Örnek Resim

TBMM’ye Sesleniyoruz!

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanun Tasarısı: İnsan Hakları Bu Kanun ile Korunmaz! Eşitlik için, Ayrımcılıkla Mücadele Edecek Yapı Bu Kanun ile Oluşmaz!

28 Mart 2016
Bizler, Türkiye’de insan hakları, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik için çalışan sivil toplum örgütleri olarak, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı ile sunulan yapının ve öngörülen çerçevenin, gerekçesinde belirtilen amaç ve işlevi gerçekleştirme imkanı olmadığına dikkat çekiyoruz! İnsan Haklarının korunması, işkencenin ve kötü muamelenin önlenmesi, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik için oluşturulacak yasal çerçeve ve yapılara ilişkin yasal düzenlemelerin, bu alanlarda çalışan STÖ’lerin geniş çaplı katılımı ile TBMM Komisyonlarında yeniden ele alınması ve ayrımcılık riski altında bulunan grupların ihtiyaçlarına, Türkiye’nin yükümlülüklerine ve uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi çağrısı yapıyoruz !
Bu Acele Neden: Bu Kanun Tasarısı için Hangi STÖ’lerin Katkısı Alındı? Bu Görüşlerin Ne Kadarı Hesaba Katıldı?
Tasarı gerekçesinde, tasarının hazırlanırken sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alındığı belirtiliyor. Bu referansın, TİHK’in Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kanunu Tasarı Taslağına ilişkin istişareleri işaret ettiği anlaşılmaktadır. Altı yıl boyunca sonuca ulaşmadan devam eden ve kısıtlı bir STÖ grubunun katılabildiği istişareler tamamlanmamıştır. Bunun da ötesinde, çerçeve yasa ile kuruma ilişkin düzenleme birbirinin yerini alamaz.
Türkiye’nin önde gelen insan hakları STÖ’leri, TİHK’in Paris Prensiplerine uygun olmayan kurum yapısı nedeniyle Ulusal Önleme Mekanizması olarak neden akredite olamayacağını kamuoyu ile defalarca paylaştılar. Buna rağmen Tasarı gerekçesinde daha önce STÖ’lerin aksi görüşlerine rağmen, kanun hükmünde kararname[1] ile TİHK’e verilen Ulusal Önleme Mekanizması görevinin TİHEK’e veriliyor olması, yine STÖ’lerin görüşlerinin yok sayıldığını ortaya koyuyor.
Uluslararası Standartların Adını Anmak Yeterli mi? TİHEK için önerilen kurum tasarımı ve işlevlerde yer verilmeyen Uluslararası Standartlar, Kanunun sadece gerekçesinde anılıyor.
STÖ’ler olarak Tasarıda öngörülen Kurumun Paris İlkelerinin temel unsurlarını ve bu mekanizmadan beklentileri yerine getirmekten çok uzak olduğunu ifade ediyoruz. Zira öngörülen bütçesi, iç yönetim yapısı, karar alma organı olan kurul ve üyelerin belirlenme şekli değerlendirildiğinde, bağımsızlık ve idari mali özerklikten uzak olması nedeniyle bu kurumun BM-OPCAT gereğince Ulusal Önleme Mekanizması olarak onaylanması mümkün değildir.
Tasarı, insan hakları ve ayrımcılık konusunda Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerinin gerektirdiği referanslara yer vermemektedir.
Tasarıdaki ayrımcılık tanımı ve temelleri, ayrımcılığa karşı getirdiği önlem ve tedbirler önemli ölçüde eksiktir.  İnsan hakları ihlalleri ile ilgili bireysel başvuru yapılamayacak olan, sayılan sınırlı ayrımcılık temelleri dışındaki hak taleplerini ele alamayacak olan, kamu kurumlarını kendiliğinden inceleyemeyen, kendi çalışma biçimini bile belirleyemeyen bir kurumun, kendisinden beklenen işlevi yerine getirmesi beklenemez.
Hâlihazırda var olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun güçlenmesi gereğini karşılamak için tasarlandığı iddia edilen yeni yapı, TİHK kuruluş kanunun da gerisine düşerek tamamen Bakanlar Kurulu’na bağlı bir yapı oluşturmaktadır. Önerilen kurumun karar alma organı olan Kurulun üyelerinin tamamı atama ile belirlenecek; kurulun başkan ve yardımcıları da Başbakan tarafından seçilecek, kurumun iç yönetmelikleri dahi Bakanlar Kurulu onayına tabi olacak: Böylesi bir Kurumun, Yürütme Organını insan hakları bakımından değerlendirirken bağımsız olması mümkün değildir.
Bu kurum Türkiye’de kimin, hangi derdine deva olacak?
Biz hak temelli çalışan STÖ’ler olarak, bu tasarı ile öngörülen kurumun Türkiye’de yaşanan eşitsizlik, ayrımcılık ve insan hakları ihlallerini çöz(e)meyeceğini söylüyoruz!
Tasarıda Türkiye’nin uluslararası taahhütlerinde yer alan bir çok ayrımcılık temeli dışarıda bırakılıyor: Tasarı, toplumsal cinsiyet eşitliğine hiçbir şekilde yer vermiyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde ayrımcılık, sosyal statü temelinde ayrımcılık, çoklu ayrımcılık, mültecilik ve sığınma statüsüne ilişkin ayrımcılık ve diğer bir çok ayrımcılık temeli tasarıda yok! Bu tasarı, her geçen gün artan ayrımcılık ve nefret söylemine maruz kalan kişi ve grupları korumak, insan hakları ve eşitliği sağlamak için yeterli değildir.
TBMM’ye sesleniyoruz:
Türkiye’de yaşayan her bir birey için elzem olan eşitlik hakkını; ayrımcılıktan, işkence ve kötü muameleden korunma hakkını etkin şekilde gözetecek ve koruyacak olan yasal çerçeve ve yapılar bu tasarıda mevcut değildir.
İnsan hakları, eşitlik, ayrımcılıkla mücadele ve işkence ve kötü muameleyi önleme alanında çalışan STÖ’lerin katkıları olmadan; yasama sürecini etkin şekilde işletmeden; kanun yazımının gereği olan iç tutarlılık ve yapılandırma sağlanmadan; ihtiyaçlara, ilkelere ve işlevlere ilişkin katılımcı ve çoğulcu bir istişare süreci olmaksızın hazırlanan bu kanunla oluşturulacak kurum beklenen işlevini yerine getiremez.
AB ve Türkiye arasında yürütülen Vize Serbestisi ve Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde yapılması beklenen yasal düzenlemeler çerçevesinde apar topar geliştirilmiş bu tasarı metni, ne Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ne de AB’nin politik kriterlerini karşılayacak niteliktedir.
STÖ’ler olarak TBMM’den talebimiz, tasarının TBMM Komisyonlarına iade edilmesi ve Avrupa Konseyi Sivil Toplumun Karar Verme Sürecine Katılımıyla İlgili İyi Uygulama İlkelerinde öngörülen katılımcı bir süreçle en baştan ele alınmasıdır.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği / Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği
Engelli Kadın Derneği
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği
Grup Genç Kahramanlar
Gündem Çocuk Derneği
Hevi LGBTİ Derneği
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği
İstanbul Genç Adımlar Derneği
İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği
Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği
Kafkas Dernekleri Federasyonu
Kaos GL
Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği
Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği
Pembe Hayat LGBTT Derneği
Roman Hakları Derneği
Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi- RUSİHAK
Sınır Tanımayan Avukatlar ve İnsan Hakları Savunucuları Derneği
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği (STGM)
Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği
SPOD
Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği
Türkiye Gençlik Birliği Derneği
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)
Türkiye Kadınlar Birliği
Türkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma Vakfı
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi
[1] 9/12/2013 tarihli ve 2013/5711 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Kötücül Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek ihtiyari Protokol uyarınca verilen Ulusal Önleme Mekanizması görevi

Kulp Davasına 16 Ocak 2017 saat 09.30'da devam edilecek

1993 yılında Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’ne bağlı Alaca Köyü’nün Kepir, Gurnik, Mezire, Pireş ve Şuşan mezralarında ve Muş’un Licik Mezrası’nda yapılan bir askeri operasyonda gözaltına alındıktan sonra kendilerinden haber alınamayan 11 sivilin öldürülmesi ile ilgili olarak, o dönemin Bolu Tugay Komutanı Yavuz Ertürk aleyhine açılan davanın görülmesine 16 Ocak 2017 tarihinde Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek.
Dava ile ilgili detaylı bilgi ve duruşma notlarına buradan ulaşabilirsiniz.
 

6. Ayında Olağanüstü Hal ve Uygulamaları Raporu

15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016 tarihinde bütün Türkiye’de üç ay süre ile Olağanüstü Hal ilan eden Hükümet, 19 Ekim 2016 tarihinde ve 3 Ocak 2017 tarihinde üçer ay süreyle Olağanüstü Halin devam etmesine karar vermiştir.
Bu dönemde Hükümet, Olağanüstü Hal Yasasına dayanarak bir dizi Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır.  Kararnameler ile doğrudan ve kararnamelere dayanarak kurumlar tarafından on binlerce kişi kamu görevinden çıkarılmış ve meslek lisansları iptal edilmiş, binlerce özel sağlık ve eğitim kurumunun yanı sıra, medya kuruluşları, dernek ve vakıflar kapatılmış, onlarca belediyeye kayyım atanmış ve pek çok yasada kalıcı değişiklikler yapılmıştır.
İnsan Hakları Ortak Platformu tarafından hazırlanan rapor için: OLAĞANÜSTÜ HAL VE TEDBİRLERİ_09012017_yeni
 

AVRUPA KONSEYİ

Merkezi Strasbourg’da (Fransa) bulunan Avrupa Konseyi’ne 47 devlet üyedir. Türkiye’nin ilk üyelerinden biri olduğu (09.08.1949) Avrupa Konseyi, insan hakları alanında en önemli Avrupa sözleşmesi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de bünyesinde barındırır. Avrupa Konseyi bünyesinde imzalanan diğer önemli belgeler de “Avrupa Sosyal Şartı”, “Avrupa İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Sözleşmesi” ve “Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşme”dir.

Avrupa Konseyi resmi internet adresi: www.coe.int

İnsan Hakları Savunucusu, Akademisyen Prof.Dr. İştar Gözaydın’ın Tutukluluk Kararı Bir An Önce Kaldırılmalıdır!

ORTAK AÇIKLAMA

28 Aralık 2016

İnsan Hakları Savunucusu, Akademisyen Prof.Dr. İştar Gözaydın’ın Tutukluluk Kararı Bir An Önce Kaldırılmalıdır!

İnsan Hakları Savunucusu, Helsinki Yurttaşlar Derneği Kurucusu Prof. Dr İştar Gözaydın 21 Aralık 2016 tarihinde polis tarafından gözaltına alınmış, altı günlük gözaltında tutulduktan sona 27 Aralık 2016 günü savcılığın tutuklanma talebiyle çıkarıldığı İzmir Sulh Ceza Hâkimliği tarafından tutuklanarak İzmir-Şakran Cezaevine konulmuştur.
Prof. Dr. İştar Gözaydın, akademik faaliyetlerinin yanı sıra sivil toplum faaliyetlerinde de aktif olarak yer almış, Türkiye’de İdari Yargının yapısı ve işleyişi, dinin toplumsal hayat üzerindeki etkilerini araştırmaya yönelik çalışmalarıyla tanınan değerli bir araştırmacıdır. Keza Açık Radyo’da yaptığı ‘Haklarımız’ adlı programdan ötürü, 1997’de Sedat Simavi Medya Performansı ödülüne layık görülmüştür.
Olağanüstü Hal, bir darbe teşebbüsünün ardından ilan edilmiş olsa da, hukuktan, temel hak ve özgürlüklerden tümüyle feragat etmeyi beraberinde getiremez.
Hatırlatmak isteriz ki, Türkiye, gerek mevcut iç hukuk sistemi gereğiyle, gerekse kendi iradesiyle yükümlülük altına girdiği Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi insan hakları sözleşmelerinde yer alan feragat edilemez hak ve özgürlükleri korumakla yükümlüdür. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkına saygı da bu yükümlülükler arasındadır.
Bir insanın somut hiçbir delile dayanmadan, sadece birkaç asılsız ihbarla tutuklanarak özgürlüklerinden mahrum bırakılması kabul edilemez.
Bu nedenle;
İnsan hakları savunucusu, Akademisyen Prof. Dr. İştar Gözaydın’ın tutukluluk kararı bir an önce kaldırılmalıdır!

İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, 
İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği,
Türkiye İnsan Hakları Vakfı,
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi,
Yurttaşlık Derneği

 

Venedik Komisyonu'nun Milletvekili Dokunulmazlıklarına İlişkin Görüşünün Çevirisi Yayınlandı

Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışma organı olan Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu – kısaca Venedik Komisyonu – milletvekili dokunulmazlıklarını güvence altına alan Anayasanın 83. maddesinin geçici bir hükümle askıya alınması ile ilgili görüşlerini 14 Ekim 2016’da yayımladı.
Komisyon üyelerinin Eylül 2016’da Türkiye’ye yaptığı ziyaretteki gözlemlerine dayanan rapor İHOP tarafından Türkçe’ye tercüme edildi.
Belgeyi pdf ve word formatında olarak indirebilirsiniz.
Venedik Komisyonu – Yasama Dokunulmazlığı Görüşü [pdf] Venedik Komisyonu – Yasama Dokunulmazlığı Görüşü [word]

ORTAK AÇIKLAMA: Yüzlerce Derneğin Kapatılması Hakkında

İçişleri Bakanlığı, 11 Kasım’da, 370 Sivil Toplum Kuruluşu’nun (STK) faaliyetlerinin üç aylığına durdurulduğunu (askıya alındığını) duyurdu.  22 Kasım Salı günü ise 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3.Maddesi ile -İçişleri Bakanlığı tarafından faaliyetleri durdurulanlar da dâhil olmak üzere- 375 STK kapatıldı.
Kapatılan STK’lar arasında, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD), Van Kadın Derneği (VAKAD), Gündem Çocuk Derneği, Sarmaşık Derneği ile İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) üyesi İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD) bulunmaktadır.
STK’ların varlığına son veren geniş kapsamlı bu uygulamalar, OHAL gerekçesiyle meşrulaştırılamaz ve Türkiye’nin taraf olduğu BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi tarafından güvence altına alınan ifade ve örgütlenme özgürlüğü haklarını ihlal etmektedir.  Türkiye, BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi uyarınca ifade özgürlüğü hakkını güvence altına almakla yükümlüdür. Bu hak her türlü bilgi ve düşünceyi araştırma, edinme ve açıklama özgürlüğünü de içerir.
Türkiye ayrıca, aynı Sözleşmelerin 22. ve 11. maddeleri uyarınca örgütlenme özgürlüğü hakkını da güvence altına almakla yükümlüdür. Yetkililerin bu hakların kullanımına getirebilecekleri kısıtlamalar, ulusal güvenliğin ve kamu düzeninin veya sağlık ve ahlakın korunması için bariz bir biçimde gerekli ve belirtilen amaçlar açısından orantılı olmalıdır; aynı zamanda savaş propagandasını ve insanlara yönelik nefrete teşvik etmeyi yasaklamalıdır.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü haklarına dair yükümlülükler istisnai ve geçici olarak askıya alınabiliyor ve yükümlülüklerden ayrılan tedbirler alınabiliyor olsa da, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi OHAL kapsamında tüm askıya almaların ve yükümlülüklerden ayrılan tedbirlerin, var olan durumun gerekliliklerinin harfiyen zorunlu kıldığı ölçüyle sınırlı olması gerektiğini belirtmiştir. Uluslararası hukuk uyarınca, hem askıya alma ve yükümlülüklerden ayrılan tedbirler koyma hem de hakları kısıtlama yetkileri için geçerli olan, durumun gerekliliklerinin harfiyen zorunlu kıldığı ölçüde sınırlı tutulması yükümlülüğü orantılılık ilkesini yansıtmaktadır. İçinde bulunulan istisnai durumun gerekliliklerinin yükümlülükleri askıya alan özel önlemleri zorunlu kıldığı da kanıtlanabilmelidir.
Hak, adalet, hukukun üstünlüğü, özgürlük, eşitlik, kadın, çocuk, mülteci/sığınmacı, göçmen ve yoksulların hakları için, kısacası insana yaraşır bir yaşam için hiçbir zorlama olmaksızın, gönüllü biçimde, akıl, vicdan ve onurla yürütülen çalışmalara hiçbir şekilde mühür vurulamaz.
İHOP olarak, hükümeti, derneklerin faaliyetini durdurma dâhil hukuksal varlıklarına son veren kapatma kararlarını derhal geri almaya; özgürlükleri ayaklar altına alan OHAL uygulamasına son vermeye; hukuka aykırı önlemlerin yasallığına itiraz etmek için etkin hukuk yollarını güvence altına almaya; insan haklarına, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne saygı duymaya, bu hakları korumaya; OHAL’i gerekçe göstererek derneklere ve muhalif seslere yönelik bu hukuk dışı uygulamaları ve baskıları, sona erdirmeye çağırıyoruz.
İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD), Uluslararası Af Örgütü -Türkiye (UAÖ-Türkiye), Yurttaşlık Derneği (YD)

İnsan Hakları Örgütlerinden Açık Mektup

İnsan hakları örgütleri, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a AK Parti Milletvekili ve TBMM Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı Mehmet Metiner’in Duvar Gazetesi muhabiri Hülya Özmen Karabağlı’ya yaptığı ve 1 Ekim 2016 günü yayınlanıp bugüne kadar tekzip edilmeyen açıklaması ile yine 6 Ekim 2016 günlü Yeni Çağ gazetesinde yer alan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında yaptığı konuşma ve takındığı tutum ile ilgili açık mektup yazdılar.

İnsan Hakları Örgütlerinden

AÇIK MEKTUP

13 Ekim 2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Sayın Başkan,
Size bu mektubu yazmamızın nedeni, AK Parti Milletvekili ve TBMM Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Metiner’in, Duvar Gazetesi muhabiri Hülya Özmen Karabağlı’ya yaptığı ve bugüne kadar tekzip edilmeyen 1 Ekim 2016 günü yayımlanan açıklaması ile yine 6 Ekim 2016 günlü Yeni Çağ gazetesinde yer alan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında yaptığı konuşma ve takındığı tutumdur.
Sayın milletvekili, Duvar Gazetesi’nde yer alan söz konusu açıklamalarında, “FETÖ’cü tutukluları ziyaret etmeyecekleri, onlarla ilgili işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili inceleme yapmayacakları” beyanatında bulunmuş, aynı tutumlarını TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu toplantısında şu ifadelerle sürdürmüştür:
CHP’li Veli Ağbaba ile HDP’li Burcu Çelik Özkan cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinden örnekler verdikten sonra TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda, Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı AK Partili Mehmet Metiner söz aldı. Metiner darbe girişiminde bulunan FETÖ üyelerine cezaevlerinde işkence yapıldığı, kendisinin FETÖ’den tutuklananları ziyaret etmek istemediğini söylediği iddialarına sert çıkarak “FETÖ’cü teröristlerin bu yöndeki kara propagandalarına teslim olmayacağız. Algı operasyonlarına teslim olmayacağız. FETÖ’cülere işkence yapıldığı kanaatinde değilim. Bu yönde bir başvuru yok. Ama ben teröristlere gidip ‘Size işkence yapılıyor mu ?’ sorusu üzerinden bir algı operasyonu yapılmasına müsaade edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Meclis komisyonunun buna alet edilmemesine inanıyorum, asla onlara işkence yapılmadı. Yakalanma esnasındaki yediği tekme tokatlarla ben ilgili değilim. Ben olsaydım bende aynısını yapardım. Fazlasıyla yapardım.”
Bu açıklamaları birkaç açıdan kabul edilemez bulmaktayız. İlki TBMM’nin cezaevleri alt komisyon üyesi ve bir milletvekili tarafından yapılıyor oluşudur. Yasama organı üyesi bir milletvekili, üstelik de denetim ile ilgili bir komisyonun başkanı olarak bu tür açıklamalar yapamaz/yapmamalıdır. İşkence, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve devlete ait mekânlarda meydana geldiği iddia edilen koşullarda bu denetimi yapmıyorum demek işkence ve kötü muamele pratiğini sergileyen görevlileri cesaretlendirir ve tam bir cezasızlık ve suça özendirme pratiği sergilemek ve işkenceyi savunmak anlamına gelir.
İkincisi, insan hakları hukuku açısından ulusal üstü insan hakları belgelerinde ve iç hukukumuzda mutlak yasak olan bir eylemin, kişilerin özgürlüklerinden yoksun olduğu ve devletin koruması ve gözetimi altındaki mekânlarda gerçekleşmesi olasılığı ve iddiası karşısında, kamu adına hareket etme mevkiindeki bir şahsiyetin (Sayın milletvekilinin) hakikati gizleme teşebbüsüdür. Sayın milletvekili, henüz inceleme yapmadan, peşin hükümlü olarak kanaat belirtmekte, işkence ihtimali ve olgusunu daha baştan reddetmektedir. Böylece objektiflik ve tarafsızlık ilkelerini ihlal etmektedir.
Demokratik ve insan haklarına saygılı tutum, işkence iddialarını inkâr ya da incelemeyi reddetmek değil, iddiaları araştırmak, incelemek ve ihlal tespiti halinde de insan hakları hukuku çerçevesinde gereğinin yapılmasının isteneceğini deklare etmek olmalıdır.
Hatırlatmak isteriz ki, işkence hem Anayasanın 17.maddesinde, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3.maddesinde, hem de İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 5. maddesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 7.maddesinde yasaklanmıştır. Bu yasaklama yalnızca olağan rejim koşullarında değil, savaş ve diğer olağanüstü hallerde de geçerlidir. Bu konudaki hükümlerin de Sayın Milletvekiline hatırlatılmasını isteriz.
Anayasanın 15.maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15.maddesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 4.maddesi, işkence ve kötü muamelenin savaş ve olağanüstü hallerde de mutlak olarak yasak olduğunu ve bu konuda yükümlülüklerin azaltılamayacağını öngörmektedir.
Sayın Başkan,
Türkiye, yukarıda sayılan belgeler yanında işkencenin önlenmesi konusundaki BM ve Avrupa Konseyi sözleşmelerine de taraftır.
AİHM kararlarına göre de, devletin, kendi denetim ve gözetimi altındaki mekânlarda meydana gelen işkence ve kötü muamele olaylarının kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilmediğini (yani negatif yükümlülük doğrultusunda kamu görevlilerinin işkence yapmadığını); Keza işkence ve kötü muamelenin olmaması için de devletin gerekli önlemleri aldığını (yani önlem alma pozitif yükümlülüklerini yerine getirdiğini) ispat etmesi gerekir.
Bu açıdan da sayın milletvekilinin açıklamaları kabul edilemez niteliktedir.
Sayın Başkan,
İşkence iddiaları karşısında aldığı tutum nedeniyle Sayın milletvekili Mehmet Metiner’i protesto ediyoruz.
 Hiç kimseye, hangi nedenle olursa olsun,  işkence ve kötü muameleme yapılamaz.
 İşkence insanlık onuruna saldırıdır ve mutlak olarak yasaktır. Devlet işkence yapmama, yapılmasını önleme, yapılmışsa soruşturma, kovuşturma ve yargılama işlemlerini yapmak ve sorumlu bulunanları cezalandırma yükümlülüğü altındadır.
 Bu yükümlülük askıya alınamaz, azaltılamaz ve ihmal edilemez.
Saygılarımızla.

Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd),  İnsan Hakları Derneği (İHD),
İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD),
İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (Mazlumder),
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks Türkiye Ziyareti Memorandumunu Yayınladı

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in 27-29 Eylül 2016 tarihleri arasında Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyareti takiben hazırlanan memorandum yayınlandı. Nils Muiznieks ziyarette Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Muhterem İnce ile görüşmüştü. Komiser aynı zamanda Kamu Başdenetçisi ile diğer kamu denetçileri, muhalefet partilerinin temsilcileri ve çok sayıda STÖ temsilcisi ile de bir araya gelmişti.
Nils Muiznieks yayınladığı memorandumda 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi ardından ilan edilen olağanüstü hal ve uygulamalarını değerlendirdi, konuyla ilgili görüş ve tavsiyelerini sundu.
Memorandumun gayriresmi çevirisini okumak için tıklayınız:
Türkiye’de Olağanüstü Hal Tedbirlerinin İnsan Hakları Etkilerine İlişkin Memorandum
 

Tutuklu Yazar ve Gazeteciler Bir an Önce Salıverilmelidir!

“Hakikati Aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz.” Stefan Zweig
 Gazeteci ve yazarların şiddet içermeyen düşüncelerini açıkladıkları ve ifade özgürlüklerini kullandıkları için terörle ilişkilendirilerek gözaltına alınmaları, tutuklanmaları ve cezalandırılmaları Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere aykırıdır. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilmiş ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin nitelikli izlemesi altında olan pek çok ifade özgürlüğü davası bulunmaktadır. Bunlara yenilerini eklemek Türkiye’nin ve demokrasisinin yararına olmayacaktır.
Anayasa’nın 90. Maddesinin sağladığı güvenceleri tereddütsüz bir şekilde yerine getirme görevi devletin, hükümetin ve kamu organlarının omuzlarındadır.
Özellikle bir aylık OHAL dönemi sürecinde, başta Lale Kemal Sarıibrahimoğlu, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türk’öne ve son olarak da Aslı Erdoğan gibi yazarlar olmak üzere, 50 civarındaki gazeteci ve yazar tutuklanarak cezaevine konulmuşlardır.
Şiddet İçermeyen Yazıları Nedeniyle Köşe Yazarları, Edebiyatçılar ve Gazetecilerin Tutuklanması, BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 19. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesinin İhlalidir.
Bu nedenle verilen tutuklama kararları acilen kaldırılarak, sözü geçen yazar ve gazetecilerin bir an önce önce özgürlüklerine kavuşmaları sağlanmalıdır.
Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği