Örnek Resim

Cezaevleri Hasta Ediyor, Öldürüyor…

15.01.2015

Son bir yıl içerisinde 40‘a yakın hasta mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren mahpuslardan MEHMET CANPOLAT, LÜTFÜ TAŞ, ABDULMECİT ASLAN, ve HAŞEM ARDUÇLU ise son 15 gün içerisinde cezaevinde hastalanarak yaşamını yitirdi. Derneğimize yapılan başvurulara göre, halen cezaevlerinde, 228’i ağır olmak üzere toplam 578 hasta mahpus tahliye (infazının ertelenerek) edilerek tedavi olmayı beklemektedir.

Bu durum karşısında defalarca yaptığımız basın açıklamaları, eylemler ve yetkililer ile yaptığımız görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.

Hasta mahpuslar, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve cezaevi idareleri ile cezaevi güvenlik birimlerinin bilinçli bürokratik işlemleri sonucu tedavi edilmeyerek ölüme terk edilmektedir. Bu bürokrasi işkencesine Adli Tıp Kurumu (ATK) ve infaz savcılıkları da ortak olmuştur.

ADLİ TIP KURUMU SAĞLIK SEBEBİYLE İNFAZIN ERTENLEMESİ RAPORLARINDA SON VE TEK MERCİ OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR

(ATK) uygulamaları ve raporları ile infaz uygulamasına ikinci bir infaz yöntemi önererek bu ölümlerin sebebi haline gelmiştir.

(ATK) Mehmet CANPOLAT hakkında yazmış olduğu raporda; “hastane şartlarında yatırılarak infazına devam edilmesinin uygun olduğu” sonucuna varmış ve 5275 sayılı yasada olmayan yeni infaz uygulaması yaratmıştır.

(ATK) bu raporu ile hasta mahpusa yasada bulunmayan yeni bir infaz şekli uygulamasına sebep olmuştur.

(ATK) bu uygulaması ile bilimsel olmaktan çıkmış, kendisine verilen rol doğrultusunda bir pratikle mahpusların ölümüne sebep olmaktadır. (ATK) sübjektif uygulamaları ile güvenilir bir kurum olmaktan çıkmıştır.

“Cezaevinde kalabilir” şeklinde rapor verdiği mahpuslar bir bir yaşamını yitirmektedir.

(ATK) hasta mahpusların infazlarının ertelenmesi bakımından verilecek raporlarda son merci olmaktan çıkarılmalıdır.

Üniversite hastaneleri ve diğer hastanelerin verdiği raporlar yeterli kabul edilmelidir.

SAĞLIK SEBEBİYLE İNFAZIN ERTELENMESİ KARARLARINDA CUMHURİYET SAVCILARININ TAKDİR YETKİSİ KALDIRILMALI, HASTANELERİN VERDİĞİ RAPORLAR ESAS ALINARAK CEZALARIN İNFAZLARI ERTELENMELİDİR

5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanununda, Cumhuriyet savcılarına, ağır hastalık nedeniyle infaza ara verilmesi durumlarında kamu güvenliği açısından mahpusun tehlike oluşturup oluşturmadığı noktasında takdir yetkisi tanınmaktadır.

Cumhuriyet savcıları, polisin hazırladığı keyfi raporlar doğrultusunda siyasi hasta mahpusların tahliyelerini engellemektedir. Bu keyfi tutumlar ve polisin sanki savcıların amiri gibi rapor hazırlamaları hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Bu keyfi tutumları önlemek bakımından ya savcıların takdir yetkisi kaldırılmalı ya da 5275 sayılı Yasanın 16/6 bendinde yer alan “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı” cümlesinin yasa metninden çıkarılması gerekir.

Hasta mahpusların tedavi olmak için infazlarına ara verilmesi durumu bir sağlık ve yaşam sorunudur. Bu sorunu kamu güvenliğine indirgemek sağlık hakkına ve yaşam hakkına açık bir saldırıdır. Bu durum başlı başına bir insanın sağlık hakkından mahrum bırakılarak işkence ile yaşamına son verme halidir.

CEZAEVLERİ, MAHPUSLARI HASTA EDİYOR, ÖLÜMLERİNE NEDEN OLUYOR. CEZAEVLERİNDE MAHPUSLARIN SAĞLIK HAKLARINA ERİŞİMLERİ HUKUKA UYMAYAN YÖNTEMLERLE ENGELLENMEKTEDİR

Hasta mahpuslar cezaevi revirlerinde haftada iki gün bulunan pratisyen hekimlerin üstünkörü muayeneleri ile tedavi edilmeden koğuşlarına geri gönderilmektedir. Hasta mahpusların tedavileri zamanında ve doğru yapılmadığı için cezaevlerinde kanser, tüberküloz, şizofreni ve hepatit hastalıkları yaygınlaşmaktadır.

Hasta mahpusların hastanelere sevkleri randevu, güvenlik, kelepçeli muayene ve çıplak arama gibi nedenlerle geciktirilmekte, bu durum hastalıklarının ilerlemesine sebep olmaktadır. Bu yöntem tüm cezaevlerinde sistematik olarak uygulanmakta adeta mahpuslara hastalıkları üzerinden işkence yapılmaktadır. Hasta mahpuslara işkence yöntemi şeklinde uygulanan bu anlayıştan vazgeçilmelidir.

Tüm cezaevlerinde, hemen bugünden itibaren, genel bir sağlık taraması yapılmalıdır. Bu alanda çalışan sivil toplum kuruluşları ve meslek kurumlarından oluşan heyetlere bu sağlık taramasını yapması için izin verilmelidir. Bizler defalarca bu sağlık taramalarını yapmak üzere hazır olduğumuzu tüm yetkililere bildirdik, bugün de bildiriyoruz. Bizler sivil toplum ve meslek kuruluşları olarak bu sağlık taramalarını yapmaya hazırız.

Yeniden sesleniyoruz, cezaevlerinde ölümleri durdurabiliriz…

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Cezasızlıkla Mücadelede Bir Müdahale Yöntemi: Amicus Curie

Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadını izleyerek incelemekte olduğu Hasan Gülünay dosyasında sivil toplum kuruluşları tarafından amicus curie sıfatıyla hukuki görüş sunulmasını kabul etti. Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Anayasal Haklar ve İnsan Hakları için Avrupa Merkezi (European Center for Constitutional and Human Rights) ve İnsan Hakları Ortak Platformu bileşenlerinden İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği ve Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin ortak imzaladıkları bir metin ile görüşlerini Mahkeme’ye iletti.

Latince bir hukuk terimi olan amicus curiae terimi “mahkeme dostu” demek olup bir davanın tarafı olmadan mahkemeye karara dayanak teşkil edecek bilgiler sunan kişi veya kuruluş anlamına gelmektedir. Amicus curiae, verilecek kararın yaratacağı geniş hukuki, sosyal ve ekonomik etkileri mahkemeye iletir ve endişeleri dile getirir. Karardan etkilenebilecek olan kişilerin sesini duyurabileceği bir müdahale aracı işlevi görür. Mahkemeyi daha geniş, daha kapsamlı ve daha doğru bir yasal çerçevede karar vermeye teşvik eder. Alternatif hukuki argümanlar sunarak içtihat geliştirmeyi amaçlar.

Amicus curiae bazı ulusal mahkemelerin yanı sıra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Birliği Adalet Mahkemesi gibi uluslararası mahkemelerde yerleşik bir kurumdur. Hak örgütleri amicus curiae sıfatıyla zorla kaybetme, yasadışı keyfi infaz gibi ağır insan hakları ihlallerinin insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesi için gerekçelerini, konuya ilişkin hukuki tartışmaları, özellikle zamanaşımı ve af konusundaki görüşlerini sunmuştur. Bu sayede bugüne kadar birçok emsal karar verilmesi sağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin incelemesi devam ettiğinden dolayı sunulan metnin içeriğini paylaşamıyoruz, ancak benzer bir örnek için bkz: Efrain Bamaca Velasquez/Guatemala davası için sunulan amicus curiae hukuki mütalaası.

Cumhuriyet Gazetesi’ne Yönelik Saldırılar İfade Özgürlüğünün Ağır İhlalidir

15.01.2015

Fransa Paris’te yayın yapan haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo Dergisi’ne yönelik 7 Ocak 2014 tarihinde yapılan saldırıda gerçekleştirilen katliam tüm dünya tarafından kınanmış ve bu saldırının aynı zamanda ağır bir ifade özgürlüğü ihlali olduğu teyit edilmişti.

İfade ve basın özgürlüğü kapsamında Charlie Hebdo Dergisi ile dayanışmak ve insanlık değerlerini ayakta tutmak amacı ile dünyanın her yerinde bu dergi ile dayanışma eylem ve etkinlikleri yapılmıştır.

14 Ocak 2015 günü Cumhuriyet Gazetesi’nin İstanbul’da bulunan matbaası polis tarafından basılmış, gazetenin basımı belirli bir süre engellenmiş ve gazetenin ilk sayfasında Charlie Hebdo Dergisi’nin katliamdan sonraki sayısının kapağı olmadığı görülünce hukuksuz işlemler sona erdirilmiş ve böylece Cumhuriyet Gazetesi’ne ciddi bir sansür girişiminde bulunulmuştur. Cumhuriyet Gazetesi’nin 14 Ocak 2015 tarihli nüshasında Charlie Hebdo Dergisi’nden 4 sayfaya yer verilmiş olması oldukça önemli ve ifade özgürlüğü bağlamında değerli bir yaklaşımdır.

Cumhuriyet Gazetesi’nin Charlie Hebdo Dergisi ile dayanışmasını göstermek amacıyla yapmış olduğu yayına yönelik birçok kesimden gazeteye saldırı girişiminde bulunulmuştur. Bütün bu girişimleri kınıyoruz.

İfade özgürlüğü en temel insan haklarındandır. Bunun yanı sıra çoğulculuğun dolayısıyla demokrasinin de temelidir. Cumhuriyet Gazetesi’nin ifade özgürlüğüne sahip çıkmasının eleştirilmesi ve fiili olarak saldırı girişimlerinin yapılması Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını göstermesi bakımından ibret vericidir. Aynı zamanda siyasal iktidarın bu yönlü eleştirileri de Türkiye’de demokrasinin asgari şartları bile yerine getirmediğini göstermiş ve anti demokratik uygulamaların bir örneğini oluşturmuştur.

Cumhuriyet Gazetesi’ne ifade ve basın özgürlüğü değerlerine sahip çıktığı için teşekkür ediyor, gazeteye ve çalışanlarına yönelik her türlü hukuksuz ve fiili saldırıları kınıyor, gazete çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

Türkiye’nin Uluslararasi Insan Haklari Sözleşmelerine Koyduğu Çekinceler Raporu

İnsan Hakları Ortak Platformu için Koç Ünviversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Zeynep Elibol tarafından hazırlanan “Türkiye’nin  Uluslararasi  Insan Haklari  Sözleşmelerine  Koyduğu  Çekinceler Raporu” yayınlandı.
Bu raporun amacı, Türkiye’nin temel insan haklarına koyduğu çekinceleri  incelemek ve bu doğrultuda önümüzdeki Evrensel Periyodik İnceleme (EPİ) döngüsünde kaldırılmaları bakımından sunulacak önerilere ışık tutmaktır. Raporda, öncelikle, çekinceler rejimiyle ilgili genel çerçeve çizilecek, daha sonra Türkiye’nin temel insan hakları sözleşmelerine koyduğu çekinceler ele alınacaktır. Bu bölümde, devletlerin çekincelere yaptıkları itirazların yanı sıra, insan hakları sözleşmelerinin denetim organları tarafından oluşturulan belgeler raporun sonunda yapılacak değerlendirmelere temel oluşturacaktır. Türkiye’nin çekinceleri incelendikten sonra ise, EPİ süreci boyunca ortaya konan ve Türkiye’yi ilgilendiren belgeler ile bir önceki EPİ döngüsünde insan hakları sözleşmelerine konan çekinceler bakımından verilen tavsiyeler belirtilecek, Türkiye’nin EPİ bağlamında mercek altına alınan çekincelerini kaldırılması doğrultusunda birtakım değerlendirmelerde bulunulacaktır. Türkiye’nin kaldırılması tavsiye edilen çekinceleri kaldırmamasına karşı iç hukukta başvurulabilecek kanun yolları ise raporun kapsamının dışındadır.
Raporun tamamını indirmek için tıklayın

Türkiye, Irkçılığa Karşı Komite'ye Raporunu Sundu

Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi kapsamında sunduğu ilerleme raporu,  Sözleşme’nin izleme organı olan Irkçılığa Karşı Komite’nin 23 Kasım-11 Aralık 2015 tarihleri arasında gerçekleştireceği 88. Oturumda ele alınacak.

Sözleşmenin 9. Maddesi uyarınca Komite’ye sunulan rapor, 2007-2013 yılları arasındaki dönemi kapsıyor.  Sözleşme’ye göre raporlamanın her iki yılda yapılması gerekirken, Türkiye Sözleşme’yi 2002 yılında onaylamış olmasına karşın şimdiye kadar iki rapor verdi. Üç raporun birleşmesinden meydana gelen ilk rapor, 2002-2007 yıllarını kapsıyordu.

Dışişleri Bakanlığı’nın eş güdümünde ve ilgili bakanlıklar, kamu kurumları ve Meclis komisyonlarının katkılarıyla hazırlandığı belirtilen rapor, BM’ye gönderilmeden önce sivil toplum kuruluşları ile paylaşılmamıştır. İngilizce olarak hazırlanan raporun çevirisi İHOP tarafından yapılmıştır. Raporun çevirisini indirmek için tıklayınız.

Paris’te Charlie Hebdo Dergisine Yönelik Gerçekleştirilen Katliamı Kınıyoruz

08.01.2015

7 Ocak 2015 günü Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik olarak gerçekleştirilen saldırıda 10 dergi çalışanı ve bu kişileri korumakla görevli 2 polis yaşamını yitirmiş, 20’den fazla insan yaralanmıştır. Charlie Hebdo dergisine yönelik gerçekleştirilen saldırıyı kınıyor, yaşamını yitirenlerin ailelerine, Charlie Hebdo dergisi sahip, yazar ve karikatüristlerine ve Fransız halkına başsağlığı diliyoruz. Kamuoyuna yansıyan ilk bilgilere göre saldırıyı cihatçı diye tabir edebileceğimiz radikal İslamcı militanların gerçekleştirdiği yönündedir.

İfade özgürlüğü en temel insan haklarındandır. Bunun yanı sıra çoğulculuğun dolayısıyla demokrasinin de temelidir. Paris’te bulunan bir mizah dergisinin çeşitli dini ve siyasi liderleri karikatürize ederek eleştirmesinin karşılığında, dergi çalışanlarının silahlı saldırıya uğramaları ve katledilmeleri asla kabul edilemez. Bu eylemi gerçekleştirenlerin insanlık değerleri ile ve insanlığın oluşturduğu inanç değerleri ile bağlılıklarından söz edilemeyeceğini belirtmek isteriz. Bilebildiğimiz kadarı ile hiçbir din ve inancın bu tarz katliamları ve öldürme eylemlerini tasvip etmesi mümkün değildir. Radikal grupların terör yöntemleri kullanarak din ve inançları kendilerine kalkan haline getirip bu yolla militan devşirmeleri ve saldırı eylemleri gerçekleştirmeleri 21.yüzyılın önemli bir sorunu olarak karşımızda durmaktadır. IŞID isimli radikal dinci cihatçı ve soykırımcı örgütün Irak’ta Ezidilere, Asuri ve Süryanilere yönelik soykırım teşebbüsü, aynı örgütün Suriye/Rojava’da kendi öz yönetimlerini oluşturan Kürtlere yönelik saldırısı ve gerçekleştirdiği katliamlar insanlık vicdanında derin yaralar açmıştır. Bütün bunlara rağmen bu tarz örgütleri destekleyen veya bu örgütlerin ağır insan hakkı ihlallerine sebep olan eylemlerine göz yuman devletlerin ve hükümetlerin bu tutumlarını artık sona erdirmesi ve insan hakları değerlerine sahip çıkması gerekmektedir.

Paris’te gerçekleştirilen bu saldırı ifade özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğu kadar, insanlığın yarattığı değerlerin terör yöntemleri kullanan radikal örgütler tarafından yok edilmesi tehlikesini de ortaya koymuştur.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ