“Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı”na ilişkin ortak açıklama

“Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı”na ilişkin son günlerde kamuoyunda yaratılmaya çalışılan yanlış izlenimlere ilişkin insan hakları kurumlarının zorunlu açıklaması

ORTAK AÇIKLAMA

14 Ocak 2011

Türkiye’nin siyasal ve sosyal gündemi tüm yoğunluğunu koruduğu bir sırada sadece insan hakları örgütlerini değil tüm kamuoyunu açısından büyük bir öneme sahip olan “Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı” önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu gündemine alınacak.

İhlallerin önlenmesi, insan haklarına saygının güçlendirilmesi dolayısıyla da ülkenin demokratikleşmesi bakımından önemli fonksiyonlar üstlenebilme potansiyeline sahip bir ulusal insan hakları kurumunun oluşturulması hem Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler (BM) belgeleri tarafından vaaz edilen bir gerekliliktir, hem de AB üyeliği sürecinde “Katılım Ortaklığı Belgesi” ve “İlerleme Raporları”nda da belirtilen Türkiye’nin mutlaka yerine getirmesi gereken bir ev ödevidir.

Ancak gerçekten de uluslararası normlara uygun biçimde oluşturulacak böylesi bir kurumun sahip olduğu önem ve yaratacağı etki nedeniyle olsa gerek son günlerde basında yer alan bazı haberlerle kamuoyunda Tasarı’ya dair yanlış bir izlenim yaratılmaya çalışılmaktadır.

Aslında “Türkiye İnsan Hakları Kurumu”nun oluşturulmasına yönelik tartışmalar 2004’den bu yana gündemdedir.  Daha önce hazırlanan iki kanun tasarısı emrivaki tarzında ve insan hakları örgütlerini sürece dahil etmeden hazırlandığı için yoğun tepkiyle karşılanmıştı. Hükümet tarafından hazırlık çalışmaları Mayıs 2009 da başlatılan son yasa tasarısı ise bu konudaki üçüncü girişimdir.

28 Ocak 2010 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulan şimdiki Tasarı’da yine kurumlarımız tarafından 2010’un Şubat ve Mart aylarında gerek tek tek gerekse topluca yapılan basın açıklamaları ve hazırlanan raporlar ile eleştirilmişti.

Bu eleştirilerin odak noktasını Kurumun oluşturulması sürecinin sine qua non’ı (olmazsa olmazı) olan insan hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarından görüş alınmaması ve söz konusu Tasarı’nın, kısaca “Paris İlkeleri” olarak bilinen “İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması İçin Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne İlişkin İlkeler”de1 belirtilen biçimde söz konusu Kurum’un diğer devlet kuruluşlarından ve siyasal iktidardan özerk olmasını güvence altına almaması oluşturuyordu.

Geçen süre içersinde Yasa Tasarısı TBMM Anayasa Komisyonu Alt Komisyonu’nda görüşülürken kurumlarımız sınırlı da olsa Alt Komisyon’da görüşlerini ifade etme imkânı bulmuş ve Tasarı’ya yönelik eleştiri ve önerilerini dile getirebilmiştir.

Bütün bu görüşmelere karşın Alt Komisyon, tasarının ana yapısındaki sorunları çözmekten uzak birkaç düzenleme ile yetinerek Tasarıyı Anayasa Komisyonuna göndermiştir. Elbette Alt Komisyon’un örgütlerimizin görüşlerini dinlemiş olmasını ve bunun sonucunda Tasarıda küçük de olsa bazı değişikliklere gitmiş olmasını önemsiyoruz. Bununla birlikte Tasarı’nın eleştirilerimizin odak noktasını oluşturan temel mantığında hiç bir değişiklik olmamıştır. Bunun en temel nedenlerinden birisi, tasarının TBMM’ne gönderilmeden önceki  hazırlanma sürecine insan hakları örgütlerinin  ve ilgili akademik kuruluşlarının katılımının engellenmiş olmasıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Alt Komisyonu kabul ettiği tasarının önünde 28 maddede formüle edilerek kurumlarımızın önerilerine de yer verilen bir rapor da hazırlamıştır. Doğal olarak alt komisyon raporunda da yer verilen bu önerilerden özellikle tasarının temel mantığı ile ilgili önerilerimize, kabul edilen tasarıda neden yer verilmediğinin en azından bir açıklamasının yapılması gereğini de hatırlatmak isteriz.

Alt Komisyona verdiğimiz ve görüşmeler sırasında önemle üzerinde durduğumuz konulardan birisi, oluşturulacak Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun gerçekten işlevli ve etkili bir mekanizma olabilmesi için diğer devlet kuruluşlarından ve siyasal iktidardan her bakımdan özerk olması ile ilgili idi. Çünkü evrensel bir gerçeklik olarak biliyoruz ki insan haklarının en büyük ihlalcisi devletler ve hükümetlerdir. Dolayısıyla ihlalleri önlemeye, hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir Kurum da mutlak surette yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme modeline sahip olmak zorundadır.

Oysa 13 Ocak 2011 tarihinde TBMM Anayasa Komisyonu’nda da kabul  edilen Yasa Tasarısı’nda yer alan kuruluş maddesine göre oluşturulacak Kurum’un başkanı dahil tüm üyeleri, konu ile ilgili her hangi bir nesnel ölçüt aranmaksızın, Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır. Üstelik atanan bu kişilerin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirtilen şartları taşıması da istenmektedir. Bu biçimde oluşturulacak bir İnsan Hakları Kurumu’nun daha baştan işlevsiz ve etkisiz hatta ölü doğmuş bir kurum olacağı açıktır. Kısacası bu yönde yaptığımız tüm uyarı ve eleştirilere karşın tasarıda hiçbir değişikliğe gidilmemiş olması en yalın ifadeyle samimiyetsizliktir.

Alt Komisyonun tasarı üzerinde yaptığı değişiklikler açısından bakıldığında ise yapılan değişikliklerin bazı konularda tam bir güvence sağlamaktan uzak olduğu gözlemlenmektedir. Örneğin, yine görüşmelerimizde vurguladığımız bir diğer konu, kurumda görev yapanların görevlerini yerine getirirken dokunulmazlıklarının mutlak surette güvence altına alınmasına ilişkindi. Alt Komisyon, bu konudaki uyarılarımızı dikkate almış gibi görünse de değişikliğin içerisinde yer alan “münhasıran insan haklarının korunması ve geliştirilmesine ilişkin görevleriyle ilgili suç işlediği öne sürülen Başkan, İkinci Başkan ve üyeler yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez” ibaresinde yer alan “münhasıran” kelimesi  dokunulmazlık ilkesini mutlak olmaktan çıkarmaktadır.

Bizleri fazlasıyla kaygılandıran diğer önemli bir nokta ise yine TBMM gündeminde bulunan BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nin ek Protokolü (OPCAT)’nün onaylanmasına ilişkin kanun tasarısı ile ilgilidir. Hükümet tarafından 14 Eylül 2005’te imzalanmasına karşın yıllardır onaylanmayan OPCAT’in gerekli kıldığı bağımsızlığı güvence altına alınmış “önleme mekanizmasını” söz konusu bu tasarılarla oluşturulacak Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun bir alt organı haline getirilmek istenmektedir. Zaten sınırlı sayıda kişiyle görev yapacak olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun öngörülen yapısıyla işkenceyi önleme fonksiyonunu etkin bir şekilde yerine getirebilmesi mümkün değildir. Biran için OPCAT’in gerekli gördüğü mekanizmayı Kurumun bir alt organı olarak çalışabileceğini düşünsek bile bunun için Tasarı’da söz konusu mekanizmayı işlevli ve etkin kılacak ayrıntılı düzenlemelere yer verilememiştir.

Sıralanan bu eleştirilerin yanı sıra kurum başkanına çok fazla yetki verilmekte, başkan merkezli bir yapı oluşturulmaktadır. Başkanın istememesi durumunda Kurumun çalışma imkânı neredeyse bulunmamaktadır. Başkana verilen bazı yetkilerin kurula devredilmeli ve başkan yerine kurul ön planda olmalıdır. Ayrıca başkan bakanlar kurulu tarafından atanmamalı kurul üyeleri tarafından seçilmelidir.

Tasarıd
a Kurum üyelerinin tarafsızlık ve bağımsızlığı, bilhassa da Kurumun mali bağımsızlığı yeterince güvence altına alınmamaktadır.

Sonuç olarak eleştirileri daha da çoğaltmak mümkün ancak daha önce bunu defalarca yapmıştık. Ben yaparım olur anlayışıyla eleştirilere hiçbir şekilde kulak verilmiyor. Dahası, ortaya çıkan sonuç tasarının neden bir yıldır Alt Komisyonda bekletildiğini açıklamaya da yetmiyor.

Bu nedenle de sözümüz insan hakları ve demokrasiden yana duyarlılığı olanlara yönelik:  Gerçeklikte bu kanun tasarısı,  insan haklarının hayata geçirilmesi adına bir adım atmaktan ziyade Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Başkanlığı’nın Paris İlkelerinin ruhuna tam yansıtmayacak bir şekilde “yeniden yapılandırılması”ndan başka bir anlam taşımamaktadır.

Kısacası, bir kere kurulacak, Türkiye’de insan haklarının geliştirilmesi ve korunması bakımından son derece önemli bir role sahip olacak ve uluslar arası camianın önemli bir muhatabı haline gelecek olan bu kurum siyasi beklentilerle değil evrensel standartlar ve halkımızın gerçek ihtiyaçları öncelenerek oluşturulmalıdır.

1 BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 3 Mart 1992 tarihli 1992/54 sayılı ve BM Genel Kurulu’nun 20 Aralık 1993 tarihli 48/134 sayılı kararlarıyla kabul edilmiştir.

Helsinki Yurttaşlar Derneği
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

Açıklamayı word formatında bilgisayarınıza indirmek için tıklayınız.