Örnek Resim

Ayrımcılıkla Mücadele Çalışmaları

AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ
AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ

İnsan Hakları Ortak Platformu ayrımcılıkla mücadele alanında stratejiler geliştirilmesine olanak sağlayarak insan hakları örgütlerinin bu konuda müdahale becerisini geliştirmeyi hedeflemektedir.

– Ayrımcılığın Stratejik Haritalandırılması

2010 yılında gerçekleştirilen bu çalışma İHOP üyeleri Yurttaşlar Derneği ve İnsan Hakları Gündemi Derneği tarafından geliştirilen stratejik haritalama yönteminin ayrımcılık alanına aktarılmasıyla gerçekleştirilmiştir.

Sağlık hizmetlerine erişim, kadınlara karşı şiddet, eğitim hakkına erişim, din temelli ayrımcılık gibi alanlarda sivil toplum kuruluşlarının birlikte öğrenme, çözümleme ve savunuculuk yapma becerilerini artırmaya yönelik sürdürülen çalışma kapsamında Van, Antakya, İzmir, Ankara ve İstanbul’da atölye çalışmaları yapılmış, raporlar hazırlanmış ve tartışma ortamları geliştirilmiştir.

– Yazılı Basında Irkçı – Ayrımcı Söylemler ve Türkiye’de Irk Ayrımcılığı Mevzuatı Araştırması

Yazılı basında yer alan ırkçı-ayrımcı söylemleri ortaya koyarak ayrımcılık karşıtı politika üretilmesine yardımcı olmayı amaçlayan araştırma Prof. Dr. Eser Köker ve Doç. Dr. Ülkü Doğanay tarafından yapılmıştır. Araştırmanın sonuçları kitap olarak yayınlanırken 25 Mart 2011 tarihinde gerçekleştirilen bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır.

– Ayrımcılıkla Mücadele: Yasal Bir Boşluğun Giderilmesi

Türkiye’de bütüncül bir ayrımcılık karşıtı mevzuat ile etkili bir eşitlik kurumunun oluşturulmasına katkı sağlamak amacıyla İHOP 2008 yılından itibaren bir dizi çalışma gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda ilk olarak 28-29 Kasım 2008 tarihinde “Ayrımcılık Mevzuatı ve Eşitlik Kurumları” konulu bir çalışma toplantısı yapılmıştır. Toplantıda çıkan karar üzerine “Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Yasa Teklifi”nin hazırlanması için çalışmalar başlatılmıştır. Pek çok sivil toplum örgütünün ve uzmanın katılımıyla hazırlanan yasa teklifi, dönemin İçişleri Bakanına sunulmuş, teklifin bakanlık tarafından hazırlanan taslağı büyük oranda etkilemesi sağlanabilmiştir. Yasa teklifi içerisinde kurulması öngörülen eşitlik kurumuna ilişkin tavsiyeler ise hem kamuoyuyla hem de karar vericilerle ayrıca paylaşılmıştır. 2016 yılında büyük değişikliklere uğrayarak TBMM’ye gönderilen yasa tasarısına ilişkin İHOP ortamında yapılan analizler sivil toplum örgütleri ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu ile paylaşılmıştır.

 

 

Cezasızlıkla Mücadele Çalışmaları

CEZASIZLIKLA MÜCADELE

 

– Cezasızlıkla Etkili Mücadelede İnsan Hakları Hareketinin Kapasitesinin Güçlendirilmesi Çalışma Toplantısı

Cezasızlıkla etkili mücadeleyi güçlendirmek amacıyla insan hakları örgütlerinden ve avukatlardan oluşan 48 kişinin katılımıyla 10-13 Ekim 2013 tarihlerinde Antalya’da bir çalışma toplantısı gerçekleştirildi.

– Romanlara Karşı Nefret Suçları ve Cezasızlık

Türkiye ve Avrupa’da Romanlara karşı işlenen şiddet içerikli nefret suçlarının ve bu suçların cezasız kalmaması için gerekli hukuki araçların mevcudiyetinin ele alındığı bir eğitim programı düzenlenmiştir. 21-22 Aralık 2013 tarihinde Avrupa Roman Hakları Merkezi ve Roman Gençlik Derneği ile ortaklaşa gerçekleştirilen bu eğitime insan hakları örgütleri ve Roman derneklerinden temsilciler katılmıştır. Çalışmanın sonunda katılımcılar ortak bir yol haritası üzerinde çalışarak, birlikte çalışma kararı almışlardır.

– Ağır İnsan Hakları İhlallerinin Etkili Soruşturması Uluslararası Deneyimler Konferansı

Diyarbakır Barosu’nun öncülüğünde 11-12 Ocak 2014 tarihinde Diyarbakır’da “Ağır İnsan Hakları İhlallerinin Etkili Soruşturulmasında Hukuksal Yöntemler, Delil Toplama, Bulguları Değerlendirmede Dünya Deneyimleri” konulu uluslararası bir konferans düzenlenmiştir. Konferansa Arjantin, Peru, Sırbistan, Birleşik Krallık ve ABD’den gelen uzmanlar, deneyimli aktivistler ile Türkiye’de cezasızlık ile mücadele eden barolar, uzmanlık örgütleri, akademi üyeleri ve insan hakları savunucuları katılmıştır. Konferansta ağır insan hakları ihlalleri bağlamında “zorla kaybedilme”, “toplu mezarlar”, “işkence ve yargısız infazlar” ele alınmış, bu konudaki farklı deneyimler incelenmiş ve sonuçlar çıkarılmıştır.

-Çocuklara Karşı İşlenen Suçlar ve Cezasızlık Eğitim Semineri

İHOP Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı’na yönelik, çocuklara karşı işlenen suçlarda cezasızlık konusunun ele alındığı iki günlük bir eğitim programı düzenlemiştir. 27-28 Haziran 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen programa Türkiye’nin farklı illerinde çocuklar için çalışan avukatlar katılmıştır.

-Analiz: Zaman ve Aşımı: Ağır İnsan Hakları İhlallerinin Kılıfını Kaldırmak

İHOP’un yürüttüğü “Cezasızlıktan Hesap Verebilirliğe: Sivil Toplum Örgütlerinin İzleme ve Müdahale Kapasitelerinin Geliştirilmesi” çalışması kapsamında Kerem Altıparmak tarafından “Zaman ve Aşımı: Ağır İnsan Hakları İhlallerinin Kılıfını Kaldırmak” isimli bir kitap hazırlanmıştır. İHOP yayınları arasında yer alan bu kitabın ilk bölümünde insan hakları hukukunda, zaman bakımından yetki ve geçmişte işlenen suçların AYM ve AİHM tarafından incelenebilme olasılığı tartışılmaktadır. İkinci bölümde; yargı kurumlarının inceleme yetkisi olan başvurular açısından eski ağır insan hakları ihlallerinin cezalandırılmasının yasallık ilkesine uygun olup olmadığı ele alınmıştır. Kitabın son bölümünde Anayasa’nın 38. maddesinin zaman aşımının geçmişe yönelik kaldırılmasına engel olup olmadığı tartışılmıştır.

-Ortak Çalışma Ağı: Uluslararası Ceza Mahkemesi Koalisyonu

Roma Statüsü tarafından kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tüm dünyada soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının işlenmemesi, bu suçlarla ilgili etkin soruşturma ve kovuşturmanın sağlanması, cezasızlığın sona ermesi için kurulmuş bir mekanizmadır. Türkiye’nin UCM’yi kuran Roma Statüsü’ne taraf olmasını sağlamak amacıyla 16-17 Haziran 2003 tarihinde İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve Mazlumder tarafından kurulan Koalisyonun çalışmaları İHOP tarafından desteklenmiştir. Koalisyon Türkiye’nin Roma Statüsüne taraf olması için karar vericilerin ikna edilmesini sağlayabilecek araç ve yöntemlerle pek çok faaliyet gerçekleştirmiştir.

Ortak Çalışma Ağı: Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği

Cezasızlıkla mücadele, İnsan Hakları Ortak Platformu üyesi örgütlerin çalışma yaptığı temel alanlardan biridir. Geçmişte işlenen ağır insan hakları ve insanlığa karşı suçların ortaya çıkarılması konusunda çalışmalar yapan başta İHD olmak üzere TESEV, Adalet Hakikat Hafıza Merkezi, Diyarbakır Barosu, Batman Barosu, Şırnak Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Adli Tıp Uzmanları Derneği, AÜ SBF İnsan Hakları Merkezi Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği zemininde pek çok ortak çalışma gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalarda konuyla ilgili mahkemelerin izlenmesi, kamuoyuna duyurulması, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Şikayet Hakkının etkin kullanımı için 3. taraf raporlarının hazırlanması, yasal değişikliler için baskı yapılması gibi çalışmalar yer almaktadır.

Rapor: Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı İşlenen Cinsel Şiddet Suçlarında Cezasızlık Sorunu

Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet suçlarında cezasızlık pratiklerinin ortaya çıkarılmasını hedefleyen çalışma Av. Candan Dumrul ve Av. Huriye Karabacak Danacı tarafından hazırlanmıştır. Raporda seçilen davaların soruşturma, kovuşturma, cezalandırma ve giderim süreçleri, uluslararası hukuk standartlarına göre oluşturulan kontrol listeleri temelinde analiz edilmiştir.

– Rapor: Bağırsaydı Sesi Duyulurdu: Çocuklara Yönelik Cinsel İstismarda Cezasızlık Raporu

Av. Şahin Antakyalıoğlu, Av. Dilek Kumcu ve Av. Sezgin Korkmaz tarafından hazırlanan rapor dava dosyaları üzerinden çocuklara yönelik cinsel şiddetin adalet mekanizması içinde nasıl ele alındığını ve cezasızlığı doğuran etkenleri ortaya çıkarmaktadır.

 

Demokratikleşme ve İnsan Hakları Sözleşmelerine Bağlılığın Güçlendirilmesi Çalışmaları

DEMOKRATİKLEŞME VE İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMELERİNE BAĞLILIĞIN GÜÇLENDİRİLMESİ

 

A – Yasama, Yürütme ve Yargı Organlarının Faaliyetlerinin İzlenmesi

İHOP insan hak ve özgürlüklerini etkileyecek yasaların, uygulamaların ve yargı süreçlerinin erken bir aşamada tespit edilmesini, örgütlerin bu süreçlere etkili müdahale edebilmesini sağlamak amacıyla yasama, yürütme ve yargı organlarını sistematik olarak izlemiştir. Bu sistematik izleme sürecinde; Kişisel Verilerin Toplanması Yasa Tasarısı, TCK 301. maddenin değiştirilmesi, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, İç Güvenlik Yasa Tasarısı, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun görevlerini değiştiren yasa, TBMM İç Tüzük değişiklikleri ve OHAL gibi pek çok yasa taslağı ve uygulamanın yanı sıra Türkiye’de İnsan Haklarının Paris Prensiplerine göre kurumsallaşma süreci de yer almaktadır.

İHOP ayrıca insan haklarını ilgilendiren alanlarda pek çok davayı takip ederek mahkeme gözlemciliği pratiğini geliştirmeye çalışmıştır. İnsan hakları hareketi içinde dayanışma ruhunu güçlendirmek için mahkemelere heyetler gönderilmesine katkıda bulunmuştur. Böylece hukukun üstünlüğü ilkesini zedeleyen pratiklerin açığa çıkarılmasına yardımcı olmuştur.

– İnsan Haklarının Kurumsallaşması: Paris Prensipleri Temelinde Bir İnsan Hakları Ulusal Kurumunun Oluşturulması

Türkiye’de kamu idaresinin insan hakları faaliyetlerinin denetimini yapacak, insan haklarının yaygınlaşması ve korunmasına hizmet edecek bağımsız bir insan hakları ulusal kurumunun oluşturulması amacıyla İHOP bir dizi çalışma yürütmüştür. Bu çalışmalar kapsamında İstanbul, Ankara ve Diyarbakır, Sapanca’da İHOP bileşeni örgütleri yerel toplantılar yapmış, konuyla ilgili metinler çevrilmiş ve yaygınlaştırılmış, farklı ülke deneyimlerini içeren bir araştırma yayımlanmıştır.

– Olağanüstü Hal Uygulamaları Güncelleştirilmiş Durum Raporu

İHOP 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarını sistematik şekilde takip etmiştir. Basın taraması ve veri tarama yoluyla hazırladığı “Olağanüstü Hal Uygulamalarına ilişkin Durum Raporu”nu OHAL’in devam ettiği sürede, 3 ayda bir güncelleyerek yaygınlaştırmıştır.

– Bilgi Notu: Atipik KHK’ler ve Daimi Hukuksuzluk

20 Temmuz 2016 tarihinde başlayan OHAL rejiminin “atipikliğini” KHK’lar üzerinden inceleyerek ortaya koymak ve önerilerde bulunmak amacıyla Kerem Altıparmak, Dinçer Demirkent ve Murat Sevinç tarafından iki bilgi notu hazırlanmıştır. Bu bilgi notlarında KHK’lar analiz edilirken, KHK’lerin gerçekten OHAL KHK’si olup olmadığı, OHAL KHK’sinin bir yasaya dönüşüp dönüşemeyeceği, bu hususun Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenip denetlenemeyeceği konuları üzerinde durulmuştur.

B- İnsan Hakları Sözleşmelerine Bağlılığın İzlenmesi

2004 yılında yapılan Anayasa’da yapılan bir değişiklikle uluslararası sözleşmelerin kanun niteliğinde olduğu ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme hükümlerinin iç hukukun üstünde olduğu hüküm altına alınmıştır. Türkiye bu bağlamda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin temel hak ve özgürlüklerine ilişkin bir dizi sözleşmenin tarafı olmuş ve denetim mekanizmalarını kabul etmiştir.

İHOP, kendi üye örgütlerinin yanı sıra insan haklarının farklı temalarında çalışan hak savunucusu sivil toplum kuruluşlarının uluslararası ve bölgesel insan hakları mekanizmalarına etkili katılımını sağlamaya yönelik çalışmalar yürütmektedir. İHOP ortamında yapılan çalışmalar,

• İnsan hakları sözleşmelerinin uygulanmasına yönelik bilginin yaygınlaştırılması,

• İnsan hakları alanında bilgi toplama ve raporlama becerilerinin güçlendirilmesi,

• Tavsiye üretme süreçlerinin güçlendirilmesi,

• Tavsiyelerin izlenmesi süreçlerinde insan hakları örgütlerinin etkinlik gücünün artırılmasını hedeflemektedir.

– İnsan Hakları Dokümantasyon Sistemi (HURİDOCS) Eğiticilerin Eğitimi

2006 yılında, İHOP üyesi örgütlerin izleme ve belgeleme kapasitesinin artırılması amacıyla örgütlerin insan hakları ihlallerini izleme ve belgelemeden sorumlu yönetici ve personeline yönelik bir eğitim programı düzenlenmiştir. İnsan hakları ihlallerinin izlenmesinde ACCESS veri tabanının etkin kullanılmasını sağlayarak doğru ve güvenilir bir izleme mekanizması oluşturmasını hedefleyen bu eğitim, merkezi İsviçre’de bulunan ve kendisi de sivil toplum kuruluşları ağı olan HURIDOCS uzmanları tarafından verilmiştir.

– Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin Uygulanması İçin Gölge Rapor Hazırlama Çalıştayı

BM Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Komitesi’ne sunulmak hak temelli örgütler tarafından gölge raporun hazırlanmasına katkıda bulunmak amacıyla 15 Eylül 2007 bir çalışma toplantısı düzenlenmiştir. Bu toplantıda farklı alanlarda çalışmalarını sürdüren çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi bir araya gelmiştir. İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Dr. İdil Işıl Gül çalışma boyunca katılımcılara gölge rapor hazırlama süreciyle ilgili bilgi aktarımında bulunmuştur.

– Eğitim ve Sağlık Hakkı Atölye Çalışmaları

İHOP, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi ile birlikte Ekonomik Kültürel ve Sosyal Haklar Gölge Raporu’nun hazırlanması için bir dizi çalışma gerçekleştirmiştir. Bu çalışma kapsamında Eğitim ve Sağlık Hakkı konularında sivil toplum örgütlerine yönelik atölye çalışmaları düzenlenmiştir. Eğitim Hakkı Atölyesi 30 Mart 2007, Sağlık Hakkı Atölyesi ise 8 Aralık 2007 tarihinde yapılmıştır. Eğitim Hakkı Atölyesi’nde Dr. Zeynep Usal, Sağlık Hakkı Atölyesi’nde ise İnsan Hakları ve Demokratikleşme için Avrupa Üniversitelerarası Ağı Genel Sekreteri Dr. George Ulrich BM standartlarıyla ilgili aktarımda bulunmuştur.

– Engelli Platformlarının Hak Temelli Savunuculuk Kapasitesinin Güçlendirilmesi

Türkiye’nin BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ni 2009 yılında yürürlüğe sokmasının ardından İHOP bu konuyu öncelikli alan olarak belirlemiştir. 2010 yılında Raoul Wallenberg İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk Enstitüsü ile ortaklaşarak, BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin yerel düzeyde hayata geçmesine yönelik Diyarbakır ve Mersin illerinde oluşturulmuş Engelli Platformları ile birlikte bir kapasite güçlendirme çalışması yürütmüştür. Diyarbakır ve Mersin’de yaşayan engellilerin başlıca sorunlarının saptanmasını, engelli örgütlerinin engelli haklarına dair bilgilerinin arttırılmasını, engelliliğe hak temelli bakışın oluşmasını ve yeni ağların kurulmasını amaçlayan bu çalışma hak temelli yaklaşımın engelli örgütleri arasında yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmuştur.

– AHİMİZ: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Uygulanmasının İzlenmesi

İHOP 2012 yılından bu yana Avrupa’da tek örneği olan bir çalışma yürütmektedir. Bu program, AİHM tarafından verilen, yapısal bir değişikliğe işaret eden kararların Türkiye’de uygulanmasının izlenmesi ve raporlanmasını kapsamaktadır. Bu kapsamda 2012- 2017 dönemi içinde zorunlu din dersi, sığınmacı hakları, kadınların soyadı seçme özgürlüğü, vicdani ret, adil yargılanma, ifade özgürlüğü, barışçıl toplantı ve gösteri özgürlüğü, LGBTİ hakları bağlamında verilmiş sekiz AİHM kararının öngördüğü değişiklikler bakımından izleme süreçleri gerçekleştirilmiştir. Bu izlemeye ilişkin hazırlanan raporlar ilgili taraflarla paylaşılmıştır.

2015 yılının ilk yarısında ise iki AİHM kararına ilişkin iki izleme raporu hazırlanmıştır. Bu kararlardan biri kadına yönelik şiddette ortaya çıkan cezasızlık sorununa işaret eden 2009 tarihli “Opuz v. Türkiye” kararıdır. Diğer karar ise AİHM’in şüpheli asker ölümlerini içeren “Servet Gündüz ve diğerleri” kararıdır. 25 Haziran 2015 tarihinde düzenlenen toplantıda bu raporlar paylaşılmış ve izleme sistematiği üzerinde durulmuştur.

Çalışma kapsamında oluşturulan web sitesi sürekli güncellenmiş, izlenen ve analizi yapılan kararlara ilişkin gelişmeler yayımlanmıştır. Bu web sitesinden programla ilgili tüm faaliyetlere ve uygulaması izlenen AİHM kararlarına erişmek mümkündür.

– BM Evrensel Periyodik İnceleme Tavsiyelerinin İzlenmesi

İHOP BM’nin insan hakları mekanizmalarından birisi olan Evrensel Periyodik İnceleme (EPİ) süreçlerine sivil toplum kuruluşlarının katılımını güçlendirmeyi amaçlamıştır. Bu sebeple sivil toplum örgütlerine yönelik çeşitli tarihlerde pek çok çalışma toplantısı gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalar kapsamında Türkiye’ye ilişkin EPİ’deki tavsiyelerin izlenmesine yönelik bir strateji oluşturulmuştur.

29 Kasım 2013 tarihinde İstanbul’da yapılan EPİ İzleme Ulusal Çalıştayı’nda ise 2010 Türkiye EPİ Raporu ve Uygulanması değerlendirilirken, 2014 EPİ Türkiye İncelemesi’nde göz önünde bulundurulması gereken konular ele alınmıştır. 2

7 Ocak 2015 tarihinde davetli insan hakları aktivistleri, sanatçılar ve gazetecilerle birlikte EPİ Türkiye oturumu canlı olarak izlenmiş ve değerlendirmeler yapılmıştır. Ayrıca #UPRTurkey hashtagı ile sosyal medya üzerinden bir kampanya gerçekleştirilmiştir.

İHOP Hedefleri

İHOP, insan hakları hareketinin ulusal düzeyde karar alma ve politika yapma süreçlerine etkide bulunabileceği bir ortamın geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlar. İHOP’un üstlendiği temel görev; insan hakları hareketi içinde yer alan örgütlerin birbiriyle etkileşim halinde, bilgi ve deneyim paylaşımında bulunabileceği, ortak yürütebilecekleri eylemleri çoğaltabileceği bir kaynak merkezi haline gelmektir. İHOP’un ikinci temel görevi ise insan hakları hareketinin; insan haklarıyla ilgili yasaların, politikaların hazırlık ve uygulama süreçlerinde yasama ve yürütme organlarının temel muhataplarından birisi haline gelmesini sağlamaktır. İHOP, insan hakları örgütleri ve içinde bulundukları ağların ortak savunuculuk faaliyetlerini desteklemektedir. Kanaat önderleri ile karar alıcılara yönelik baskı, diyalog ve danışma kanallarını geliştirmektedir.

Yargı Reformu Strateji Belgesi Türkiye’deki Yargı Sisteminin Gerçek Sorunlarına Çözümler Üretmekten Uzaktır!

CEZASIZLIKLA MÜCADELEDE GÜÇBİRLİĞİ AĞI’NDAN ORTAK GÖRÜŞ:

30 MAYIS 2019 TARİHLİ YARGI REFORMU STRATEJİ BELGESİ HAKKINDA AÇIKLAMA

Aşağıda imzası olan sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulan Cezasızlıkla Mücadelede Güçbirliği Ağı, 30 Mayıs 2019 tarihinde açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi” hakkındaki tutumunu kamuoyu ve basınla paylaşma gereği duymuştur.

30 Mayıs 2019 tarihinde açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”; yargı sisteminin sorunlarını bütünsel bir perspektifle ele almadan, sorunların birbirini doğuran, besleyen ve yeniden üreten doğasını görmezden gelerek hazırlanmıştır. Bu bağlamda ne Türkiye’de insan hakları alanındaki genel problemlere  ne de özel olarak reformun sebebi olduğu açıklanan ifade özgürlüğü ya da infaz hukuku gibi meselelere kalıcı çözüm üretmekten uzaktır.

Geçtiğimiz 30 yıl içinde yapılan çok sayıda yargı reformuna rağmen geldiğimiz noktada yargı sistemi evrensel normların kriterlerini karşılamamaktadır. Bu durumun başlıca nedeni yargı reformu belgelerinin; hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı/tarafsızlığı, yargıç güvencesinin ve insan hak/ özgürlüklerinin eksiksiz olarak güvence altına alınması perspektifi ile hazırlanmamasıdır. Son açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi” de benzer bir mantıkla yıllardır süregelen bu yapısal sorunları ve yargıda yaşanan ağır buhranı yok saymaktadır.

Öncekiler gibi bu belge de geçmişten bugüne yargının yapısal olarak en sorunlu alanları olan “hukukun üstünlüğü” ile “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı”nın sürdürülebilir tarzda ne şekilde  inşa edileceğine dair bir önerme, bir eylem planı sunmamaktadır.

Yargı kurumlarının yurttaşların hak ve özgürlükleri kamu görevlileri tarafından ihlal edildiğinde  devleti önceleyen sorunlu algısını da dikkate almamaktadır.

Bu tespitimizi destekleyen en çarpıcı örneklerden biri belgede yer alan; Türkiye’de işkenceye sıfır tolerans anlayışının benimsenmiş olduğu ve bunun sonucu olarak da “artık işkence iddiasıyla karşılaşılmadığı” ifadesidir. Oysa Türkiye’de, zaman zaman yöntemleri, uygulamadaki yoğunluğu ve yaygınlığı değişse de farklı dönemlerde, farklı siyasal muhaliflere yönelen işkence olgusu esasen hiçbir zaman sonlanmamış sadece form değiştirmiştir. İşkence olgusu OHAL dönemi ve devamında kamuoyuna da yansıyan çok sayıda kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı bilgisi de işkence gördüğü açık olan insanların görüntülerinin ulusal televizyonlarda paylaşılması da hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Dahası işkencenin boyutlanarak sürdüğüne dair çok sayıda vaka neredeyse gündelik kolluk pratiği olarak insan hakları savunucularının sık sık önüne gelmektedir.

Belge, “özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşma” hedefinden söz ederken OHAL döneminde çıkarılan ve kalıcı hale getirilen KHK’lar ile katılımcı demokrasinin olmazsa olmazı olan derneklerin, televizyon, gazete, dergi gibi birçok medya organının kapatılarak yayın hayatına son verildiğinden hiç söz etmemektedir. Keza toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kamu otoriteleri tarafından belirli bazı istisnalar dışında fiilen ortadan kaldırıldığı da hepimizin bilgisi dahilinde olmasına karşın belgede bir sorun alanı olarak bile yer bulmamaktadır.

Bu bağlamda bu belgenin, anayasal hak ve özgürlüklerin kamu otoriteleri tarafından kullanılamaz derecede baskı altına alınmasını ve tahrip edilmesini bir sorun olarak görmediği açıktır.

Oysa hem yaşam hakkı ihlallerinden ifade, örgütlenme, toplanma, gösteri yapma, sendikal  özgürlükler gibi tüm anayasal hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engellere hem de yargı alanındaki sorunları üreten siyasi, sosyolojik ve ekonomik arka plana bakılması ve gerçekçi eylem planları üretilmesi gerekmektedir. Ancak strateji belgesi hazırlayanların; herkesin malumu olan hak ve özgürlüklerin kullanımına yönelik engellemeleri, mevcut kronik sorunları görünür kılmaktan ve gerçekten bir reform stratejisi oluşturmaktan uzak bir yaklaşıma sahip olduğu düşünülmektedir.

Bu şekilde, gerçeklerle bağını koparmış bir anlayışla; anlamlı, uygulanabilir, mevcut sorunların çözümüne katkı sunabilecek bir reform belgesinin hazırlanabilmesi imkansızdır.

Bu yüzden geçmiş reform girişimlerinde olduğu gibi mevcut reform belgesinin de akıbeti bellidir. Yargı sisteminde insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir değişim ancak mevcut sorunlara bakış açısında oluşacak köklü bir dönüşümle mümkündür.

Yargı Reformu Hazırlanırken Cezasızlık ve İfade Özgürlüğü Alanındaki Sorunların Birbiriyle İlintisi Kurulmamıştır.
“Cezasızlık” ve “İfade özgürlüğü” birbiriyle son derece bağlantılı iki ihlal alanıdır. İlk bakışta birbirinden bağımsızmış gibi görünen bu iki sorun alanına  yakından bakıldığında birinin diğerinin kaynağı olduğu ve aralarında zorunlu bir ilinti olduğu hemen tespit edilebilir ve bu bağlantı siyasi ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda çok daha net görülür.

“Cezasızlık” bilindiği gibi belirli türdeki insan hakları ihlallerine ilişkin bir kavramdır. Bazı insan hakları ihlallerinin gideriminin zorunlu koşulu, o ihlalin öncelikle bir ceza yaptırımına tabi tutulmasıdır. Bu nedenle özellikle ağır insan hakları ihlallerinin yarattığı hasarın giderilmesi bağlamında sorumlularının tespiti ve suçla orantılı bir şekilde cezalandırılmaları insan hakları hukukunun devletlere yüklediği bir sorumluluktur.

Devletin ve kamusal yetki kullananların ihlallerdeki sorumluluklarının tespiti için yurttaşların en geniş anlamda siyasi ifade özgürlüğünden yararlanmasının sağlanması da  yine devletin yükümlülüğüdür. Ağır insan hakları ihlallerine ilişkin eleştirilerin ve ifade açıklamalarının susturulması, bir yandan bu ihlalleri görünmez kıldığı, diğer yandan da sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını imkânsız kıldığı için cezasızlık olgusunu beslediği kesindir.

Bu nedenle, ifade özgürlüğüne ilişkin yapılacak herhangi bir müdahale ve düzenlemenin, Türkiye gibi cezasızlık sorununun yapısal olduğu bir ülkede, cezasızlık sorunundan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Belirtmek gerekir ki bu ilişki iki taraflı işlemektedir: İfadenin susturulması cezasızlığı mümkün kıldığı gibi cezasızlık bazen de ifadenin susturulmasının bir aracı olabilir.

Örneğin; Barış için Akademisyenlerinin ağır insan hakları ihlaline ilişkin bildiriyi imzaladıkları için ceza soruşturma ve kovuşturmalarının öznesi haline gelmeleri; dondurucu bir etki yaratarak insan hakları ihlallerinin görülmesinin, tespit edilmesinin, soruşturulmasının ve cezalandırılmasının önüne geçmiştir. Öte yandan Hrant Dink ve Tahir Elçi cinayetlerinin açık bir şekilde gösterdiği gibi insan hakları savunucuları, tam da siyasi ifade özgürlüklerini kullandıkları için hedef haline gelmiş ve bu saldırılar cezasızlık politikasının sonucu olarak bugüne dek tüm boyutlarıyla aydınlatılamamıştır.

Tüm bu örneklerin gösterdiği gibi bütüncül bir ifade özgürlüğü politikasının cezasızlıkla mücadele düşüncesini merkezine alması zorunludur. Cezasızlıkla mücadelenin ilk adımı özgür bir şekilde kamu gücü tekelini kullananların kamuoyunca sorgulanmasıdır. Bunu sağlamak için keyfi, belirsiz, sınırsız ceza hükümlerinin mevzuattan ayıklanması gerekir ve bu ayıklama işlemi ceza hukukunun bir bütün olarak analiz edilmesini zorunlu kılar. Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin reform adı altında yapılan düzenlemelerin en önemli eksiği bu bütünsel yaklaşımı makro düzeyden mikro düzeye kadar benimsememiş olmalarıdır.

En iyi yasaların bile kötü uygulayıcılar elinde olumsuz sonuçlar doğurabildiği şüphesizdir. Bu nedenle, uygulayıcılara yönelik eğitimlerde de cezasızlık ve ifade özgürlüğü birbirinden bağımsız başlıklar olarak düşünülmemeli, ifade özgürlüğünün cezasızlığı önleme açısından hayati önemi dikkate alınarak yargı makamlarının özgürlük/güvenlik dengesini değerlendirirken cezasızlık sonucu doğurmayacak bir yorum/ anlayış/ uygulama pratiği yerleştirmeleri sağlanmalıdır.

Kamu gücü tekelini kullananlara karşı cezasızlık zırhı oluşturulması kabul edilemez ve bu mücadelede ifade özgürlüğünün en önemli araçlardan biri olduğu, çok istisnai durumlar dışında da sınırlandırılamayacağı olgusu insan hakları politikalarının/eğitimlerin temel ilkelerinden biri olmalıdır.

Yargı reformunu ancak bu yaklaşım sergilendikten ve yargıya egemen kılındıktan sonra konuşmaya başlayabiliriz. Oysa “Yargı Reformu Strateji Belgesi” bize o noktaya hala gelemediğimizi  göstermektedir.

Bizler cezasızlıkla mücadele alanında çalışan sivil toplum örgütleri olarak; katılımcı demokrasinin gereği olmasına karşın hukukçu örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden ve uzmanlardan görüş alınmayarak hazırlanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”nin Türkiye’deki yargı sisteminin gerçek sorunlarına çözümler üretmekten uzak olduğuna dair görüşümüzü kamuoyuyla paylaşıyoruz. Yasa yapıcıları; insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını temel alan bir yaklaşımla; kamu gücünü elinde bulundurulanların sorgulanması, belirsiz ceza hükümlerinin değiştirilmesi, uygulayıcılara yönelik eğitimler gibi gerçek çözümler üretmeye davet ediyoruz.

CEZASIZLIKLA MÜCADELEDE GÜÇ BİRLİĞİ AĞI
Diyarbakır Barosu; Eşit Haklar İçin İzleme Derneği; FİSA Çocuk Hakları Merkezi; Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı.

Adalete Erişim: Türk Sulh Ceza Mahkemeleri ve Uluslararası Hukuk

2014 yılında kurulduklarından beri Türk sulh ceza hakimlikleri, özgürlük ve güvenlik hakkını ve diğer temel hakları sınırlandıran kararları veren ya da denetleyen konumda olmaları dolayısıyla insan hakları ihlaleriyle ilgili eleştirilerin odağında yer almıştır. Bu bilgilendirme notu, 2014 yılında kurulmuş olan Sulh Ceza Hakimliği kurumunu ve Türkiye’nin uluslararası insan hakları hukukundan kaynaklanan yükümlülükleriyle uyumlu olup olmadığını değerlendirmektedir.
Bilgi Notunun Türkçesine buradan erişilebilir: Turkey-Judgeship-Advocacy-Analysis-brief-2018-TUR

Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Uygulanması Çalıştayı

Uluslararası Hukukçular Komisyonu (ICJ) ve İHOP’un AB tarafından desteklenen Adalete Erişim projesi kapsamında 12 Nisan 2019’da Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Uygulanması başlıklı bir çalıştay düzenlenecektir. Çalıştay’da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin izleme sürecinin kullanılmasına ilişkin deneyimler ve Kural 9 başvurusu prosedürü aktarılacak, katılımcılar gruplara ayrılarak uzman kolaylaştırıcılar eşliğinde Bakanlar Komitesi önünde izlemesi devam eden kararlarda olası bir Kural 9 başvurusuna ilişkin pratik çalışma yapılacaktır.

Çalıştay Programı

İnsan Hakları Örgütlerinden CPT’ye Mektup

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Yurttaşlık Derneği’nden
AVRUPA İŞKENCEYİ ÖNLEME KOMİTESİ’NE MEKTUP
25 Mart 2019
 İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevinde hükümlü olarak tutulmakta olan Abdullah Öcalan’ın uzun zamandır avukatları ile görüştürülmediği, aile bireylerinin görüş taleplerine izin verilmediği avukatları tarafından açıklanmıştır. HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven, bu durumu protesto amacı ile 8 Kasım 2018 tarihinde Diyarbakır E Tipi Cezaevinde tutukluyken başlattığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini, 25 Ocak 2019’da tahliye edilmesine rağmen halen devam ettirmektedir. Öte yandan Türkiye’nin değişik cezaevlerinde bulunan 313 mahpus, 16 Aralık 2018 günü Leyla Güven’in başlattığı açlık grevini desteklemek ve İmralı Cezaevi’ne yönelik görüş yasaklarını protesto etmek amacı ile açlık grevine başlamıştır. 1 Mart 2019 tarihinden itibaren tüm hapishanelerde 1000’den fazla mahpus aynı amaçla açlık grevi sürdürmektedir.
Bu süreçte gerek T.C. Adalet Bakanlığı nezdinde, gerekse TBMM nezdindeki temas ve girişimlerden bir sonuç elde edilememiştir. İmralı Cezaevindeki tecrit koşullarını protesto etmek amacıyla cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerinin yol açacağı sonuçlardan kaygı duymaktayız. Nitekim 17 Mart 2019 tarihinden bugüne kadar farklı cezaevlerinde bulunan dört hükümlünün tecridi protesto etmek için yaşamlarına son vermesi, bu kaygımızı artırmıştır.
Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından 28-29 Nisan 2016 tarihinde yapılan ziyaret sonucu oluşturulan rapor T.C. Hükümeti tarafından verilen izinle 28 Mart 2018 tarihinde açıklanmıştı. Bu raporda özellikle belirtilen konulardan birisi de, Abdullah Öcalan da dâhil olmak üzere İmralı’da bulunan tüm mahpusların dış dünya ile görüşme haklarındaki sınırlandırma ile ilgilidir (paragraf 14 ve 15).
Aralık 2015’te güncellenen Birleşmiş Milletler (BM) Mahpuslara Yönelik Muamelede Asgari Standart Kurallar (Nelson Mandela Kuralları) gereği, devletlerin, cezaevlerinde tutulanların kimliği ve mahkumiyetinin niteliğine bağlı olmaksızın haklarını kullanmalarını güvence altına alma yükümlükleri vardır.  Yakınları ve avukatlarıyla görüşme hakkı da bunların arasında yer alır (Asgari Standart Kurallar 58-63).
Açlık grevlerinin bir an önce sonlandırılarak insanların yaşam haklarının korunması ve İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevindeki mahkumlara yönelik tecrit sonucunu doğuran kısıtlamaların kaldırılması için acilen harekete geçmenizi talep etmekteyiz.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Yurttaşlık Derneği

ORTAK AÇIKLAMA

İnsan Hakları Savunucularına Karşı Açılan Dava 17 Aydır Devam Ediyor.  Haksız Gerekçelerle Açılan Davanın Bir An Önce Beraatle Sonuçlanmasını Sabırsızlıkla Bekliyoruz!

21 MART 2019 – ÇAĞLAYAN ADLİYESİ-İSTANBUL
Kamuoyunda Büyükada Davası olarak bilinen ve 11 hak savunucusunun yargılandığı davanın yedinci duruşması bugün 21 Mart Perşembe günü saat 9:30’da İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecektir.
17 aydır süregiden bu davanın dosyasında suçlamalarla ilgili herhangi bir somut delil bulunmamaktadır. Savcılığın iddiaları kanıtlanamamış, aksine iddiaların gerçeklikten ne denli yoksun olduğu ortaya çıkmıştır.
Temmuz 2017’de 10 hak savunucusunun İstanbul Büyükada’da katıldıkları bir çalışma toplantısından gözaltına alınmasıyla başlayan bu süreç, Türkiye’deki insan hakları hareketine yönelik ciddi baskıların simgesi haline gelmiştir. Sivil toplumu hedef alan bu süreçte insan hakları çalışmaları kısıtlandı, baskı altına alındı ve hatta suç olarak lanse edilmiştir.
11 hak savunucusuna yönelik bu haksızlığın bir an önce giderilmesini, bu davanın beraatle sonuçlanarak adaletin tesis edilmesini ve Türkiye’de insan hakları çalışmalarına ve sivil topluma yönelik baskıların son bulmasını talep ediyoruz.
Ne olmuştu?
Sekizi Türkiye’den ikisi yurt dışından 10 hak savunucusunun İstanbul Büyükada’da katıldıkları çalışma toplantısına yönelik olarak bir “gizli tanık” tarafından yapılan şikayet sonucu, 5 Temmuz 2017 tarihinde gözaltına alındıktan ve bir kısmının tutuklanmasından 4 ay sonra hazırlanan iddianame ile dava açılmıştı. Bu davaya daha önce 6 Haziran 2017 tarihinde İzmir’de gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı Avukat Taner Kılıç da dahil edilmişti.
İlk duruşması 25 Ekim 2017 tarihinde İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, yaklaşık 4 ay boyunca tutuklu kalan 8 arkadaşımız tahliye edildi. Sonraki duruşmada da arkadaşlarımız hakkındaki adli kontrol kararları da kaldırıldı. 14 aydan fazla süren tutukluluk süresinin sonunda arkadaşımız Taner Kılıç da nihayet 15 Ağustos 2018’de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
İMZALAYAN KURUMLAR
Civil Rights Defenders
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi
Hak İnisiyatifi Derneği
İnsan Hakları Derneği
İnsan Hakları Gündemi Derneği
Medya ve Hukuk Çalışmaları
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Uluslararası Af Örgütü Türkiye
Yurttaşlık Derneği

Ortak Açıklama: SİYASİ MUHALİFLERİN ÖLÜM CEZASI KALDIRILMALI VE İNFAZLAR DURDURULMALIDIR

BASINA VE KAMUOYUNA
SİYASİ MUHALİFLERİN ÖLÜM CEZASI KALDIRILMALI ve İNFAZLAR DURDURULMALIDIR!
2015 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de suikast sonucu hayatını kaybeden Mısır başsavcısının ölümünden sorumlu oldukları iddiasıyla yargılanan 9 gencin ölüm cezası infaz edildi. Haklarında farklı suçlamalarla ölüm cezası kararı verilerek, halen infazı beklenen 50 mahkumun daha olduğu bilgisi de basına yansıdı. Şubat ayında toplam 15 kişinin daha adil olmayan yargılamalar sonucu ölüm cezasına çarptırıldığı Mısır’da son 4 yılda infaz edilenlerin sayısı böylece toplam 81 kişiyi buldu.
Yargılama usullerine, verilen cezaların orantısızlıklarına ve cezalandırılanların kimliklerine bakıldığında kararların muhaliflerin susturulması ve ülkedeki otoritenin sağlanması amacıyla verildiği anlaşılmaktadır.
Ölüm cezası kendi başına bir hukuk ve insan hakları ihlalidir. Geri dönüşü olmayan bu cezanın kaldırılması gerekir. Dünyadaki uygulamalar, ölüm cezasının çoğunlukla, ötekileştirilen kesimlere ve özellikle siyasi muhaliflere bir sindirme yöntemi olarak uygulandığını göstermektedir.
Mısır’da askeri ve sivil mahkemelerde, adil ve şeffaf bir yargılama olmadan daha önce de çok sayıda siyasetçi, aktivist, aydın, hukukçu, akademisyen ve gazeteci ağır iddialarla yargılanmış ve ölüm cezası dâhil ağır cezalara çarptırılmışlardır. Basında yer aldığına göre, ölüm cezası talebi ile yargılananların sayısı binlercedir.
Mısır’da tamamen yürütmenin hâkimiyeti altındaki mahkemeler, sanıkların kendilerine isnat edilen suçları işkence altında zorla kabul ettiklerini beyan etmelerine rağmen, birer yargı kurumu olmaktan ziyade adeta bir infaz kurumu gibi davranarak önüne gelene ağır hapis cezaları ve ölüm cezası vermeyi uygun görmektedir. Bu vahim bir durumdur.
İnsanların en kutsal hakkı olan yaşam hakları, sadece siyasi amaçlar ile ellerinden alınmakta ve işkence gibi ağır ihlaller yaşanmaktadır. Görülüyor ki önlem alınmaz ve yeterli tepki gösterilmez ise benzer ağır hak ihlalleri artarak yaşanmaya devam edecektir.
İnsan Hakları Ortak Platformu üyesi kuruluşlar olarak, Mısır Hükümeti’ni uluslararası insan hakları yükümlülüklerini yerine getirerek tüm işkence iddialarına yönelik tarafsız ve bağımsız soruşturma başlatmaya, adil yargılama süreçlerinin ihlal edilmemesi için gerekli tüm önlemleri almaya ve ölüm cezasını kaldırarak tüm infazları durdurmaya çağırıyoruz. Uluslararası kamuoyunu ise net bir duruş sergileyerek Mısır hükümetinin yükümlülüklerini yerine getirmesi için ivedilikle harekete geçmeye ve yaptırımlar uygulamaya davet ediyoruz.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnsiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği,
İnsan Hakları Gündemi Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi,
Yurttaşlık Derneği