Hakikat, Adalet, Hafıza Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, İnsan Hakları Ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan
ORTAK AÇIKLAMA
31 Temmuz 2013
1-4 Ağustos tarihleri arasında yapılacak Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında, suç işleyen, insan öldüren, işkence yapan askeri personel terfi ettirilmemelidir.
Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin tekrarlanmasında ve kullanılan şiddetin yüksek seviyelerde sıklıkla gerçekleşmesinde etkili olan en önemli unsur, sistematik bir hal alan “cezasızlık politikası”dır.
Cezasızlık uygulamalarının arkasında, yetkili amirlerin soruşturma izni vermeyerek suçun cezalandırılmasını engellemeleri olduğu kadar, adli mercilerin yeterli, etkin ve hızlı bir soruşturma ve yargılama faaliyeti yürütmemeleri sorunu da yatmaktadır.
Mevcut yasalarımızda suç olarak tanımlanmasına rağmen cezasızlık zırhı ile korunan kamu görevlileri, sadece vicdanlarda yara açmakla kalmamakta, demokrasiler için vazgeçilmez olan hukukun üstünlüğü ilkesini de ayaklar altına almaktadır.
Bununla beraber, bir başka uygulama daha hem vicdanları sızlatmakta hem de demokratik işleyişin yolunu tıkamaktadır. Bu da, söz konusu suçlara karışmış olan memurların görevlerine devam ettirilmeleri, terfi ettirilmeleri, hatta kimi zaman da ödüllendirilmeleridir.
Adalet sisteminin ve siyasi iktidarların, insanlığa karşı işlenen suçların failleri olan bu kişiler üzerindeki tereddüdü hızlı ve adil bir yargılama ile kaldırması gerekmektedir. İnsan öldürmelere, kaybetmelere, işkenceye, tecavüze ve her türlü hukuk dışı uygulamalara karışmış isimler terfi ettirilmemeli ve ödüllendirilmemelidir. Bu insanlar suçluysa cezalandırılmalı, suçsuz ise isimleri etrafında oluşan şaibe kaldırılmalıdır.
Ağustos ayı başında yapılacak YAŞ toplantısı sonucunda, yine bazı askeri personelin terfi ettirilmesi söz konusu olacaktır.
Musa Çitil hâlâ görev başında
Hakkındaki suçlamalara rağmen görevinin başında tutulan ve terfi ettirilen kişiler arasındaki en çarpıcı örneklerinden biri ve hali hazırda Ankara Jandarma Bölge Komutanı olan Musa Çitil’dir.
Musa Çitil, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, 13 kişinin “gerek bizzat gerekse verdiği talimatlarla ölümlerine sebep olduğu, bu şekilde çok sayıda ölen-öldürülen şahıs olduğu, birçok insanın haksız yere gözaltına alınarak işkencelere maruz bırakıldığı” gerekçeleriyle halen Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaktadır.
Savcılık, Çitil hakkında “Derik İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde görev sahasında ikamet eden sivil vatandaşla terörist unsurlar arasında herhangi bir ayrım yapmadığı, vatandaşı potansiyel terörist olarak gördüğü… sivil vatandaşları çeşitli şekillerde ve tamamen keyfi bir şekilde öldürdüğü, bu konuda son derece fütursuz davrandığı… bunun ötesinde İlçe Jandarma Karakolu’nda bulunan nezarethanede çok sayıda şahsa işkence yaptığı ve uzun süre soğukta aç ve susuz olarak beklettiğinin tespit edildiği fakat suç tarihi itibariyle 765 sayılı kanuna göre zamanaşımı dolduğundan soruşturma dosyasına dahil edilmediği sadece zaman aşımı süresinin dolmasına az bir süre kalan cinayet iddialarının ileri sürüldüğüne… kanaat getirilmiştir” iddiasında bulunmaktadır.
Çitil hakkında mağdur yakınlarının şikâyet ve beyanları yeni değildir. Tehditlere, baskılara ve yeterli bir soruşturma yapılamamasına rağmen mağdur yakınları yıllardır şikâyetlerini ısrarla sürdürmektedirler. Buna mukabil Ağustos 2009 Yüksek Askeri Şura kararları uyarınca, Jandarma Kurmay Albay Musa Çitil, Tuğgeneralliğe yükseltilmiştir.
Musa Çitil’in, bu kadar korkunç suçlamalar ile yargılanmakta iken görevde kalması başta mağdur yakınları olmak üzere, kamu vicdanını da yaralamaktadır. Musa Çitil’in yargılanması sonlanana kadar her türlü terfi işlemleri durdurulmalı ve görevinden de uzaklaştırılmalıdır.
Demokratikleşme ve barış sürecinin vazgeçilmez önkoşulu adaletin yerine getirilmesidir. Hali hazırda bu konuda beklenen adalet henüz tecelli etmediği gibi, zanlıların ödüllendirilmesi de, gerek mağdur yakınlarının gerekse kamu vicdanının incinmesine yol açmıştır.
Çitil ve benzeri suçları işlemekten yargılananlar terfi ettirilmemeli, yargılama sonuna kadar görevlerinden el çektirilmelidir!
HAKİKAT, ADALET, HAFIZA MERKEZİ
HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
İNSAN HAKLARI ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ
İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ
İNSAN HAKLARI VE MAZLUMLAR İÇİN DAYANIŞMA DERNEĞİ
TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI
ARKA PLAN BİLGİSİ
1-4 Ağustos tarihlerinde Yüksek Askeri Şura’da potansiyel olarak terfisi görüşülecek olan Musa Çitil aleyhine açılan davanın iddianamesi aşağıda özetlenmiştir.
Halen görülmekte olan dava Çitil aleyhine açılan ilk dava değildir. Daha önce AİHM’e götürülen ve AİHM’in AİHS’in 3. Ve 13. Maddelerinin ihlal edildiği gerekçesiyle Türkiye aleyhine karar verdiği iki davada da Musa Çitil adı geçmektedir.
8 Eylül 2012 tarihinde açılan ve Mardin’den Çoruma nakledilen davada aşağıdaki iddialar yer almaktadır:
“Şüpheli Mustafa(Musa) Çitil’in soruşturmaya konu olayların gerçekleştiği tarihte Derik İlçe Jandarma Komutanı olduğu, burada görev yaptığı süre zarfında gerçekleşen ölümlü olayların ve bazı vatandaşların kaybolması ve bir süre sonra ölü halde bulunmaları ile ilgili yapılan soruşturmada toplanan delillerle şüphelinin gerek bizzat, gerek verdiği talimatlarla yukarıda adı geçen maktullerin ölümüne sebep olduğu, bu şekilde çok sayıda ölen şahıs olduğunun tespit edildiği, bir çok insanın da haksız yere gözaltına alınarak işkencelere maruz bırakıldığı, bu yönde sistemli ve düzenli bir hareket tarzının olduğu, aradan geçen süreye rağmen alınan tanık ve müşteki beyanlarının birbirini doğruladığı ve şüpheliyi işaret ettiği, bu gibi şikayetlerle soruşturulan olayların tek tek incelendiği ve ayrıntısıyla aşağıda sıralandığı”
Vakaların ayrıntılı anlatıldığı iddianamenin sonuç bölümünde aşağıdaki tepitler yer almaktadır:
“(..)şüphelinin Derik İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde
• görev sahasında ikamet eden sivil vatandaşla terörist unsurlar arasında herhangi bir ayrım yapmadığı,
• vatandaşı potansiyel terörist olarak gördüğü,bunun yukarıda anlatılan olaylardan anlaşıldığı,
• bunların dışında teröristlere yardım veya yataklık iddiası olan durumlarda ise kolluk olarak şüphelileri tespit ve Adli Makamların talimatlarına binaen delilleri toplaması gerekirken şüphe olsun olmasın sivil vatandaşları çeşitli şekillerde ve tamamen keyfi bir şekilde öldürdüğü,
• bu konuda son derece fütursuz davrandığı, şahitlerin kalmasından çekinmediği,
• bunun ötesinde İlçe Jandarma Ka
rakolunda bulunan nezarethanede çok sayıda şahsa işkence yaptığı ve uzun süre soğukta aç ve susuz olarak beklettiğinin tespit edildiği, fakat suç tarihi itibariyle 765 sayılı kanuna göre soruşturma zamanaşımı dolduğundan soruşturma dosyasına dahil edilmediği, sadece zamanaşımı süresinin dolmasına az bir süre kalan cinayet iddialarının ileri sürüldüğü, yukarıda olay olay anlatıldığı gibi de şüphelinin çok sayıda insanı bombalama dahil çeşitli şekillerde öldürdüğü,
• ölenleri ise adli tahkikate terörist unsurlar olarak sunduğu ve bu yönde tutanaklar tuttuğu, bu eylemlerinin ne askeri, ne adli ne de mülki görevleri kapsamında olduğu,
• görevinin nüfuzunu süistimal ederek ve dönemin şartlarını kendine perde yaparak görevinin dışında eylemlerle insanları öldürdüğü ve işkence yaptığı,
• baskısını Derik İlçesinde ikamet eden vatandaşa yoğun bir şekilde hissettirdiğinin anlaşıldığı, bütün bunların şüphelinin yukarıda belirtilen tarihlerde görev sınırları dışında birden çok şahsı kasten öldürdüğünü gösterdiği, toplanan delillerin şüphelinin atılı eylemleri işlediği hususunda dava açmaya yeter derecede ciddi şüphe oluşturduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde karar verilmesine kanaat getirilmiştir.”
“(…) Tüm dosya birlikte değerlendirildiğinde, şüphelinin atılı suçları işlediği toplanan delillerle anlaşılmakla 5237 sayılı kanuna göre lehe olan 765 sayılı kanunun 450/5. maddesi uyarınca cezalandırılması” talep edilmektedir.
Davanın Çoruma nakledildikten sonra gerçekleştirilen 3. duruşmasında müşteki avukatlarının, sanığın tutuklu yargılanması yönündeki talebini reddeden mahkeme heyeti duruşmayı 7 Ekim gününe erteledi.
ÇİTİL’İN ÖNCEDEN YARGILANDIĞI TECAVÜZ ve İŞKENCE DAVALARI
Şükran Aydın Davası : (AİHM Dosyası: Aydın – Türkiye (No. 23178/94, Karar tarihi: 25.9.1997 [Büyük Daire] )
Dört gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakılan Aydın, dönemin Derik Jandarma Komutanı Musa Çitil’in kendisine tecavüz ettiğini iddia ederek Mardin Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Ancak savcılık takipsizlik kararı verdi.
AİHM’deki yargılama sonunda Türkiye, Aydın’ın iddiaları doğrultusunda gerekli incelemeleri yapmadığı ve Aydın’a rapor alınmadığı gerekçesiyle 25 bin sterlin tazminat ödemeye mahkûm oldu. Bu karardan sonra harekete geçen Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı, Çitil hakkında tekrar dava açtı. 6 Kasım 1997’de Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan yargılama sonunda mahkeme, Çitil’in delil yetersizliğinden beraatına karar verdi. Çitil hakkında verilen beraat kararının bozulması için hem savcı, hem de Aydın’ın avukatları Yargıtay’a başvurdu. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Askeri Ceza Yasası’nın 152/2 maddesindeki ırz ve iffete tecavüz eden askeri şahıslar hakkında TCK’nın 8. bendindeki cezalar tatbik olunur hükmünü hatırlatarak suç tarihinde Derik ilçe Jandarma Komutanı olan sanık hakkındaki kamu davasına bakma görevinin Askeri Ceza Mahkemesi’ne ait olduğunu ve yerel mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiğine hükmetti. Yapılan yargılamalar sonunda Çitil beraat etti.
Salih Tekin Davası: (AİHM Dosyası: Tekin – Türkiye Davası (No: 52/1997/836/1042, Karar Tarihi: 09.06.1998) )
O dönemde Özgür Gündem Gazetesi’nde muhabirlik yapan Salih Tekin, 1993 Şubatında ailesini ziyaret için gittiği Derik Derinsu köyü Yassitepe mezrasında babası ve 3 kardeşiyle birlikte gözaltına alındı. Dört gün gözaltında tutulan ve daha sonra halkı isyana teşvik ettiği suçlamasıyla, Derik Cumhuriyet Savcılığına çıkarılan Tekin burada savcıya işkence gördüğünü söyledi. Elbiselerini çıkararak izleri gösteren, boynunda unutulan ve tazyikli su işkencesi sırasında ıslanmış olan gözbağını da delil olarak sunan Tekin’e hastanede yapılan muayenesinde de işkence gördüğüne ilişkin rapor verildi. Görevsizlik kararıyla Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne (DGM) sevk edilen Tekin yapılan yargılama sonunda beraat etti; işkence iddialarıyla ilgili suç duyurularının önüne de Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun engeli çıktı. Derik Cumhuriyet Savcılığının iki yıl sonra 4 Mayıs 1995de, görevsizlik kararıyla İlçe İdare Kuruluna gönderdiği dosyayla ilgili kurul, 13 Eylül 1995 de delil yetersizliğinden men-i muhakeme kararı verdi. Bu karar Danıştay’da da onaylanınca iç hukuk yolları tükenmiş oldu ve Tekin AİHM’ye başvurdu. Yapılan yargılama sonunda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence suçunu düzenleyen 3. ile etkin soruşturma yürütülmemesi suçunu düzenleyen 13. maddelerin ihlal edildiği gerekçesiyle 25 bin sterlin ceza ödemeye mahkum edildi.