Bir insan, bir evlat, kardeş, eş ve babaydı. Mesleği avukatlıktı ve Diyarbakır Barosu’nun Başkanı’ydı. İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları Gündemi Derneği’nin üyesiydi.
Tahir Elçi, insan haklarını korumak ve geliştirmek için çalışan bir insandı. İnsan haklarını savunma hakkı bir insan hakkıydı ve Tahir Elçi tam da bu hakkı savunduğu anda katledildi.
28 Kasım 2015 Cumartesi günü, Dört Ayaklı Minare’nin önünde, elinde “insanlığın mirasıyım, mirasına sahip çık” dövizi taşıyarak katledilmeden bir kaç dakika önce şöyle demişti:
“İnsanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun. Tarihimize değerlerimize sahip çıkalım”
Tahir Elçi, bir dayanışma hakkı olan insanlığın ortak mirasının savunusunu yapıyordu. Açıkça, silahlı çatışmalarda zarar gören dört ayaklı minareyi korumak istiyordu. Koruduğu insanlık değerleriydi. İnsancıl hukuk da tarihi ve kültürel değerlere saldırıyı yasaklıyordu. Elçi aynı zamanda kentli haklarına sahip çıkıyordu. Sözlerini bir çağrı ile bitiriyordu: “Tarihimize değerlerimize sahip çıkalım.”
İnsan hakları savunucularının kriminalize edilmemesi, BM İnsan Haklarını Savunma Hakkının Korunması başlıklı 29 numaralı Bilgi Belgesi’nde yer almaktadır.BM Genel sekreteri Özel Temsilcisi Hina Jilani’nin 2004 yılındaki Türkiye ziyaretinin ardından hazırladığı Ocak 2005 tarihli Raporlarda da insan hakları savunucularının korunmasına dair tespitler ve öneriler yer almaktaydı. Özel Temsilci medyanın rolüne özel dikkat çekmekteydi.
Tahir Elçi, cezasızlığa karşı mücadele eden bir insan hakları savunucusu ve yetkin bir hukukçuydu. Gözaltında kaybedilenlerin, faili meçhul siyasal cinayetlerde yaşamını yitirenlerin, zorla yerinden edilenlerin, yargısız infazlar kurbanlarının haklarını arıyordu. Bunun için işkence gördü. Hayatının hiçbir döneminde şiddeti savunmadı, hep barışı savundu.
Şimdi soruşturma ve kovuşturma makamlarına düşen, etkili bir şekilde bu cinayeti soruşturmak, faillerini aramak, bulmak ve adil bir şekilde kovuşturma ve yargılama işlemlerini sürdürmek olmalıdır. Soruşturma ve kovuşturma makamlarının ve siyasi iradenin Türkiye’de yerleşik cezasızlık politikası ve uygulamasını terketmesini istiyoruz.
Türkiye halkı büyük bir barış yanlısı evladını kaybetmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi güçlü bir sesini yitirmiştir. Öncelikle ailesi, yakınları ve Diyarbakır Barosu olmak üzere tüm Türkiye ve insanlık toplumuna, özel olarak da tüm dünyadaki insan hakları savunucularına başsağlığı dileriz.