışı örgütlere yardım suçlaması içeren bir iddianame hazırlanmıştır. Bu iddianame, İstanbul 35 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16 Ekim 2017 tarihinde kabul edilmiş ve 25 Ekim 2017 tarihi için ilk duruşma günü verilmiştir. Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede şüpheliler arasına 6 Haziran 2017 tarihinde gözaltına alınan ve halen tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Taner Kılıç da eklenmiştir.
Hazırlanan iddianame, hukuksal temellendirmeden yoksun bir iddianamedir.
Bu dava aynı zamanda, dünyanın her yerinde yapılan ve olağanlaşan dijital güvenlik ve travma ile baş etmek ile ilgili, saklısı ve gizlisi olmadan açık ve şeffaf bir biçimde düzenlenen ve temel olarak hak savunucularının esenliğini ve bilgisini artırmayı hedefleyen bir eğitim toplantısının ve katılımcılarının zorla kriminalize edilmesine yönelik bir amaç taşımaktadır.
Haklarında dava açılan hak savunucuları, Türkiye’de ve dünyada tanınan hak örgütlerinin yöneticileri ve üyeleridir. Onların yasadışı silahlı örgütlerin üyesi, destekçisi olarak nitelenmesini kabul etmiyoruz. Bu iddiaların hiçbir inandırıcılığının bulunmadığına inanıyoruz. Hak savunucularının bütün yaşamları ve şimdiye kadarki çalışma ve eylemleri olgusal olarak bu tür ithamların saçmalığını ortaya koymaktadır.
Bir kez daha vurgulamak isteriz ki,
Haklarımızı savunma hakkı temel bir haktır. Hak örgütlerinin ve savunucularının çalışmalarını kolaylaştırmak hükümetler açısından bir görevdir. Türkiye, taraf olduğu ve Anayasanın 90. Maddesi ile iç hukukun parçası haline getirdiği uluslararası ve bölgesel insan hakları sözleşmeleri ve belgeleriyle korunan norm ve standartlar çerçevesinde hak savunucularının korunması konusunda da yükümlülük sahibidir.
Haklarımızı savundukları için insanların suçlanması, gözaltına alınması ve tutuklanması bir insan hakkı ihlalidir. O nedenle hak savunucularının serbest bırakılmasını ve haklarındaki soruşturma ve davaların ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz.
Duruşma, 25 Ekim 2017 Çarşamba günü saat 10:00 da İstanbul Çağlayan Adliyesinin 14 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi salonunda yapılacaktır.
Kamuoyunun bilgisine sunarız.
Eşit Hakları İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kadın Koalisyonu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği
[1] Bkz. www.ihop.org.tr (
http://www.ihop.org.tr/2017/07/11/gozaltindaki-insan-haklari-savunuculari-ve-katildiklari-faaliyete-dair-bilgi-notu/
http://www.ihop.org.tr/2017/08/14/insan-haklari-savunucularina-yonelik-keyfi-tutuklamaya-son-verin/)
http://www.ihop.org.tr/2017/10/16/tutuklu-insan-haklari-savunuculari/
TUTUKLU İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI
Bilgi Notu 3 – 8 Eylül 2017
2 Temmuz 2017 tarihinde, çeşitli hak kuruluşlarından katılımcılar, hak savunuculuğu faaliyetlerini daha güvenilir, sağlıklı, güvenli ve etkin hale getirmeyi öngören bir çalışma toplantısı kapsamında bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunmak üzere Büyükada’da bir otelde bir araya geldiler.
5 Temmuz Çarşamba sabahı, beş günlük atölye programının üçüncü gününe başladıkları sırada, oteli basan güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındılar.
Bu dosyada 5 Temmuz 2017’den bugüne yaşananlar, kurumlar ve kişiler hakkında bilgiler yer almaktadır.
8 Eylül 2017 tarihinde kamuoyuna sunulan bilgi notu için Bilgi_Notu_8092017
Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu 3 başvuruya ilişkin görüşlerini yayınladı
Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu (bundan sonra Çalışma Grubu), kendisine yapılan başvurulardan üçüne ilişkin olarak vardığı görüşleri 8 Haziran 2017, 16 Haziran 2017 ve 27 Temmuz 2017 tarihlerinde yayınladı.
1/2017 sayılı Görüş: 16 Haziran 2016 tarihinde evinden eşi ile birlikte gözaltına alındıktan sonra 21 Ağustos – 27 Kasım 2016 tarihleri arasında tutuklu kalan Görgeç başvurusuna verilen görüş.Opinion No. 1-2017-TR (2)
38/2017 sayılı Görüş: 21 Temmuz 2016 tarihinde bir yakalama emrine istinaden 15 meslektaşı ile birlikte polis tarafından gözaltına alındıktan sonra tutuklanan ve hakkında tutuklandıktan 6 ay sonra iddianame hazırlanan Çelik başvurusuna verilen görüş. Opinion No. 38-2017-TR
41/2017 sayılı Görüş: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu, 18 Ağustos 2016 tarihinde, Cumhuriyet gazetesi ile ilgili olarak açılan soruşturma sonucu 31 Ekim 2016 tarihinde ve 11 kasım 2016 tarihinde gözaltına alınan ve bilahare tutuklanan (4 Kasım 2016 ve 12 Kasım 2016) Cumhuriyet Gazetesi mensupları adına yapılan başvuruya verilen görüş.Opinion No. 41-2017-TR
Tutukluluğun bir mahkeme önünde hukuka uygunluğunun denetlenmesi hakkının bir uluslararası örf ve adet hukuku kuralı olduğunu ve esas itibarıyla derogasyona izin vermeyen, jus cogens niteliğini haiz bir kural haline geldiğini hatırlatan Çalışma Grubu, her üç başvuruya ilişkin Görüşünde de “başvuranların özgürlüğünden yoksun bırakılmasının keyfi olarak nitelendirilmesini gerektirecek kadar ağır olduğu” sonucuna ulaşmıştır.
Çalışma Grubu, başvurucu ve Hükümetin, aşağıda belirtilenler de dâhil, bu görüşte belirtilen tavsiyeleri takiben alınan önlemler ile ilgili olarak 6 ay içinde bilgi sunmalarını talep etmektedir.
- Başvuruculara tazminat veya başka telafi sağlanıp sağlanmadığı;
- Başvurucuların haklarının ihlaline dair bir soruşturma başlatılıp başlatılmadığı, eğer başlatıldıysa soruşturmanın sonucu;
- Türk kanunlarının ve uygulamasının, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ile uyumlu hale getirilmesi amacıyla herhangi bir yasa ya da uygulama değişikliğinin gerçekleştirip gerçekleştirmediği;
- Bu görüşün yerine getirilmesi için herhangi bir başka eylemde bulunup bulunulmadığı.
Görüşlerin orjinalleri için
Bkz. http://www.ohchr.org/_layouts/15/WopiFrame.aspx?sourcedoc=/Documents/Issues/Detention/Opinions/Session78/A_HRC_WGAD_2017_1.pdf&action=default&DefaultItemOpen=1
Bkz. http://www.ohchr.org/_layouts/15/WopiFrame.aspx?sourcedoc=/Documents/Issues/Detention/Opinions/Session78/A_HRC_WGAD_2017_38.pdf&action=default&DefaultItemOpen=1
Bkz. http://www.ohchr.org/_layouts/15/WopiFrame.aspx?sourcedoc=/Documents/Issues/Detention/Opinions/Session78/A_HRC_WGAD_2017_41_EN.docx&action=default&DefaultItemOpen=1
Türkiye’de ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğüne ilişkin Memorandum
6-14 Nisan 2016 ve 27-29 Eylül 2016 tarihlerinde Türkiye’de insan haklarının durumuna ilişkin iki inceleme ziyareti gerçekleştiren Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Nils Muižnieks tarafından hazırlanan “Türkiye’de ifade Özgürlüğü ve Medya Özgürlüğüne İlişkin Memorandum” 15 Şubat 2017 tarihinde Türkçe ve İngilizce olarak yayınlandı.
Memorandum için CommDH(2017)5_TUR
İnsan Hakları Komiseri, raporunda şu tavsiyelere yer verdi:
- Komiser, AİHM’in ifade özgürlüğünün demokratik toplumun başlıca temellerinden birini teşkil 122.ettiği ve ilerlemesi için temel şartlardan biri olduğu yönündeki köklü içtihadını hatırlatır. Bu yalnızca, hoş karşılanan, zararsız bulunan veya umursanmayan bilgi ve fikirlere değil; aykırı düşen, şoka uğratan ve rahatsız edenler için de geçerlidir. Olmadıklarında “demokratik bir toplumdan” söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereklilikleri bunlardır.
- Komiser, yukarıda bahsi geçen olaylar, rakamlar ve örneklerin, eksiksiz olmaktan uzak olmakla birlikte, selefinin bu konudaki 2011 raporundan bu yana Türkiye’de medya ve ifade özgürlüğünde yaşanan ciddi kötüleşmeyi açıkça gözler önüne serdiği kanaatindedir. Komiser’in görüşüne göre, bu kötüleşme Türk demokrasisi için varoluşsal bir tehdit arz etmektedir.
Komiser selefinin yukarıda bahsi geçen raporundaki neredeyse bütün tavsiyelerinin 124.geçerliliğini koruduğunu düşünmektedir. Bu, Türk Ceza Kanunu’nun ve bilhassa 125. (hakaret), 216. (halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama), 220. (6. fıkradaki suç örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, ve 7. fıkradaki örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte yardım), 285. ve 288. (soruşturmaların gizliliği ve yargılamayı etkilemeye teşebbüs), 299. (Cumhurbaşkanına hakaret), 301. (Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama), 314. (silahlı örgüt kurma, yönetme veya örgüte üye olma), 318. (halkı askerlikten soğutma) maddelerinin bütünüyle gözden geçirilmesi ihtiyacını kapsar. Gözden geçirmede, AİHM içtihadının ve Venedik Komisyonu’nun ilgili görüşünün tamamı dikkate alınmalıdır. Aynı şekilde, Terörle Mücadele Kanunu, ve özellikle 7 §2 (terör örgütü adına propaganda) maddesi, AİHS’e uygun hale getirilmek üzere tamamıyla elden geçmelidir. - Geçmişte yapılan yasal değişikliklerin yeni insan hakları ihlallerinin oluşmasını önlemekteki başarısızlığını göz önüne alan Komiser, bu hükümlerin çoğunun olduğu gibi yürürlükten kaldırılması gerektiğini düşünmektedir. Hakaret, özellikle devlet görevlilerine yönelik olarak, suç olmaktan çıkarılmalıdır; kesinlikle gerekli olduğu hallerde, yalnızca orantılı hukuk yaptırımlarına tabi tutulabilir. Bu alandaki kanun değişikliklerinin parça parça olamayacağı ve yapısal sorunlara temas etmesi gerektiği de açıktır. Komiser’in görüşüne göre bu; en başta,
gerçeklik ve kamu yararı savunmalarına, kamusal tartışmaya katkı kavramına ve gazetecilerin haber kaynaklarının korunması ilkesine sistematik atıfların eklenmesini ve yargının, özellikle gazeteciliğin demokratik toplumdaki yerini tam olarak hesaba katarak, ilgili her davada ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü ile diğer gereklilikler arasında makul bir denge kurma yükümlülüğünün kabul edilmesini içermelidir. - İfade özgürlüğünden ve bilhassa alışılmadık, aykırı, şok edici, rahatsız edici ifadelerden 126.duyulan derin şüphe Türk Anayasası’na ve mevzuatına nüfuz etmiştir. Yakın zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi referanduma sunulması beklenen bir anayasa değişikliği tasarısı kabul etmiştir; bu tasarıda Anayasa’nın ifade özgürlüğü de dahil olmak üzere insan haklarına yaklaşımındaki ciddi sorunların hiçbir şekilde ele alınmadığını görmekten Komiser üzüntü duyar ve Türk yetkilileri bu vaziyeti düzeltmeye davet eder. İvedilik arz eden diğer hayati yasal değişiklikler, İnternet Kanunu’nu, Radyo ve Televizyon Kanunu’nu, eleştirel medya ve gazetecileri engellemek ve cezalandırmak için kullanılan yasalar ve yönetmelikleri (örneğin, kamu ilanları, basın kartları ile ilgili olanlar), ayrıca akademik özgürlükleri etkileyen yasal çerçeveyi kapsamalıdır.
- Türk hukuk sisteminin önemli noksanlarının ötesinde Komiser, Türk yargısının tutum ve 127.eylemlerinde gereken değişikliğin, mücadele gereken çok daha zor bir iş olduğunun önemle üzerinde durmaktadır. Komiser’in birçok defa ve AİHM’in sayısız kararında dikkat çekmiş olduğu üzere, hakim ve savcılar tarafından yasal hükümlerin yorumlanması ve uygulanmasındaki yapısal sorunlar, devamlı olarak Türkiye’de ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğünü baltalamaktadır. Komiser’in selefi, neredeyse altı sene önce yayınlamış olduğu ilgili raporunda, ifade ve medya özgürlüğüne getirilen haksız sınırlandırmaları bertaraf etmek için, siyasi ve sair baskılara karşı yargının bağımsızlığının kilit nokta olduğunun altını çizmişti.
Ne yazık ki, bu tespitin geçerliliği geçen süreçte çeşitli aşamalarda kanıtlanmıştır. İfade 128.özgürlüğü ile medya özgürlüğündeki hızlı gerileme, Türk yargısının bağımsızlığında yaşanan erozyon ile bir arada gerçekleşmiştir. Bu erozyon olağanüstü hal kapsamında alınan ve yargının bağımsızlığı ilkesini yeterince nazara almayan, çok sert önlemlere kadar varmıştır. Bu korku ortamında hakim ve savcılar, devlet odaklı yaklaşımlarına açıkça geri dönmüşlerdir. Böylece, Türk makamlarının başta kendi gayretleri ve Avrupa Konseyi’nin çeşitli organlarının desteği vasıtasıyla büyük çabalarla sağlanmış olan ilerleme kaybedilmiştir. - Özellikle sulh ceza hakimleri, eleştirel seslerin hedef alınmasında hiç olmadığı kadar faal hale 129.gelen savcılar ile iş birliği içinde, muhalefeti ve Türk hükümetine yönelik meşru eleştiriyi bastırmak ve ayrıca internet vasıtasıyla kamuya verilecek bilgiyi kontrol etmek için bir taciz vasıtasına dönüşmüş görünmektedir. Komiser, bu mercilerin ciddi biçimde gözden geçirilmesinin gerekli olduğu değerlendirmesinde bulunur ve Türk makamlarını başta işbu mesele hakkında görüş hazırlığında olan Venedik Komisyonu olmak üzere, Avrupa Konseyi organlarının rehberliğini takip etmeye çağırır.
- Savcılar ve hakimler, cezai açıdan hukuka aykırılığı ve bir suç örgütüne üyeliği gösteren 130.doğrudan, inkar edilemez delillerin yokluğunda; özellikle de tek dayanağın haberlerin içeriği veya inandırıcılıktan uzak delillere binaen kurulan örgüt bağlantısı algıları olduğu durumlarda, ifade özgürlüğünün, internet de dahil, kullanılmasını caydıran ceza usullerini, bilhassa tutuklama tedbirini, kullanmayı bir kenara bırakmalıdır. Bununla birlikte, Komiser’in görüşüne göre, son zamanlarda alarm veren bir seviyeye ulaşan yargının bağımsızlığına ilişkin köklü sorunların halledilememesi, ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğünü iyileştirmeye yönelik bütün çabaları boşa çıkaracaktır. Bu bağlamda, Komiser, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir süre önce kabul edilen anayasa değişikliğine dair duyduğu çok ciddi endişeyi ifade etmek durumundadır, çünkü bu değişiklik Türk yargısının yürütme ve yasama erkleri karşısındaki özerkliğinin daha da azaltılmasını öngörmektedir.
- Türk yetkililer, ifade özgürlüğünü ve medya özgürlüğünü ilgilendiren sorunlarla 131.karşılaştıklarında, zaman zaman diğer üye devletlerin mevzuatlarında da benzer hükümlerin bulunmasına gönderme yaparak, ancak bu hükümlerin yorumlanışlarındaki önemli farkları veya uygulanmalarındaki ölçek farkını yok sayarak, meseleleri küçümseme eğilimi göstermişlerdir. Diğer hallerde, yargının bağımsızlığını ileri sürmüş veya beraat ile sonuçlanan davalara işaret etmişlerdir. Bu tutum, şu anda yalnızca Türk medyasını değil, Türk toplumunun tamamını etkileyen caydırıcı etkiye yönelik duyulan kayıtsızlığı yansıtıyor görünmektedir.
- Komiser, son birkaç yıl zarfında Türk yetkililerin ifade özgürlüğünü geliştirme ve AİHS’e uyum konusundaki taahhüdünde ciddi zayıflamayı kaydetmekten esef duyar. Örneğin, hükümetin
özellikle ifade özgürlüğü ile ilgili olarak bu uyumu geliştirmeye yönelik hazırlamış olduğu eylem planı hükümsüz kalmıştır ve Anayasa Mahkemesi, bu kritik süreçte ihtiyaç duyduğu desteği almaktan ziyade, ilerici ve AİHS’e uygun kararları nedeniyle saldırıya uğramıştır. - Komiser, bu durumun düzeltilmesi önündeki ana engelin, her şeyden önce bu memorandumda dikkat çekilen sorunları kabul edecek sonra da onları çözecek siyasi iradenin bulunmayışı olduğu kanaatindedir. Gerçekten, 150’den fazla medya şirketinin toptan ve tamamıyla kapatılması gibi caydırıcı etkinin en vahim şekillerine ve Türk medya yelpazesinin fakirleşmesine yol açan tedbirlerin çoğu bilinçli seçimlerdi. Benzer şekilde, yetkililerin ifade özgürlüğüne karşı çarpıcı düzeydeki hoşgörüsüzlüklerinin karalama kampanyalarına, nefret söylemine ve fiziksel şiddete yol açtığı veya bunları cesaretlendirdiği çok sayıda örnek bulunmaktadır. Mevcut bağlamda, ne yazık ki yargının bu ezici siyasi baskıya karşı koyması ve ifade özgürlüğünü AİHS’e uygun bir şekilde koruması beklenemez.
- Komiser, medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğündeki kötüye gidişin ve artan internet 134.sansürünün ülkenin içinde bulunduğu son derece zor şartlar bağlamında gerçekleşmiş olduğunun farkındadır: Türkiye, sınırlarında iç savaş yaşanırken örnek olacak şekilde cömertçe üç milyondan fazla sığınmacıya ev sahipliği yapmış, başarısız bir darbe girişimiyle ve birçok hunhar terör örgütünün gerçekleştirdiği sayısız ölümcül terör saldırısıyla karşı karşıya kalmıştır. Her gün uğraşmak zorunda kaldığı tehditler ve tehlikeler gerçektir ve çok çetindir. Bununla birlikte, terör propagandası ve terör örgütüne destek kavramlarının, şiddete teşvik etmediği ortada olan beyanlara ve kişilere dahil, aşırı derecede geniş uygulanması, uluslararası insan hakları normlarını ihlal ederek ifade özgürlüğünü sınırlamanın, bu sorunları çözmeye yardım edeceği yanılgısını yansıtmaktadır. Şiddet ve şiddet kullanma tehdidi “terörizm” kavramının belirleyici ögesidir ve bu kavram, sayılan unsurları barındırmayan ifadeleri cezalandırmak üzere, o ifadeler alışılmadık, şok edici ve siyaseten can sıkıcı dahi olsalar, her şeyi içine alan bir etiketmiş gibi kullanılmamalıdır.
- Bu uygulama, hakaret davalarının bariz bir biçimde aşırı kullanılması ile birlikte, Türkiye’yi çok 135.tehlikeli bir yola sokmuştur. Bu yolda, meşru görüş ayrılığı ve hükümet politikalarının eleştirilmesi hedef gösterilmiş, bastırılmış, doğrudan doğruya meclisteki de dahil demokratik kamusal tartışmanın kapsamı daraltılmış ve böylece toplum kutuplaştırılmıştır. Tecrübeyle sabittir ki tam da böyle ortamlarda nefret, şiddet ve terör örgütleri serpilir. Medya özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün temelini teşkil ettiği insan haklarının korunması, sosyal barışın ve sağlıklı bir demokrasinin tesisi için mutlak surette ön şarttır.
- Komiser, mümkün olan en kuvvetli şekilde, Türk siyasi liderlerini bu gidişatı değiştirmeye, terör 136.eylemi olanla eleştiri ve karşıt görüşü ayırmaya başlamaya ve ayrıca demokratik bir toplumda beklenen sorumluluğu ve hoşgörüyü göstermeye çağırır. Kendileri, internetteki de dahil olmak üzere ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran ve çok uzun süredir devam eden sistemik meselelerle baş etmek için gerekli olan siyasi iradeyi yeniden oluşturmalı ve AİHM’in bazıları on yıllar öncesine uzanan çok sayıda kararını artık icra etmelidir.
Bunları şu an hala süregelen olağanüstü hal döneminde yapmak kesinlikle imkansızdır ve 137.Komiser, yetkilileri, bir kez daha, olağanüstü hali kaldırmaya ve sebep olduğu çok sayıda kabul edilemez ifade özgürlüğü ihlalini, ve özellikle medya özgürlüğü ve akademik özgürlüğü ilgilendirenleri, eski hale getirmeye çağırır. 23 Ocak 2017’de çıkartılmış kararname ile kurulmuş olan yeni komisyon gelecekteki etkililiğine bağlı olarak başvuru ve telafi hakkı açısından doğru istikamette bir adım olarak görülebilecek olsa bile, Komiser’in esasa dair başka endişelerini gidermesi beklenemez. - Komiser Türk makamlarıyla yapıcı diyaloğunu sürdürme iradesini vurgular ve Türkiye’de insan 138.haklarının korunmasını ve geliştirilmesini ileri götürme çabalarında yardım ve desteğini sunar.