Örnek Resim

BASINA VE KAMUOYUNA

5 EYLÜL 2019
Basına ve Kamuoyuna

Herkes kişi özgürlüğü ve kişi güvenliği hakkına sahiptir. Hiç kimse keyfi olarak gözaltına alınamaz veya tutulamaz.”

2019 yılı Şubat ayında farklı günlerde Salim Zeybek, Gökhan Türkmen, Erkan Irmak, Yasin Ugan, Özgür Kaya ve Mustafa Yılmaz’ın zorla kaçırıldıkları yönünde ciddi iddialar mevcuttur. Ailelerin ve kurumların arama mücadelesi bu süreçte devam etmiştir.

Kamuoyuna yansıyan bilgilerden “28 Temmuz 2019’da akşam saatlerinde ailelerini arayan polislerin; ailelere Salim Zeybek, Erkan Irmak, Yasin Ugan ve Özgür Kaya’nın rutin GBT kontrollerinde gözaltına alındığını, şu anda Emniyet binasında olduklarını ilettiği, sabah aileler ve avukatların TEM’e giderek görüşme yapmak istediği, akşam saatlerinde ailelerden 1 kişiye 5 dakikalık görüşme izni verildiği ancak gözaltına alınan kişilerin avukatları ile görüşemediği” öğrenilmiştir. Görüşmeden sonra dört kişinin zayıfladıkları ve tedirgin bir halde olduğu bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Tüm iddialar etkili bir soruşturma yürütülerek ortaya çıkartılmalı ve sorumlu olan kişiler hakkında yasal işlemler başlatılmalıdır.

Bu kişilerle ilgili gelişmeler devam ederken, Yusuf Bilge Tunç’un da kaçırıldığı iddiası kamuoyuna yansımıştır. Halen Mustafa Yılmaz, Gökhan Türkmen ve Yusuf Bilge Tunç’un akıbetleri konusunda bir bilgi bulunmamaktadır.

insan hakları ihlali iddiası olduğunda devletlerin temel görevi etkili bir soruşturma yapmak, iddiaları araştırmak, kanıtların belgelenmesini ve yargıya ulaşmasını sağlamak, suçluları ortaya çıkartmak ve adaletin yerine getirilmesini sağlamaktır.

Devletlerin işkenceyi önleme ve soruşturma yükümlüğü, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin gözaltı giriş/çıkış, cezaevi giriş sırasında tıbbi değerlendirmelerinin yapılarak “işkence ve diğer kötü muamelelerin etkin tıbbi araştırılması ve belgelenmesi”ni gerektirmektedir.  28 Temmuz’dan itibaren resmi gözaltı süreci başlatılan kişiler hakkında yürütülecek işlemler ciddi insan hakları ihlali ve işkence iddiasının varlığı nedeniyle İstanbul Protokolü’nde tanımlanan yasal etik ve mesleki standartlara uygun olarak yürütülmek durumundadır. İstanbul Protokolü’nde, etik normlar ve uluslararası sözleşmelerde özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin ayrıma uğramaksızın, eşit, adil, insan onuruna yakışır bir biçimde sağlık hizmetine ulaşma hakkına sahip olduğu, muayenelerin kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda ve gizlilik haklarının korunarak yerine getirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ağır ve ciddi insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunda bağımsız ve kişinin kendi hekiminin de tanı ve tedavi süreçlerine katılımı sağlanmalıdır. İşkence ve kötü muamele iddiası veya kuşkusu olan tüm durumlarda fiziksel değerlendirmelerin yanı sıra ruhsal yakınmalar ayrıntılı olarak sorgulanarak ruhsal değerlendirme yapılmalıdır. Hekimin tanı ve tedavi süresince klinik kanaati doğrultusunda özgürce hareket etmesi, muayene veya tedavi için farklı bir bilgi veya deneyime ihtiyaç duyması, araştırma ve değerlendirme yönünden kendisini yetersiz hissettiği durumlarda; gerekli yetkinliğe sahip başka bir hekime danışması veya ilgili hekime yönlendirmesi sağlanmalıdır.

Şubat ayından bu yana kayıp altı kişiden Mustafa Yılmaz ve Gökhan Türkmen ile yeni kaçırıldığı iddia edilen Yusuf Bilge Tunç’un nerede ve ne durumda oldukları bilinmemektedir. Yetkililer bu kişilerin durumu hakkında etkili bir soruşturma başlatılmalı ve aileleri bilgilendirilmelidir. Belirsizlik hali ile aileler ayrıca acı çekmeye itilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti, hali hazırda “Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme”ye taraf değildir. Türkiye’nin bu sözleşmeye acilen taraf olması gerekmektedir. Bizler, insan hakları kurumları olarak Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olmasını talep ediyoruz.

Kişi özgürlüğü ve güvenliğinden yoksun bırakacak bir şekilde tehdit, baskı ve zorla kaçırma eylemi, buna maruz kalan kişileri işkence ve kötü muamele riski altında da bırakan, ciddi bir suçtur. İnsanlığın ortak kazanımları, insan hakları sözleşmeleri ve yasal düzenlemeler; yaşam hakkı başta olmak üzere insan hakları konusunda ortak birikimi yok sayan ve ihlal eden her türlü davranışın mutlak yasak kapsamında olduğunu, bu davranışlara başvurulmasının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini ve devletlerin bu tür işlemleri gerçekleştiren kişiler hakkında etkili bir soruşturma yaparak hakikati ortaya çıkartmasını benimser. Mutlak yasak kapsamında olan ve ağır insan hakları ihlali anlamına gelen bu tür uygulamaların bir daha yaşanmaması için Devletler sorumlular hakkında yasal işlemleri başlatmalı ve bu ve benzeri eylemlere asla başvurulamayacağının altını çizmeli, yasadışı olan bu uygulamalara son verilmesi için gerekli çalışmaları yürütmelidir.

Herkes kişi özgürlüğü ve kişi güvenliği hakkına sahiptir. Hiç kimse keyfi olarak gözaltına alınamaz veya tutulamaz. Hiç kimse hukukun öngördüğü sebepler ve usuller dışında özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. Avukata erişim hakkı da en temel haklardan biridir. Soruşturmanın hiçbir aşamasında avukatla görüşme hakkının kısıtlanamayacağı, ulusal ve uluslararası mevzuatta açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle aileler ve Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi tarafından görevlendirilen avukatların yukarıda adı geçen kişilerle görüşme yapması hukuki bir zorunluluktur. Konuyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Zorla Kaybedilme Çalışma Gurubu ile de temas sağlanmalı ve iş birliğinde bulunulmalıdır.

Biz insan hakları kurumları olarak hakikatin ortaya çıkartılmasını, gözaltında olan kişilerle ilgili usuli güvencelerin yerine getirilmesini, kötü muamele ve işkence iddiaları nedeniyle İstanbul Protokolü’nde tanımlanan yasal, etik ve mesleki standartlara uyulmasını ve hala kendilerinden haber alınamayan Mustafa Yılmaz, Gökhan Türkmen ve Yusuf Bilge Tunç’un da bulunmalarını ve konunun takipçisi olacağımızı buradan duyuruyoruz.

Kamuoyunun ve yetkili makamların dikkatine saygıyla sunarız.

İnsan Hakları Ortak Platformu:

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, Yurttaşlık Derneği, Uluslararası Af Örgütü-Türkiye

Birleşmiş Milletler

İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin kurduğu Birleşmiş Milletler (BM), 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan savaşların ve barışa yönelik tehditlerin tekrarını önlemek ve uluslararası barış ve güvenliği korumak iddiasındadır.

Birleşmiş Milletler (BM) İkinci Dünya Savaşını takiben uluslararası barış ve güvenliğin korunması, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve insan haklarının güvence altına alınmasını içeren yüce bir insanlık vizyonunu gerçeğe dönüştürmek amacıyla Türkiye dahil 51 ülke tarafından 24 Ekim 1945 tarihinde kuruldu. Dünyanın dört bir yanında insanların yaşamında iz bırakan çalışmaları sonucu günümüzde BM’ye üye ülkelerin sayısı 193’ye ulaştı.

BM’nin kurucu antlaşması BM Şartı adlı antlaşmadır. Bu şart, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 51 ülke tarafından 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco’da imzalanmıştır. BM Teşkilatı, BM Şartı’nda öngörüldüğü üzere, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üyesi dâhil BM’nin üye devletlerinin çoğunluğunun Şart’ın onay işlemlerini tamamlamalarıyla, 24 Ekim 1945 tarihinde resmen faaliyete geçmiştir. Bu tarihten beri, 24 Ekim her yıl BM Günü olarak kutlanmaktadır.

Birleşmiş Milletler’in ana organları Genel Kurul, Güvenlik Konseyi (BMGK), Ekonomik ve Sosyal Konsey (EKOSOK), Vesayet Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı ve BM Sekretaryası’dır.

Birleşmiş Milletler Türkiye sayfası: http://www.un.org.tr/ana-sayfa/

Uluslararası Ceza Mahkemesi Koalisyonu

Uluslararası Ceza Mahkemesi Koalisyonu’nun temelleri, 2003 yılında İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun 18-21 Eylül 2003 tarihleri arasında, Ankara’da ortaklaşa düzenledikleri ve güney ve Doğu Akdeniz ülkelerinde insan hakları mücadelesi veren sivil toplum kuruluşlarının katıldığı  “11 Eylül ve Sonrasında İnsan Hakları ve İnsancıl Hukukun Askıya Alınması Girişimi” seminerinin ardından atıldı.  Seminerin ardından hazırlanan Ankara Bildirgesinde Katılımcılar, soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarını ortadan kaldırmak ve bu suçların işlenmesini önlemek için bölgedeki ülkelerin hepsini Uluslararası Ceza Mahkemeleri Statüsünün onaylanmasını hızlandırmaya, UCM uygulama mevzuatını iç hukuklarında benimsemeye davet ettiler.Bu seminerin ardından, UCM Koalisyonu’nun oluşturulması konusunda İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve Mazlumder UCM Türkiye Koalisyonunun oluşturulması konusunda ilk adımı attılar ve İHD, TİHV, FIDH ve UCM için Uluslararası Koalisyon’un işbirliği ile Ankara’da 16-17 Haziran 2005 tarihlerinde geniş bir katılımla UCM için Türkiye Koalisyonu’nun güçlendirilmesine yönelik bir çalışma toplantısı gerçekleştirdiler. Bu toplantı, UCM için Türkiye Koalisyonunun kuruluşuna da vesile oldu. Toplantı sonunda UCM Koalisyonu’nun oluşum sürecinde yer alan örgütler 17 Haziran 2005 tarihinde yaptıkları basın açıklamasında aşağıdaki konuların altını çizdiler:

“Türkiye, mümkün olan en kısa zamanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni (UCM) kuran Roma Statüsü’ne katılmalıdır. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde 8 Ekim 2004 tarihinde yaptığı konuşmasında dile getirdiği, Türkiye’nin UCM Statüsü’ne kısa sürede taraf olacağına dair taahhüdü de hatırlatırız. UCM Ulusal Koalisyonu, UCM Statüsü’nün geliştirilmesi yönünde çabalarını sürdürecektir. Ulusal Koalisyon bu konuda sürekli çalışarak TBMM’ye Hükümette, kamuoyuna ve medyaya yönelik bir çalışma planını uygulayacaktır. Türkiye’de İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Temsilciliği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Mazlum-Der, Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden oluşan UCM Ulusal Koalisyonu’nun yeni katılımlarla genişletilmesinin gerekli olduğu saptanmıştır.”

Bu açıklamanın ardından bir strateji toplantısı yaparak kampanya programını oluşturma hedefini önüne koyan UCM Koalisyonu, bu hedefini 23-24 Eylül 2006 tarihlerinde İnsan Hakları Ortak Platformu’nun katkıları ile gerçekleştirmiştir.
UCM Koalisyonu’nun Vizyonu  Türkiye’de ve dünyada soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının işlenmemesi, etkin soruşturma ve kovuşturmanın sağlanması, cezasızlığın sona ermesi ve hukukun üstünlüğünün tam ve etkili bir biçimde sağlanması için Türkiye’nin UCM’Yİ kuran Roma Statüsü’ne  taraf olmasını sağlamaktır.
UCM Koalisyonu’nun Misyonu  UCM Koalisyonu, yasama ve yürütme organlarının Roma Statüsüne taraf olunması konusunda ikna edilmesini sağlayacak araç ve yöntemleri biraraya getirerek ulusal ve uluslararası kamuoyu baskısı oluşturmak için çalışır.
UCM Koalisyonu’nun Stratejik Hedefleri  Koalisyonun stratejik hedefi, güçlü ve yaygın bir koalisyon yapısı oluşturmak ve etkili bir kampanya yürütmektir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi Koalisyonu ile ilgili daha geniş bilgiye www.ucmk.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

İnsan Hakları Eğitimi Ağı

İnsan Hakları Eğitimi Ağı (İHEA) insan hakları eğitimi alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin ve çeşitli akademik birimlerin, Türkiye’de insan hakları eğitiminin bir insan hakkı olarak benimsenmesi, bu alanın güçlenmesi ve iyileştirilmesi amacıyla birlikte çalışması, etkinlikler ve araştırmalar yapması, işbirliğini sürekli kılması için oluşturulmuş bir sivil toplum ağıdır.

2013 yılında oluşturulan Ağ, son bir yıldır aşağıda alfabetik sıralanan şu üyelerle yola devam etmektedir:

Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA)

Çocuklar İçin Daha İyi Bir Dünya Girişimi

Eğitim Reformu Girişimi (ERG)

İnsan Hakları Derneği (İHD)

İHD İnsan Hakları Akademisi

İnsan Hakları Okulu (İHO)

İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP)

Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği

Kamer Vakfı

KAOS GL

Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA)

Mülkiyeliler Birliği İnsan Hakları Merkezi

Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi (STGM)

Tarih Vakfı

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

 

Mülteci Hakları Koordinasyonu

Mülteci Hakları Koordinasyonu (MHK), insan hakları ve mülteci hakları alanında çalışma yürüten 5 sivil toplum örgütünün mültecilerin insan hakları ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi konusunda ortak politika oluşturma ve savunuculuk yapmak üzere oluşturduğu bir sivil toplum ağıdır.

Koordinasyon mülteci, sığınmacı, göçmen ve uluslararası korunmaya ihtiyaç duyan diğer kişilerin insan haklarının ve özgürlüklerinin korunması ve yaşama geçirilmesi konusunda;

  • Ortak politika oluşturmayı

  • Uluslararası ve ulusal düzeyde resmi kurumlar, hükümetler arası kuruluşlar ve kamuoyu nezdinde savunuculuk yapmayı

  • Sivil gözetim faaliyetlerinde bulunmayı

  • Bileşen örgütlere yönelik kapasite geliştirme amaçlı faaliyetlerde bulunmayı

amaçlamaktadır.

Koordinasyon, yedi örgütün mülteci hakları alanında kendi bünyelerinde yürüttüğü çalışmalara ek olarak, kamuoyu ve karar vericiler nezdinde farkındalık oluşturmak, göç ve iltica alanındaki politika oluşturma süreçlerine insan hakları perspektifiyle müdahil olmak amaçlarına yönelik “birlikte hareket etme” iradelerinin fiili bir sonucu olarak, 15 Mart 2010 tarihinde kurulmuştur. 2018 yılında tekrar bir araya gelen koordinasyon üyeleri 5 örgüt olarak yola devam etmektedir. Bu 5 örgüt şu şekildedir:

  • İnsan Hakları Derneği (İHD)

  • İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD)

  • Kaos GL

  • Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der)

  • Yurttaşlık Derneği (YD)

Koordinasyonu oluşturan beş örgüt mülteci, sığınmacı, göçmen ve uluslararası korunmaya ihtiyaç duyan diğer kişilere yönelik devlet politikalarını ve uygulamalarını izlemek; özellikle Türkiye-AB süreci çerçevesinde devam eden yasa ve kurum oluşturma çabalarına uluslararası insan hakları normlarını esas alan katkılarda bulunmak ve Türkiye kamuoyunda göçmen ve mültecilerin sorunlarına yönelik farkındalık ve sahiplenmeyi arttırmak için birlikte hareket etmektedir.

  • Vizyon:

Türkiye’de mülteciler, sığınmacılar, göçmenler ve uluslararası korunmaya ihtiyaç duyanlar için insan hak ve özgürlüklerine dayalı, elverişli ve sürdürülebilir bir ortamın sağlanması

  • Misyon:

MHK; mülteci hakları alanında çalışan örgütler arası işbirliğini geliştirir; kamusal alanda mülteci hak ve özgürlüklerinin yaşama geçmesi için araçlar geliştirir; bu hak ve özgürlüklerin kalıcı olması için diyalog mekanizmaları geliştirir.

CEZASIZLIKLA MÜCADELEDE GÜÇBİRLİĞİ AĞI

Cezasızlıkla Mücadele Güçbirliği Ağı (CMG); geçmişte işlenen ağır insan hakları ve insanlığa karşı suçların ortaya çıkarılması konusunda çalışmalar yapan İHD, TESEV, Adalet, Hakikat ve Hafıza Merkezi, Diyarbakır Barosu, Batman Barosu, Şırnak Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Yurttaşlar Derneği, Uluslararası Af Örgütü, Human Rights Watch, Adli Tıp Uzmanları Derneği, AÜ SBF İnsan Hakları Merkezi tarafından 2013 yılında oluşturulmuştur.

CMG 2013-2016 yılları arasında konuyla ilgili mahkemelerin izlenmesi, dava takipleri, davaların kamuoyuna duyurulması, Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Şikayet Hakkı’nın etkin kullanımı için üçüncü taraf raporlarının hazırlanması, yasal değişiklikler için baskı yapılması gibi çalışmalar gerçekleştirmiştir.

Cezasızlıkla Mücadelede Güçbirliği Ağı cezasızlık alanında çalışmalar yapan insan hakları örgütleri, baroların insan hakları merkezleri ile bireysel avukatlardan oluşmaktadır.

Ağın üyeleri alfabetik sıra ile aşağıdaki gibidir:

  • Adli Tıp Uzmanları Derneği

  • Ankara Barosu– İnsan Hakları Merkezi

  • Antalya Barosu– İnsan Hakları Merkezi

  • Diyarbakır Barosu– İnsan Hakları Merkezi

  • Eşit Haklar İçin İzleme Derneği

  • FİSA Çocuk Hakları Merkezi

  • Hafıza ve Hakikat Merkezi

  • Hak İnisiyatifi Derneği

  • İnsan Hakları Derneği

  • İnsan Hakları Gündemi Derneği

  • İstanbul Barosu – İnsan Hakları Merkezi

  • İzmir Barosu – İnsan Hakları Merkezi

  • Özgürlük İçin Hukukçular Derneği

  • Türkiye İnsan Hakları Vakfı

  • Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi

  • Bireysel Avukatlar/Hukukçular


Vizyon

Cezasızlıkla Mücadelede Güçbirliği Ağı; cezasızlığın ortadan kalktığı bir Türkiye için çalışmalar yürütür.

Misyon

Cezasızlık ağı, cezasızlık konusunda çalışan örgütleri bir araya getirir; Türkiye’de cezasızlıkla ilgili gündemi takip eder, katkı sunar ve gerektiğinde görünmeyen sorun alanlarını gündemleştirir, etkili çözüm önerileri oluşturur, yaygınlaştırır. Halihazırdaki ulusal ve uluslararası insan hakları koruma mekanizmalarının amacına uygun ve etkin işleyişini sağlamak için harekete geçer, ilgili tüm öznelerin/aktörlerin harekete geçmesini sağlar. Türkiye’de cezasızlık alanında çalışan özneleri/aktörleri güçlendirir. Cezasızlıkla mücadele önünde bir engel olarak görülen toplumun ve siyasi öznelerin insan haklarına dayalı olmayan algısının dönüşümünü hedefler. Cezasızlık örüntülerini açığa çıkartacak bilgiyi üretir ve etkin politika önermelerinde bulunur.

Yargı Reformu Strateji Belgesi Türkiye’deki Yargı Sisteminin Gerçek Sorunlarına Çözümler Üretmekten Uzaktır!

http://ihop.org.tr/wp-content/uploads/2019/07/yargı-kırmızı-1-1.jpg

30 MAYIS 2019 TARİHLİ YARGI REFORMU STRATEJİ BELGESİ HAKKINDA AÇIKLAMA

Aşağıda imzası olan sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulan Cezasızlıkla Mücadelede Güçbirliği Ağı, 30 Mayıs 2019 tarihinde açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi” hakkındaki tutumunu kamuoyu ve basınla paylaşma gereği duymuştur.

30 Mayıs 2019 tarihinde açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”; yargı sisteminin sorunlarını bütünsel bir perspektifle ele almadan, sorunların birbirini doğuran, besleyen ve yeniden üreten doğasını görmezden gelerek hazırlanmıştır. Bu bağlamda ne Türkiye’de insan hakları alanındaki genel problemlere  ne de özel olarak reformun sebebi olduğu açıklanan ifade özgürlüğü ya da infaz hukuku gibi meselelere kalıcı çözüm üretmekten uzaktır.

Geçtiğimiz 30 yıl içinde yapılan çok sayıda yargı reformuna rağmen geldiğimiz noktada yargı sistemi evrensel normların kriterlerini karşılamamaktadır. Bu durumun başlıca nedeni yargı reformu belgelerinin; hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı/tarafsızlığı, yargıç güvencesinin ve insan hak/ özgürlüklerinin eksiksiz olarak güvence altına alınması perspektifi ile hazırlanmamasıdır. Son açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi” de benzer bir mantıkla yıllardır süregelen bu yapısal sorunları ve yargıda yaşanan ağır buhranı yok saymaktadır.

Öncekiler gibi bu belge de geçmişten bugüne yargının yapısal olarak en sorunlu alanları olan “hukukun üstünlüğü” ile “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı”nın sürdürülebilir tarzda ne şekilde  inşa edileceğine dair bir önerme, bir eylem planı sunmamaktadır.

Yargı kurumlarının yurttaşların hak ve özgürlükleri kamu görevlileri tarafından ihlal edildiğinde  devleti önceleyen sorunlu algısını da dikkate almamaktadır.

Bu tespitimizi destekleyen en çarpıcı örneklerden biri belgede yer alan; Türkiye’de işkenceye sıfır tolerans anlayışının benimsenmiş olduğu ve bunun sonucu olarak da “artık işkence iddiasıyla karşılaşılmadığı” ifadesidir. Oysa Türkiye’de, zaman zaman yöntemleri, uygulamadaki yoğunluğu ve yaygınlığı değişse de farklı dönemlerde, farklı siyasal muhaliflere yönelen işkence olgusu esasen hiçbir zaman sonlanmamış sadece form değiştirmiştir. İşkence olgusu OHAL dönemi ve devamında kamuoyuna da yansıyan çok sayıda kişinin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı bilgisi de işkence gördüğü açık olan insanların görüntülerinin ulusal televizyonlarda paylaşılması da hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Dahası işkencenin boyutlanarak sürdüğüne dair çok sayıda vaka neredeyse gündelik kolluk pratiği olarak insan hakları savunucularının sık sık önüne gelmektedir.

Belge, “özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşma” hedefinden söz ederken OHAL döneminde çıkarılan ve kalıcı hale getirilen KHK’lar ile katılımcı demokrasinin olmazsa olmazı olan derneklerin, televizyon, gazete, dergi gibi birçok medya organının kapatılarak yayın hayatına son verildiğinden hiç söz etmemektedir. Keza toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kamu otoriteleri tarafından belirli bazı istisnalar dışında fiilen ortadan kaldırıldığı da hepimizin bilgisi dahilinde olmasına karşın belgede bir sorun alanı olarak bile yer bulmamaktadır.

Bu bağlamda bu belgenin, anayasal hak ve özgürlüklerin kamu otoriteleri tarafından kullanılamaz derecede baskı altına alınmasını ve tahrip edilmesini bir sorun olarak görmediği açıktır.

Oysa hem yaşam hakkı ihlallerinden ifade, örgütlenme, toplanma, gösteri yapma, sendikal  özgürlükler gibi tüm anayasal hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engellere hem de yargı alanındaki sorunları üreten siyasi, sosyolojik ve ekonomik arka plana bakılması ve gerçekçi eylem planları üretilmesi gerekmektedir. Ancak strateji belgesi hazırlayanların; herkesin malumu olan hak ve özgürlüklerin kullanımına yönelik engellemeleri, mevcut kronik sorunları görünür kılmaktan ve gerçekten bir reform stratejisi oluşturmaktan uzak bir yaklaşıma sahip olduğu düşünülmektedir.

Bu şekilde, gerçeklerle bağını koparmış bir anlayışla; anlamlı, uygulanabilir, mevcut sorunların çözümüne katkı sunabilecek bir reform belgesinin hazırlanabilmesi imkansızdır.

Bu yüzden geçmiş reform girişimlerinde olduğu gibi mevcut reform belgesinin de akıbeti bellidir. Yargı sisteminde insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir değişim ancak mevcut sorunlara bakış açısında oluşacak köklü bir dönüşümle mümkündür.

Yargı Reformu Hazırlanırken Cezasızlık ve İfade Özgürlüğü Alanındaki Sorunların Birbiriyle İlintisi Kurulmamıştır.
“Cezasızlık” ve “İfade özgürlüğü” birbiriyle son derece bağlantılı iki ihlal alanıdır. İlk bakışta birbirinden bağımsızmış gibi görünen bu iki sorun alanına  yakından bakıldığında birinin diğerinin kaynağı olduğu ve aralarında zorunlu bir ilinti olduğu hemen tespit edilebilir ve bu bağlantı siyasi ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda çok daha net görülür.

“Cezasızlık” bilindiği gibi belirli türdeki insan hakları ihlallerine ilişkin bir kavramdır. Bazı insan hakları ihlallerinin gideriminin zorunlu koşulu, o ihlalin öncelikle bir ceza yaptırımına tabi tutulmasıdır. Bu nedenle özellikle ağır insan hakları ihlallerinin yarattığı hasarın giderilmesi bağlamında sorumlularının tespiti ve suçla orantılı bir şekilde cezalandırılmaları insan hakları hukukunun devletlere yüklediği bir sorumluluktur.

Devletin ve kamusal yetki kullananların ihlallerdeki sorumluluklarının tespiti için yurttaşların en geniş anlamda siyasi ifade özgürlüğünden yararlanmasının sağlanması da  yine devletin yükümlülüğüdür. Ağır insan hakları ihlallerine ilişkin eleştirilerin ve ifade açıklamalarının susturulması, bir yandan bu ihlalleri görünmez kıldığı, diğer yandan da sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını imkânsız kıldığı için cezasızlık olgusunu beslediği kesindir.

Bu nedenle, ifade özgürlüğüne ilişkin yapılacak herhangi bir müdahale ve düzenlemenin, Türkiye gibi cezasızlık sorununun yapısal olduğu bir ülkede, cezasızlık sorunundan ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Belirtmek gerekir ki bu ilişki iki taraflı işlemektedir: İfadenin susturulması cezasızlığı mümkün kıldığı gibi cezasızlık bazen de ifadenin susturulmasının bir aracı olabilir.

Örneğin; Barış için Akademisyenlerinin ağır insan hakları ihlaline ilişkin bildiriyi imzaladıkları için ceza soruşturma ve kovuşturmalarının öznesi haline gelmeleri; dondurucu bir etki yaratarak insan hakları ihlallerinin görülmesinin, tespit edilmesinin, soruşturulmasının ve cezalandırılmasının önüne geçmiştir. Öte yandan Hrant Dink ve Tahir Elçi cinayetlerinin açık bir şekilde gösterdiği gibi insan hakları savunucuları, tam da siyasi ifade özgürlüklerini kullandıkları için hedef haline gelmiş ve bu saldırılar cezasızlık politikasının sonucu olarak bugüne dek tüm boyutlarıyla aydınlatılamamıştır.

Tüm bu örneklerin gösterdiği gibi bütüncül bir ifade özgürlüğü politikasının cezasızlıkla mücadele düşüncesini merkezine alması zorunludur. Cezasızlıkla mücadelenin ilk adımı özgür bir şekilde kamu gücü tekelini kullananların kamuoyunca sorgulanmasıdır. Bunu sağlamak için keyfi, belirsiz, sınırsız ceza hükümlerinin mevzuattan ayıklanması gerekir ve bu ayıklama işlemi ceza hukukunun bir bütün olarak analiz edilmesini zorunlu kılar. Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin reform adı altında yapılan düzenlemelerin en önemli eksiği bu bütünsel yaklaşımı makro düzeyden mikro düzeye kadar benimsememiş olmalarıdır.

En iyi yasaların bile kötü uygulayıcılar elinde olumsuz sonuçlar doğurabildiği şüphesizdir. Bu nedenle, uygulayıcılara yönelik eğitimlerde de cezasızlık ve ifade özgürlüğü birbirinden bağımsız başlıklar olarak düşünülmemeli, ifade özgürlüğünün cezasızlığı önleme açısından hayati önemi dikkate alınarak yargı makamlarının özgürlük/güvenlik dengesini değerlendirirken cezasızlık sonucu doğurmayacak bir yorum/ anlayış/ uygulama pratiği yerleştirmeleri sağlanmalıdır.

Kamu gücü tekelini kullananlara karşı cezasızlık zırhı oluşturulması kabul edilemez ve bu mücadelede ifade özgürlüğünün en önemli araçlardan biri olduğu, çok istisnai durumlar dışında da sınırlandırılamayacağı olgusu insan hakları politikalarının/eğitimlerin temel ilkelerinden biri olmalıdır.

Yargı reformunu ancak bu yaklaşım sergilendikten ve yargıya egemen kılındıktan sonra konuşmaya başlayabiliriz. Oysa “Yargı Reformu Strateji Belgesi” bize o noktaya hala gelemediğimizi  göstermektedir.

Bizler cezasızlıkla mücadele alanında çalışan sivil toplum örgütleri olarak; katılımcı demokrasinin gereği olmasına karşın hukukçu örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden ve uzmanlardan görüş alınmayarak hazırlanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”nin Türkiye’deki yargı sisteminin gerçek sorunlarına çözümler üretmekten uzak olduğuna dair görüşümüzü kamuoyuyla paylaşıyoruz. Yasa yapıcıları; insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını temel alan bir yaklaşımla; kamu gücünü elinde bulundurulanların sorgulanması, belirsiz ceza hükümlerinin değiştirilmesi, uygulayıcılara yönelik eğitimler gibi gerçek çözümler üretmeye davet ediyoruz.

CEZASIZLIKLA MÜCADELEDE GÜÇ BİRLİĞİ AĞI
Diyarbakır Barosu; Eşit Haklar İçin İzleme Derneği; FİSA Çocuk Hakları Merkezi; Hakikat, Adalet ve Hafıza Merkezi, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı.

İnsan Hakları Savunucularının Korunması ve Güçlendirilmesi Çalışmaları

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARININ KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ

 

– Paylaşma Toplantıları: “Gündemimiz”

İHOP insan hakları hareketi ile tematik alanlarda çalışan örgütler arasında paylaşım sağlama, ortak kesişme noktalarını belirgin hale getirme amacıyla Gündemimiz adıyla bir dizi buluşma gerçekleştirmiştir. Bu buluşmalardan ilki 19 Nisan 2008 tarihinde “Hak Mücadelesinde Stratejik Haritalama Yöntemi Deneyim Paylaşımı” adıyla yapılmıştır. 9-10 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen ikinci buluşmada ise çocuk hakları alanında faaliyet gösteren örgütlerle insan hakları örgütlerinin çocuk komisyonları bir araya gelmiştir. 30 Mayıs 2008 tarihinde ise Ankara “Çocuklara Yönelik Şiddetle Mücadelede Haritalama Yaklaşımı” buluşması düzenlenmiştir. 27-28 Haziran 2008 tarihlerinde Engelli Hakları Sözleşmesi üzerine engelli örgütleri ve insan hakları örgütleri bir araya gelirken, çocuğa karşı ihmal ve istismar konusunda ikişer günlük iki toplantı Kasım-Aralık 2008 tarihlerinde yapılmıştır. Kadın örgütleri arasında katılım ve eşitlik konusunda paylaşımı amaçlayan buluşma ise 10-11 Ocak 2009 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir.

– İnsan Hakları Yaz Okulları

İnsan hakları savunucularını yeni bilgiler, beceriler ve uygulamalardan haberdar etmeyi, insan haklarının korunması ile ilgili mekanizmaların ve stratejilerin geliştirilmesi için farkındalık sağlamayı ve bu konuda savunucuların kapasitelerini güçlendirmeyi amaçlayan program 2007 yılında başlatılmıştır. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi ile ortaklaşa gerçekleştirilen Yaz Okullarının bir diğer önemli hedefi de akademi ile insan hakları alanında pratikte çalışanlar arasında karşılıklı bir öğrenme ve paylaşım köprüsünün kurulması ve sürdürülebilmesi olmuştur.

I. Yaz Okulu: İnsan Hakları Sertifika Programı

27 Ağustos-4 Eylül 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen ilk program “İnsan Hakları Savunucuları için Sertifika Programı” şeklinde gerçekleştirilmiştir. Programa sahada çalışan insan hakları savunucuları, akademisyenler ve uzmanlar olmak üzere 35 kişi katılmıştır.

Programda yer alan konular ve uzmanlar şöyleydi:

• İnsan Haklarının Temel Kavramları – Ali Rıza Çoban,

• Devlet ve İnsan Hakları Teşkilatlanması – Kerem Altıparmak,

• Hakların Hukuksal Güvenceleri – Onur Karahanoğulları,

• Kadınların İnsan Hakları- Aksu Bora,

• Azınlıklar ve Kimlik – Elçin Aktoprak,

• İnsan Haklarının Sınırlılıkları – Aykut Çelebi,

• Alıkonulma Yerlerinin İzlenmesi – Utku Kılınç,

• Yaşam ve Vücut Bütünlüğü – Nalan Erkem,

• Hak İhlalleriyle Mücadelede Yeni Teknikler – Şanar Yurdatapan,

• İnsan Hakları İhlallerinin İzlenmesi ve Eylem – Feray Salman,

• Raporlama Teknikleri – Osman Can,

• İnsan Haklarına Sıradan Gündelik Reddiyeler ve Cevapları – Emel Kurma,

• Medya Politikaları – Gülseren Adaklı,

• Yoksulluk ve Diğer Sosyal Hak İhlalleri – Metin Özuğurlu,

• İnsan Hakları ve Milliyetçilik – Tanıl Bora,

• Ayrımcılık – Melek Göregenli,

• İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması – Gökçen Alpkaya

• Uluslararası Dava Örnekleri – Kerem Altıparmak,

• Kamu Kurumlarıyla Müzakere Pratikleri – Levent Korkut

II. Yaz Okulu: İnsan Hakları Sertifika Programı

21-30 Ağustos 2008 tarihleri arasında gerçekleşen ikinci yaz okulunda genel insan hakları teması ele alınmıştır. Programda yer alan konu ve uzmanlar şöyleydi:

• İnsan Haklarının Felsefi Temelleri – Ayhan Yalçınkaya,

• İfade Özgürlüğü Kuramları- Kerem Altıparmak,

• Ceza Muhakemesinin Temel Kavramları- Selçuk Kozağaçlı,

• Milliyetçilik ve Din – Tanıl Bora, • Sosyal Haklar – Metin Özuğurlu- Nazik Işık,

• BM Mekanizmaları- Gökçen Alpkaya,

• Siyaset ve İnsan Hakları – Ahmet Murat Aytaç,

• Siyasi İfade Özgürlüğü – Osman Can,

• Pratik Vaka Çözümü – Nalan Erkem,

• Azınlıklar ve Kürt Sorunu – Faruk Alpkaya,

• Ulusal ve Uluslararası Düzeyde Başvuru Hazırlama – Sezgin Tanrıkulu,

• Hakların Hukuksal Güvenceleri – Onur Karahanoğulları,

• Bilgi Edinme Hakkı – Yaman Akdeniz,

• Medyada Tekelleşme ve İfade Özgürlüğü – Gülseren Adaklı,

• Türk Anayasacılığında İnsan Hakları – Murat Sevinç,

• İfade Özgürlüğünün Sınırlandırılmasında Yeni Yöntemler – Hüsnü Öndül

III. Yaz Okulu: Hakikat ve İnsan Hakları

13-18 Eylül 2010 tarihleri arasında gerçekleşen üçüncü yaz okulunun teması “Hakikat ve İnsan Hakları” oldu. Programda hakikat ve insan hakları konusu farklı disiplinlerden uzmanlar ve insan hakları savunucuları ile ele alınmıştır. Programda yer alan konular ve uzmanlar şöyleydi:

• Hakikat Kavramı Üzerine Siyaset Felsefesi İçerisinden Bir Tartışma – Ahmet Murat Aytaç,

• Ulus, Halk, Siyasal Birlik. Hakikatin Siyasal Kuruluşu – Tanıl Bora,

• Geçmişle Hesaplaşma Havramı Üzerine – Mithat Sancar,

• Türkiye Toplumunu Bir Arada Tutan Nedir?’ Sorusuna Dair… – Alev Özkazanç,

• Tarihimiz Bakımından Hakikat Sorununun Ele Alınması – Elif Akşit,

• Hak, Hukuk, Hakikat. Gerçeği Bilme Hakkından, Hukukun Ötesine… – Kerem Altıparmak-Ozan Erözden,

• Travma, Yas Tutma, Yüzleşme. Bireysel ve Kolektif Bağlamlar – Cem Kaptanoğlu- Murat Paker,

• Darbe, Adalet ve Hakikat – Selçuk Kozağaçlı,

• Kürt Sorunu, Adalet ve Hakikat – Sezgin Tanrıkulu

IV. Yaz Okulu : Cezasızlık ve İnsan Hakları

3-7 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen dördüncü yaz okulunun teması insan hakları alanında önemli bir sorun alanı olan “Cezasızlık” oldu. Yaz okulu programında “geçmişte yaşanan hak ihlallerinde cezasızlık” ile “devam eden cezasızlık” şeklinde iki temel konu etrafında, uzmanlar ve alanda çalışanların deneyimleri ve bilgileri paylaşıldı. Programda yer alan seminer konuları ve uzmanlar şöyleydi:

• Cezasızlıkla Mücadele ve Savunuculuk, Ahmet Murat Aytaç

• Cezasızlık ve Siyaset, Özkan Ağtaş

• Cezasızlık Kavramı (Genel Çerçeve) ve Ağır İnsan Hakları İhlallerine Yol Açan Soruşturma ve Kovuşturma Sorunları, Öznur Sevdiren

• AİHM İçtihadında 3. Madde Bağlamında Cezasızlık, Serkan Cengiz

• Ağır İnsan Hakları İhlallerinde Giderim Yolları, Kerem Altıparmak

• İstanbul Sözleşmesi ve Kadına Yönelik Şiddet, Gökçeçiçek Ayata

• Cinsel Şiddet ve Cezasızlık, Candan Dumrul- Huriye Karabacak

• AİHM ve Kadına Yönelik Şiddet, Nisan Kuyucu

• Zamanaşımı ve Cezasızlık, Kerem Altıparmak

V. Yaz Okulu: Protesto Hakkı

2-6 Eylül 2015 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen beşinci yaz okulunun teması “Protesto Hakkı” idi. Yoğun bir başvurunun gerçekleştiği programa insan hakları aktivisti ve avukatlardan oluşan 55 kişi katılmıştır. Programda yer alan seminer konuları ve uzmanlar şöyleydi:

• Protesto Hakkı: Kavram ve Sorunlar – Yrd. Doç. Dr. Ahmet Murat Aytaç,

• Panel: Gezi ve Kobane Sonrasında Türkiye’de Protestoyu Yeniden Düşünmek – Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Prof. Dr. Nilgün Toker, Tanıl Bora,

• Seminer: Yeni Toplumsal Hareketler ve Direnişi Yeniden Düşünmek – Dr. Zafer Yılmaz,

Atölye Çalışması: Protesto Videoları: İzleyelim, Tasarlayalım ve Çekelim! – Prof.Dr Mine Gencel Bek,

• Protesto Hakkının Ulusal Hukuk ve Diğer Yargı Alanlarında Korunması/Uygulama Örnekleri – Doç.Dr.Glenn Noel Robinson,

• Vicdani Ret ve Sivil İtaatsizlik – Dr. Özgür Heval Çınar,

• Hakikati Bilme Hakkı – Dr. Richard Carver,

• Cumartesi Anneleri Deneyimi – Leman Yurtsever-Hanım Tosun,

• İşkenceye Karşı Mücadele: İstanbul Protokolü – Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı,

• Sosyal Medya ve Protesto Hakkının Kullanılması – Prof. Dr. Yaman Akdeniz,

• Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü Hakkının Kullanımı Bağlamında AİHM Kararlarının Uygulanması – Doç.Dr. Başak Çalı,

• Yaşam Alanlarına Yönelik Müdahalelere Karşı Protesto Örnekleri/Doğu Karadeniz HES Karşıtı Mücadele – Cemil Aksu,

• Protesto Hakkı: Hukuki Bir Tanımlama – Yrd.Doç.Dr. Kerem Altıparmak,

• Protesto & Gösteri, İfade ve Eylem – Emel Kurma

– İnsan Hakları Eğitimi Ortak Çalışma Ağı

İnsan Hakları Eğitimi Ortak Çalışma Ağı (İHEA) insan hakları eğitimi konusunda paylaşım ve güç birliğini hedefleyen sivil toplum örgütleri ile üniversitelerin insan hakları merkezlerinden oluşmaktadır. Eylül 2013’te İnsan Hakları Ortak Platformu’nun kolaylaştırıcılığıyla oluşturulan çalışma ağı; insanın değerine ve onuruna saygıyı esas alan toplumsal değişim ve dönüşümde insan hakları eğitiminin önemini kabul etmiştir. Bu temelde oluşturulan ağda İHOP üyesi örgütlerin dışında kadın, çocuk, LGBT, mülteci gibi tematik alanlarda çalışan sivil toplum örgütleri de yer almıştır.

– İnsan Hakları Online Kütüphanesi

İHOP insan hakları hareketine çeşitli bilgi kaynakları sunarak güçlenmesine katkıda bulunmak amacıyla kolay erişilebilir, digital bir kütüphane oluşturmuştur. İki bölümden oluşan kütüphanenin birinci bölümümde ulusal ve uluslararası mekanizmalardan ve sivil toplum örgütlerinden gelen yayınlar, kararlar, sözleşmeler, raporlar ve diğer basılı materyaller yer almaktadır. Kütüphanenin ikinci bölümünde ise Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu, TBMM Dilekçe Komisyonu ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu gibi ulusal insan hakları mekanizmalarına başvuru aşamalarıyla ilgili bilgiler bulunuyor.

– İnsan Hakları Ortak Platformu Sosyal Medya Eğitimi

İHOP sivil toplum örgütlerinin sosyal medya araçlarını etkili şekilde kullanma becerilerini artırmak amacıyla 19 Eylül 2014 tarihinde Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin uzman desteği ile Sosyal Medya Eğitimi gerçekleştirmiştir. Bir gün süren bu eğitimde Twitter, Facebook gibi platformların yanı sıra içerik üretiminde kullanılabilecek araçlar tanıtılmış, sivil toplum örgütlerinin etkili bir sosyal medya iletişimi gerçekleştirebilmelerinin yöntemleri üzerinde durulmuştur.

Mülteci Hakları

MÜLTECİ HAKLARI

İnsan Hakları Ortak Platformu mülteci hakları alanında, üyesi olan ve bu konuda çalışma yürüten örgütlerden oluşan Mülteci Hakları Koalisyonunu destekleyerek, bu konuda insan hakları hareketinin güçlendirilmesini hedeflemektedir.

– Mülteci Hakları Koordinasyonu (MHK)

İHOP kurucu örgütlerinin çalışma alanlarından birisi de mülteci haklarıdır. Örgütlerin talebiyle 2006 yılında İHOP sekretaryasının sağladığı destekle bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu çalışma grubu İHOP üye örgütlerinin dışında mülteci haklarını savunan diğer sivil toplum kuruluşlarıyla temasageçmiş ve mülteci haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda bağımsız bir ağ oluşturma yolunda adım atmışlardır. İHD, UAÖ Türkiye Şubesi, (Helsinki) Yurttaşlar Derneği, Mazlumder, İnsan Hakları Gündemi Derneği ve Mülteci-Der tarafından çalışma ilkeleri belirlenen Mülteci Hakları Koordinasyonu’nun bağımsız bir ağ olarak kuruluşu 2010 yılında tamamlanmıştır. İlerleyen zaman diliminde KAOS-GL Derneği de koordinasyona katılmıştır. Türkiye’de göç ve iltica alanını düzenleyen reform sürecini yakından izleyen Mülteci Hakları Koordinasyonu, 2013 yılında kabul edilen “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” çalışmalarına etkin olarak katılmış, kanununun insan hak ve özgürlükler bakımından iyileştirilmesine katkıda bulunmuştur. Koordinasyonun farkındalık yaratma, kamuoyu oluşturma, insan hakları savunucularının ve avukatların mülteci haklarını savunma konusunda bilgi ve becerilerini artırma çalışmalarını desteklemek ve sürdürülebilirliklerini sağlayacak olanakları geliştirmek İHOP’un temel amaçlarından biridir.

İfade Özgürlüğü Çalışmaları

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

 

– Düşünce Özgürlüğü Kampanyası

İnsan Hakları Ortak Platformu tarafından 30 Ekim-31 Aralık 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilen Düşünce Özgürlüğü Kampanyası yasama ve yürütme organlarının ifade özgürlüğü üzerindeki yasal kısıtlamaları ortadan kaldıracak bir reform programı oluşturmak üzere harekete geçmesini hedeflemiştir. Kampanya öncelikli olarak TCK’nin 301. maddesinin değiştirilmesine odaklanmış bu konuda yasama ve yürütme organı üzerinde kamuoyu baskısı yaratmaya çalışmıştır. Bu çerçevede ulusal ve yerel düzeyde imza kampanyaları, çalıştay ve konferanslar düzenlemiş video filmler, billboard afiş gibi pek çok görsel malzeme üretilmiştir.

– İfade Özgürlüğü: İlkeler ve Türkiye Uluslararası Konferansı

İHOP, insan hakları ve demokrasi savunucularının Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin karşılaştıkları zorlukları tartışmak üzere 30 Kasım – 2 Aralık 2006 tarihinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi’nin desteğiyle uluslararası bir konferans düzenlemiştir. Ankara’da gerçekleşen konferansa Türkiye’den çok sayıda insan hakları savunucusu, uzman ve akademisyenin yanı sıra Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Medya Özgürlüğü Birimi’nden Arnaud Amouroux, Galway Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Laurent Pech, Danimarka İnsan Hakları Enstitüsü’nden Christoffer Badse, Article 19’dan Sophie Redmond gibi uluslararası uzmanlar da katılmıştır. Konferansta sunulan bildiriler, İletişim Yayınları ortaklığında kitap haline getirilmiştir.

Rapor: Türkiye’de İfade Özgürlüğü: Mevzuat ve Yargı Gözlem Raporu

Yasamanın ve yargının ifade özgürlüğüne ilişkin yaklaşımının ne olduğunun tespit edilmesini sağlamak, yargı pratiklerini AİHM içtihatlarına göre analiz ederek öneriler geliştirmek amacıyla “Türkiye’de İfade Özgürlüğü: Mevzuat ve Yargı Gözlem Raporu” hazırlanmıştır. Av. Hüsnü Öndül tarafından hazırlanan raporda pek çok yargı kararı AİHM içtihatları temelinde incelenmiştir. Rapor İHOP yayınları arasından yer almaktadır.

– Kitap: İnternet: Girilmesi Tehlikeli ve Yasaktır Türkiye’de İnternet İçerik Düzenlemesi ve Sansüre İlişkin Eleştirel Bir Değerlendirme

Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak tarafından hazırlanan “İnternet: Girilmesi Tehlikeli ve Yasaktır/Türkiye’de İnternet İçerik Düzenlemesi ve Sansüre İlişkin Eleştirel Bir Değerlendirme” başlıklı kitap Türkiye’de İnternet’teki içeriğin yasal düzenlenmesi ve sansür konularında durum değerlendirilmesini içermektedir. Çalışmada, İnternet’teki içeriğin yasal düzenlenmesi konusundaki diğer girişimlerin yanı sıra “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” ve onunla ilintili düzenlemeleri eleştirel açıdan ele alınmaktadır.

– Araştırma: Terörle Mücadele Kıskacında İfade Özgürlüğü Araştırması

2018 yılı Ekim ayında yayımlanacak olan araştırma, Türkiye’de terörle ilgili mevzuatın belirsizliği nedeniyle, ceza mevzuatında çeşitli şekillerde dağılmış hükümlerin, ülkedeki siyasi duruma bağlı olarak keyfi uygulanması yoluyla ifade ve örgütlenme özgürlüğünün sistematik ihlal edilişini göstermeyi ve buna ilişkin öneriler geliştirmeyi hedeflemektedir.