Hukukun üstünlüğünü kabul etmiş demokratik bir devlette, sorunların demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi esastır. Kesin zorunluluk nedeniyle silahlı güç kullanılması halinde de, hukuk sınırları içerisinde hareket edilmesi, uygulamaların başta yargı organları olmak üzere, basının ve sivil toplum örgütlerinin denetimini engellenmeyecek şekilde açıklıkla yürütülmesi gerekir.
Hukukun üstünlüğünü kabul etmiş demokratik bir devlette, sorunların demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi esastır. Kesin zorunluluk nedeniyle silahlı güç kullanılması halinde de, hukuk sınırları içerisinde hareket edilmesi, uygulamaların başta yargı organları olmak üzere, basının ve sivil toplum örgütlerinin denetimini engellenmeyecek şekilde açıklıkla yürütülmesi gerekir. Hepinizin bildiği gibi ülkenin doğu ve güneydoğusunda sürdürülen operasyonlar ve alınan güvenlik önlemleri, tümüyle gözden ve denetimden uzak bir şekilde yürütülmektedir. Bölgede ne basının ve ne de sivil toplum örgütlerinin olayları izleme olanağı bulunmamaktadır. Bölgedeki koşullar kişi hak ve özgürlükleri ile hukukun güvencesi olan yargının etkin ve tarafsız bir şekilde görev yapmasına da elverişli değildir.
Yargının kanıtlara ulaşmasının ve bu kanıtların korunmasının bölgedeki güvenlik birimleri aracılığı ile mümkün olduğu dikkate alınırsa, bu güçlerin karıştığı olaylarla ilgili soruşturma ve davaların beklenen sonucu vermemesi şaşırtıcı değildir. Nitekim özellikle bölgedeki olaylarla ilgili etkin soruşturma ve başvuru yollarının bulunmayışı nedeniyle AİHM Türkiye hakkında çok sayıda mahkumiyet kararı vermiştir. 1996 da Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazası ile ortaya çıkan yasadışı örgütlenmeler ve kirli ilişkilerle ilgili olarak yürütülen soruşturma ve davalardan aradan 10 yıl geçmesine rağmen somut bir sonuç alınamamış olması da, bu tür olayların etkin soruşturulamadığının en belirgin bir örneğidir. 10 Kasım 2005 günü Þemdinli’de meydana gelen olaylar, bütün aksi söylemlere rağmen devlet birimleri içerisindeki yasadışı faaliyet ve örgütlenmelerin önünün alınamadığını ortaya koymuştur. Halkın çabası ile yakalanan ve güvenlik güçlerine teslim edilen kişinin kimliğinin halen açıklanmamış olması, aynı eylemin sorumlusu olan diğer 2 kişinin kaçmasına fırsat verilip, halen yakalanamamış olması, durumu daha da vahim kılmaktadır. Suç faillerinin yakalanmasında ve soruşturulmasında gösterilen bu zafiyete karşın, tepkilerini demokratik bir tarzda ve silahsız olarak gösteren halkın üzerine hedef gözetilerek ateş edilip bir kişinin öldürülmesi, C.Savcısı’nın keşif yapmasının ateş açılarak engellenmek istenmesi, bölgede hukukun tümüyle bir kenara itildiğini ve hukuk devleti ilkesinin işlemediği açıkça ortaya koymuştur. Olayın duyulması ile birlikte derhal İHOP üyesi İHD ve Mazlum-Der öncülüğünde Çağdaş Hukukçular Derneği, İnsan-Der, Hakkari Esnaf ve Sanatkarlar Odası, Hakkari Memur-Sen, KESK Hakkari Şubeler Platformu ve Hakkari Övder temsilcilerinden oluşturulan bir heyet Þemdinli’de incelemeler yapmış ve bir rapor düzenlemiştir. Bu rapor kamuoyuna yansıyan bilgileri tümüyle doğrulamaktadır. Sizlere dağıtılacak olan bu rapor incelendiğinde, heyetin bütün çabalarına rağmen resmi makamlarla görüşülemediği görülecektir. Ancak rapor görgü tanıklarının beyanlarına ve yerinde yapılan incelemelere dayanması bakımından önemlidir.
Olay sonrasında özellikle Sayın Başbakan’ın olayın etkin bir şekilde soruşturulacağına ve kim olursa olsun sorumluların kesinlikle cezalandırılacağına dair verdiği sözleri olumlu karşılıyor ve ümit verici buluyoruz. Ancak; 1) Olayın özelliği ve bundan önceki benzer olayların akibeti göz önünde bulundurulduğunda bu sözlerin yeterli olmadığı açıktır. Her şeyden önce, etkin ve sağlıklı bir soruşturma yapılabilmesi için Þemdinli başta olmak üzere, Hakkari İlindeki Vali, Kaymakam gibi idari amirler ile sivil ve askeri güvenlik yetkililerinin derhal görevden uzaklaştırılması zorunludur. Aksi takdirde kanıtlara ulaşılması mümkün olmadığı gibi, kanıtların karartılmasının da önüne geçilemez. 2) Olayı soruşturma görevi birkaç savcıdan oluşturulacak bir “Savcılar Kurulu”na verilmelidir. Savcıların emrine, bölgede görev yapmayan ve soruşturma konularında uzman bir güvenlik ekibi verilmelidir. 3) Soruşturma Makamlarının askeri mekanlar ve asker kişiler dahil her yerde inceleme ve herkesi sorgulayabilme olanağı tanınmalı, soruşturma kanıtları ileride zanlı ya da sanık olabilecek kişilerden talep edilmesinin önüne geçilmelidir. 4) Soruşturmanın aşamaları konusunda kesin gizlilik gerektiren durumlar haricinde, periyoduk olarak kamuoyuna bilgi verilmeli, kamuoyu etkin, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yürütüldüğü konusunda inandırılmalıdır. 5) Yargısal soruşturma yanında, yasama ve idari denetim mekanizmaları oluşturulmalı, yasa dışı yapılanmaların uzantıları ve devlet birimleri üzerinde etkileri çok yönlü olarak araştırılmalıdır. Bu bağlamda, TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulmalıdır. İdari yönden de, 2 Mülkiye Müfettişi tarafından yapılacak bir soruşturmanın olayın bütün boyutları ile ortaya çıkarılmasına yetmeyeceği bilinci ile; ilgili bakanlıkların en üst düzey yetkililerinin içinde olduğu daha geniş ve daha donanımlı, olağanüstü yetkilere sahip bir soruşturma kurulu oluşturulmalıdır. Askeri yönden de etkili bir idari soruşturma yapılmalıdır. Bu kurulların çalışmaları ile ilgili olarak kamuoyuna periyodik olarak bilgi verilmelidir. 6) İnsan Hakları Kuruluşlarının ve diğer sivil toplum örgütlerinin bölgede çalışma yapmaları her düzeyde kolaylaştırılmalı, hazırlayacakları rapor ve önerileri önemsenerek, değerlendirilmelidir. 7) Başbakan ya da görevlendireceği bir Yardımcısı bölgeye giderek, halka etkin soruşturma konusunda güvence vermeli, Onların duygu ve tepkilerinin dikkate alınacağı konusunda açıklamalarda bulunulmalıdır. 8) Þemdinli’de meydana gelen olaylar nedeniyle halkın göstereceği demokratik tepkilere ve gösterilere karşı kesinlikle güç kullanılmamalı, bölgede alışkanlık haline gelen silahla ve kimyasal gazlarla karşılık verme, şiddet kullanma uygulamalarından kesin bir şekilde vazgeçilmelidir. Daha da çoğaltılabilecek olan bu öneri ve taleplerimizin başta TBMM ve Hükümet olmak üzere tüm devlet kurumları tarafından dikkate alınacağını ümit ediyor ve bekliyoruz. İHOP’u oluşturan 5 kuruluş olarak, bu olayın takipçisi olacağımızı, yakın bir tarihte tüm kuruluş başkanlarından oluşan bir heyetin bölgedek
i gelişmeleri yerinde inceleyeceğini ifade etmek istiyoruz. Ayrıca bu olaylarla ilgili olarak, “İnsan Haklarından Sorumlu Bakan” olması dolayısıyla Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdullah GÜL’den görüşme talebinde bulunduk. Bu talebimizin en kısa zamanda kabul edileceğini ve görüşlerimizi Sayın Başbakan Yardımcısı’na doğrudan iletme imkanı bulacağımızı ümit ediyoruz. Son olarak, bölge halkına da seslenmek istiyoruz. Halkımız tepkilerini sağduyulu bir şekilde, demokratik yollarla ve kesinlikle şiddete başvurmaksızın dile getirmelidir. Nereden gelirse gelsin tahrik ve provokasyonlardan uzak durulmalıdır. Hepimize düşen görev, bundan sonraki süreci ve yapılacakları dikkatle izlemek ve takipçisi olmaktır. Duyarlılıklarımızı ve tepkilerimizi ülke çapında ve sağduyulu olarak dile getireceğiz ve bir kez daha olayların üstünün örtülmesine seyirci kalmayacağız.
İnsan Hakları Derneği
MAZLUMDER
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Helsinki Yurttaşlar Derneği
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi