Maddenin değişikliği için verilen yasa teklifinin gerekçesinde “ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler arasında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Anayasamızda da güvence altına alınmıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinde, Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinde konuya ilişkin ayrıntılı, koruyucu ve düzenleyici hükümlere yer verilmiştir” deniliyorsa da, maddenin yeni içeriği bu gerekçe ile çelişmektedir.
Demokrasi, kamu kurumları da dâhil olmak üzere hiçbir kurum, kavram ve ideolojinin tabulaştırılmadığı bir ortamı ifade eder. 301. madde, içeriği itibariyle koruduğu değer ve kurumları tabulaştırmaya uygun bir yoruma tabi tutulabilir ki, son yıllarda bu maddeye göre açılan davaların tümünde bu tabulaştırma zihniyetinin esas alındığı görülmektedir. Bu tür tabulaştırmalar, rejimlere otoriter bir nitelik kazandırır ve özgürlükler ile düzen dengesinin özgürlükler aleyhine bozulmasına yol açar. 301. Maddede yapılması teklif edilen değişiklik ise, maddenin mevcut durumda yol açtığı tabulaştırma zihniyetini ortadan kaldırmamaktadır.
Teklifte, ceza üst sınırı tecil sınırına çekilerek ceza müddeti 3 yıldan 2 yıla indirilmektedir. Tecil sınırına inmesiyle birlikte artık TCK 301. Maddeden dolayı kişinin özgürlüğünden alıkonulması hâkimin yetkisi dâhilinde olacaktır. Ancak tecil sürecinde benzer bir fiil yeniden gerçekleştirildiğinde, kişi hem birinci cezayı hem de ikinci cezayı çekmek durumunda kalacaktır. Bu düzenleme, sadece ifade özgürlüğünü değil, düşünce üretme sürecini de bir otosansüre zorlayarak baskı altına almaktadır.
Keza maddede yer alan “Türklük” ifadesinin “Türk Milleti“, “Cumhuriyet” ifadesinin de “Türkiye Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesi öngörülmektedir. Kelimeler üzerinde yapılan değişikliklerin ifade özgürlüğünün alanını genişletecek yönde bir nitelik değişikliği olmadığını, iddianame düzenleyen Savcıların iddianamelerinden ve Yargıtay Ceza Kurulu’nun kararlarından anlamak hiç de zor değildir. Maddenin mevcut halinde yer alan “Türklük” ifadesi, bugüne kadar Yargıtay Ceza Kurulu tarafından zaten “Türk Milleti” olarak değerlendirilmiş ve cezalar da bu anlayışa dayanılarak verilmiştir. (Bkz. Hrant Dink davasında Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun vermiş olduğu karar).
Ayrıca Türk Milleti tanımının ne olduğu ve hangi ölçüte göre tanımlanacağına dair herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. Etnik-kültürel bir millet tanımının, aynı etnik-kültürel kökene sahip olmayan vatandaşları inciten, baskı altına alınmalarını kolaylaştıran saldırgan ve otoriter açılımlara eğilimli bir milliyetçiliği besleyeceği aşikârdır. Þimdiye kadar 301. Madde ile gerçekleşen de bu olmuştur. Yapılmak istenen düzenleme, 301. Maddenin yarattığı problemleri çözemeyeceği gibi, daha da derinleşmesine yol açacaktır. Bu güne kadar madde hükmüne uygun olarak ceza veren mahkemeler, kararlarını verirken Türklük olarak ifade edilen bu kavramın nasıl bir tanıma sahip olduğunu düşünerek bir tereddüt yaşamadılar. Þimdi mahkemelerin maddeyi yeni bir anlayışla ele alıp, bu kez Türklük yerine Türk Milleti kavramını dikkate alarak, sanki öncekiyle çok farklıymış gibi bir anlayışla karar vermelerini sağlayacak hiçbir neden yoktur.
Düşünce özgürlüğü, devlet gibi düşünmeme özgürlüğüdür; kurulu düzeni sorgulamayı, gerektiğinde kınamayı ve mahkûm etmeyi de içeren bir özgürlük olarak demokratik düzenin kurucu bir unsuru ve vazgeçilmez bir şartıdır. Eğer bireysel özgürlük, çoğunluğun onaylamadığı görüşleri desteklemek ve savunmak, çoğunluktan farklı bir davranış yolu izlemek hakkını içermiyor ise, bu özgürlüğün hiç bir anlamı yoktur.
TCY 301. Maddede yapılmak istenen değişiklik, suçun maddi niteliğini değiştirmemektedir. Değişen, sadece bu maddi durumun nasıl yargılanacağına ilişkin yöntemdir.
301. maddenin verdiği zarar, doğrudan Mahkeme kararlarından olduğu kadar statükocu toplumsal baskının muhalif sesler üzerine yönelmesinden de kaynaklanmaktadır. Hrant Dink 301’den mahkûm olmuş ama çok daha vahimi bu davayla yaratılan atmosfer nedeniyle katledilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın izni için yapılan başvurularda bu damgalama süreci daha hafif olmayacak, muhalif isimler daha da fazla hedef haline getirecek ve muhtemeldir ki, Cumhurbaşkanı da baskı altına alınacaktır.
Bütün bu nedenlerle, 8 Þubat 2007 tarihinde TBMM Başkanlığına sunduğumuz ve toplumun farklı kesimlerinden 20 bini aşkın insanın bizzat imzaladığı, binlerce yurttaşı temsil eden 100’den fazla sivil toplum örgütünün de desteklediği “TCY’nın 301. maddesinin ivedilikle yürürlükten kaldırılması” talebimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. 301. Maddenin kaldırılması Hrant Dink’in katledilmesiyle bir kez daha incinen toplumsal adalet duygumuzu iyileştirme yolunda önemli bir adım olacaktır.
Düşüncelerimizi Yasaksız, Korkusuz ve Tehditsiz Konuşup İfade Etmek İstiyoruz.
İnsan Hakları Derneği
Helsinki Yurttaşlar Derneği
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi