8 Temmuz 2013 tarihinde yazılı bir açıklama yapan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks, Gezi Parkı olayları ve diğer insan hakları meselelerini görüştüğü ve İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirdiği beş günlük ziyaretinin ardından “Polisin aşırı güç kullanıldığı tüm olaylar eksiksiz bir şekilde soruşturulmalı ve yeterli düzeyde cezalandırılmalıdır” dedi.
Komiser, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre güvenlik güçlerinin kusurlu davranışlarının etkili bir biçimde soruşturmaya tabi tutmamanın kendisinin de insan hakkı ihlali olduğunu ve Türkiye’nin birçok olayda Mahkeme tarafından bu nedenle mahkûm edildiğini hatırlattı.
Komisere, göstericilere yönelik güvenlik güçlerince gerçekleştirilen ve tanık ifadeleri, fotoğraflar, adli tıp delillerin yanı sıra olaylar sırasında yaşanan ölümler ve yaralanmaların sayısıyla da desteklenen ciddi insan hakları ihlali iddiaları ulaştırılmıştır. Söz konusu bildirimlerin büyük bir bölümü biber gazının aşırı ve uygunsuz kullanımı ile gözaltına alma esnasında polis tarafından uygulanan kötü muameleye ilişkindir. Öte yandan, hükümet yetkilileri ve güvenlik güçleri, soruşturulan münferit vakalar dışında, gösterileri ele geçiren marjinal grupların eylemleri göz önünde bulundurulduğunda, kullanılan gücün orantılı olduğu görüşündedir.
Komiser “Bu farklı algıların uzlaştırılmasının ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu iyileşme sürecine olanak sağlanabilmesinin tek yolu, güvenlik güçlerince gerçekleştirildiği iddia edilen kusurlu eylemlerin tamamının, mağdurların da katılımıyla bağımsız, tarafsız ve etkili bir biçimde
ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ortaya koyduğu net ilkelere uygun olarak soruşturulmasıdır. Türkiye’nin Mahkeme önündeki geçmiş performansı göz önünde bulundurulduğunda, bunun için yeni bir yaklaşıma ve ilgili tüm aktörlerin kararlılığına ihtiyaç vardır” diye belirtti.
Komiser, şiddete başvuran göstericilerin de edimlerinin sonuçlarıyla yüzleşmeleri gerektiğini kaydetmiş; ancak cezasızlıkla mücadele ederek vatandaşların emniyet birimlerine güven duymalarını sağlamanın her demokratik devletin mutlak önceliği olması gerektiğini vurgulamıştır.
Komiser aynı zamanda doktor, avukat, akademisyen, öğretmen ve medya çalışanları gibi bazı meslek grubu mensuplarının tehditlerle
karşılaşmaktan ve gösteriler esnasında şiddet içermeyen eylemlerinden ötürü idari ve adli yaptırımlara uğramaktan endişe duyduklarını dile getirdiğini ifade etmiştir. Komiser, Türkiye yetkililerine bu endişeleri acilen dindirme ve misilleme yapılacağına dair her türlü algının önüne geçme çağrısında bulunmaktadır.
Komiser, Türkiye mevzuatında toplanma hakkı ve emniyet birimlerinin rolü ve bunların yetkili makamlarca uygulanmasında bazı eksiklikler bulunduğunu ifade etmiştir. “Mevzuat ve uygulama, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olarak, gösterilerin barışçıllığı yerine hukukiliği üzerinde çok fazla duruyor” diye belirten Komiser, Gezi Parkı olaylarında toplam katılımın 2,5 milyon olduğu dikkate alındığında, gösterilen
çok büyük bir bölümünün barışçıl bir biçimde gerçekleştirildiğini kaydetmiştir.
Önümüzdeki aylarda yargının rolünün çok önemli olacağının altını çizen Komiser, Gezi Parkı olayları çerçevesinde gözaltı kararı sayısının nispeten düşük olmasını da memnuniyetle karşılamış ve “Bu durum Türkiye hükümetinin reform çabalarının meyvelerini vermeye başladığını gösteriyor. Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi tarafından verilen oldukça önemli kararlar da, Türkiye yargı makamlarının Avrupa standartlarını içselleştirdiğinin bir diğer kanıtını teşkil etmektedir” dedi.
Komiser, bu hususlara ilaveten, yeni kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu ile gerçekleştirdiği görüşmelere atıfta bulunarak, yakın zamanda gerçekleşen bu olayların söz konusu kurumların Türkiye halkı nezdindeki itibarlarını tesis etmeleri için eşsiz bir fırsat sunduğunu ifade etmiştir. Komiser, şikâyeti olan vatandaşların, güvenlik güçlerinin eylemler sırasındaki fiilleri nedeniyle olanlar da dâhil olmak üzere giderim sağlanması için Kamu Denetçil
iği Kurumu’na da başvurmaları gerektiğini belirtmiştir.