3 Mart 2011 günü evleri ve büroları basılarak gözaltına alınan gazetecilerden Nedim Şener ve Ahmet Şık 6 Mart 2011 günü sabaha karşı İstanbul Özel Yetkili ve Görevli Ağır Ceza Mahkemesi Hakimliği’nce tutuklandı. Yazar ve akademisyen Prof. Yalçın Küçük ve dört arkadaşı da bu sabaha karşı tutuklandı.
Siyasal iktidarın yargı yolu ile baskı uygulaması özel yargılama sistemi ile yürütülüyor. Türkiye 2004 yılında Anayasasını değiştirerek devlet güvenlik mahkemelerini sona erdirmişti. O dönem Anayasa değişiklik teklifinin gerekçesine bakıldığında Avrupa Birliği uygulamalarına paralellik sağlamak nedeniyle DGM’lerin kaldırılması gerektiği belirtilmişti. Ancak AKP iktidarı hukuka karşı hile yaparak düzenlemenin hemen hemen aynısını CMK 250, 251, 252. maddelerine yerleştirerek DGM’leri devam ettirdi. Sadece ismini özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemesi ve savcılıkları olarak değiştirdi.
Siyasal iktidar Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sorununun çözümünde hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanmasının gerekli olduğuna inanmıyor. Şayet inansa idi, böylesi bir özel yargılama sisteminin devamından yana olmazdı. Bu iktidar da, 12 Eylül anayasasının antidemokratik karakterini çabuk benimsedi.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü en temel özgürlük alanıdır. Ceza mevzuatımızda bir bütün olarak (TCK, CMK, TMY, gibi…) ifade özgürlüğü sınırlandırılmıştır ve cezalandırılmaktadır. Şiddete başvuran ya da başvurmayan ayrımı yapılmadan resmi devlet ideolojisine ve siyasal iktidara aykırı söz ve davranışta bulunan herkes sistemin yargı baskısı ile karşı karşıya gelmektedir. Bir ülkede demokrasi ve insan hakları alanında ilerleme olup olmadığı o ülkenin adliye ve cezaevi uygulamalarına bakılarak anlaşılır. Türkiye’deki adliyelerde her gün insanlar tutuklanmakta, masumiyet karinesi ihlal edilmekte, çağdaş ceza muhakemesi kuralları işletilmemekte, kısacası adil yargılanma hakkına aykırı uygulamalar yapılmaktadır. Ocak 2011 sonu itibariyle Türkiye cezaevlerinde 122.404 insan bulunmaktadır. Bunların %45’i tutukludur. Cezaevlerinde haksız yere tutulan insanların da başta sağlık olmak üzere çok sayıda sorunları bulunmaktadır. Adliye ve cezaevi uygulamaları Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanında evrensel değerlerin çok gerisinde kaldığını göstermektedir.
İfade özgürlüğünün en önemli göstergelerinden birisi basın özgürlüğüdür. Gazeteci örgütlerinin açıklamalarına göre; 61 gazetecinin tutuklu olduğu, gazetecilere yönelik devam eden binlerce soruşturma ve binlerce davanın olduğu bir ülkede basın özgürlüğünden söz edilemez. Haber kaynakları ve siyasal iktidarı eleştiren yayınlar yapmaları nedeniyle gazetecilerin yasa dışılıkla suçlanması çağdışı bir zihniyetin ürünüdür. Ergenekon soruşturmaları ve davalarına baktığımızda hala Fırat’ın doğusunda işlenen insanlığa karşı suçlar soruşturulup, kovuşturulmadı. Suçluların büyük bir kısmının aramızda dolaştığı bir gerçektir. Peki Savcılar ne yapıyor? Şimdilik gazetecilerle ilgileniyor! Darbe teşebbüsleri yargılanıyor. Darbe yapanlar ise yargılanmıyor. Bütün bu pratikler özel yargılama sisteminin siyasal iktidar ile olan bağını gösteriyor.
Gazetecilerin tutuklu yargılanmasını kınıyoruz. Herkesin olduğu gibi gazetecilerin de tutuksuz yargılanma hakları vardır. Tutuklama ile gazetecilere ve topluma susun, görmeyin ve eleştirmeyin mesajı verilmek istenmektedir. Siyasal iktidarın bu sindirme ve korku politikasını da kınıyoruz.
Hukukun üstünlüğü herkes için gereklidir. Hukukun üstünlüğü için Özel Yargılama Sistemine ve bunun uygulayıcısı olan Özel yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemelerine ve Savcılıklarına son verilmelidir.
İnsan Hakları Derneği