İnsan Hakları Ortak Platformu Malatya’da yaşanan menfur cinayetle ilgili olarak 20 Nisan 2006 tarihinde bir basın açıklaması yayımlamıştır.
Daha önce “Kay-Ra” olan ismini “Zirve” olarak değiştiren ve Hıristiyanlıkla ilgili eserler yayınlayan yayınevine düzenlenen saldırıda 3 kişi yaşamını yitirirken, 2 kişi de ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştır. Ölenlerin ellerinin arkadan bağlı olduğu ve bıçakla boğazları kesilerek öldürüldükleri bildirilmektedir.
Olayla ilgili olarak dört kişinin gözaltına alındığı, soruşturmanın sürdürüldüğü ve ölenlerin herhangi bir koruma taleplerinin Emniyet’e ulaşmadığı yolundaki resmi açıklamalar tatmin ve ikna edici olmaktan uzaktır. Bu insanların bir süreden beri tehditler aldıklarına ilişkin yayınların olaydan hemen sonra başlaması, Zirve Yayıncılık yetkililerinin konuyla ilgili açıklamaları ve yerel insan hakları savunucularından alınan bilgiler, bir süre önce hem adlarını, hem de bürolarını değiştirmek zorunda kalan maktullerin, ciddi bir baskı ve tehdit altında olduklarını ortaya koymaktadır. Daha önce kendilerine gelen kargoları almaları ve dolayısıyla faaliyetleri ve ticaretleri engellenen bu insanların yaşadıkları tehditlerin çok da gizli-saklı olmadığı ve Malatya’da birçok insan tarafından bilindiği anlaşılmaktadır.
İnsanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek bu saldırı dolayısıyla yeniden bildik açıklamalar, birbiri ardı sıra kınama mesajları ve Türkiye’nin dünyaya nasıl rezil edildiğine dair yakınmalar sürüme sokulacak ve büyük bir ihtimalle yine psikolojik bunalımda olan üç-beş çocuğun cinayeti denilerek olay unutulmaya terk edilmek istenecektir.
Oysa bu saldırı, farklılıklara tahammülsüzlüğün, nasıl bir kin ve düşmanlığı beslediğini ve farklı kimliklere mensup insanların ne kadar büyük bir tehdit ve tehlike altında olduklarını bir kez daha gözlerimizin içine sokarcasına göstermiştir. Bilinmelidir ki, hiçbir gerekçeyle meşrulaştırılamayacak bu cinayetlerin sorumlusu, sadece eli kanlı katiller değildir. Bu tür insanlık dışı saldırıların üzerine yeterince gitmeyen ve adeta bu cinayetleri örtbas etmek isteyen görevliler ve sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyen tüm yetkililer, bu saldırıların suç ortağı olmaktan kurtulamazlar. Unutulmamalıdır ki, maktullerin kanı, bu saldırılar karşısında gerekli duyarlılığı sergilemeyen ve yetkililere hesap sormayan toplumun her bireyinin, hepimizin üzerine sıçramıştır.
Başka ülkelerde cereyan etmesi halinde hükümetleri sarsacak çaptaki bu olay da, muhtemelen İçişleri Bakanının bile koltuğunu sallamaya yetmeyecektir. Çünkü yayınevine geçmişte bir saldırı girişiminde bulunulmuş ve buna yönelik hiç bir önlem alınmamıştır. Yerel yetkililer, emniyetten bir koruma talebinde bulunulmadığını ileri sürerek bu ihmallerini haklılaştırmaya çalışmaktadırlar. Oysa misyonerlik faaliyetlerini Milli Güvenlik Kurulu gündemine alabilen, dolayısıyla başka din mensuplarının propaganda faaliyetlerini önemli bir tehdit ve güvenlik sorunu olarak algılayan resmi yaklaşımların, bu ve benzeri cinayetlerdeki rolü görmezden gelinemez. Bu çerçevede, özellikle siyasi parti yetkililerini, askeri bürokrasi mensuplarını, medya mensuplarını; farklı dini veya etnik kökenlere sahip yurttaşlarımızı yeni cinayetlerin hedefi haline getirebilecek ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemlerden uzak durmaya çağırıyoruz.
İnsan Hakları Ortak Platformu, bu menfur cinayeti kınamakta, yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı dilemekte ve hükümetin, ciddi baskı ve tehdit altında oldukları bilinen farklı kimliklere mensup insanlarımızın güvenliklerinin sağlanması için gereken duyarlılığı göstermesi için bir kez daha çağrıda bulunmaktadır.
Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi