F Tipi Cezaevlerindeki Tecrit Koşulları

2000 yılında hücre tipi esas alınarak kurulan 11 adet F-tipi cezaevi kullanıma açılmış ve bu cezaevlerine karşı Ekim 2000 tarihinden itibaren başlayan 1000 civarında mahpusun da katıldığı protesto gösterileri ve açlık grevleri 19 Aralık 2000 tarihinde tutuklu ve yükümlülerin F tipi cezaevlerine nakli sırasında kanlı operasyon sonucunda bastırılmış, bu sırada 30 mahpus ile iki güvenlik görevlisi hayatını kaybetmişti. Bu olaylardan sonra gerek uluslararası, gerekse Türkiye’den insan hakları ve diğer sivil toplum örgütleri transfer şekli ve can kayıpları ile ilgili kınayıcı ve insan hakları ihlallerine dikkat çeken açıklamalar yapmışlardı.

2000 yılında hücre tipi esas alınarak kurulan 11 adet F-tipi cezaevi kullanıma açılmış ve bu cezaevlerine karşı Ekim 2000 tarihinden itibaren başlayan 1000 civarında mahpusun da katıldığı protesto gösterileri ve açlık grevleri 19 Aralık 2000 tarihinde tutuklu ve yükümlülerin F tipi cezaevlerine nakli sırasında kanlı operasyon sonucunda bastırılmış, bu sırada 30 mahpus ile iki güvenlik görevlisi hayatını kaybetmişti. Bu olaylardan sonra gerek uluslararası, gerekse Türkiye’den insan hakları ve diğer sivil toplum örgütleri transfer şekli ve can kayıpları ile ilgili kınayıcı ve insan hakları ihlallerine dikkat çeken açıklamalar yapmışlardı.

Geçen altı yıl içinde, F tipi cezaevlerinde tecrit koşulları çok sayıda sivil toplum örgütü tarafından gündeme taşınmış ve devlet yetkilileri uyarılmıştır. Mahpusların küçük gruplar halinde ya da tek başlarına uzun süre izole edilmelerinin ve sosyalleşmelerinin engellenmesinin bireylerin fiziksel ve ruhsal bütünlükleri üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı ve bu uygulamanın kendi başına zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı bir muamele olması nedeniyle işkence olarak nitelendirileceği tüm insan hakları kuruluşları tarafından çeşitli defalar kamuoyuna duyurulmuştur.

Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi ile İşkence ve diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ve Aşağılayıcı Muamele ve Cezalara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi işkenceyi yasaklamakta ve devletler işkenceyi önleme yükümlülüğü altına girmektedir. Türkiye ayrıca, İşkence, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Ceza ya da Muamelenin Önlenmesi Sözleşmesi’ne taraftır ve bu Sözleşme ile oluşturulmuş İşkenceyi Önleme Komitesi’nin cezaevlerini izlemesine izin vermekte ve izleme sonucu oluşturacağı tavsiye raporlarını kabul etmektedir.

İşkenceyi Önleme Komitesi 2000 yılından beri Türkiye ile ilgili raporlarında mahpusların sosyalleşmeleri konusunu vurgulamıştır. Komite’nin 7 Aralık 2000, 8 Kasım 2001, 19 Mart 2002, 8 Aralık 2005 ve 8 Eylül 2006 tarihli raporlarında konu ile ilgili ayrıntılı gözlemlere yer verilmiştir. Komite son raporunda F tipi cezaevlerinde hücre dışı aktivitelerin son derece yetersiz olduğunu vurgulamıştır. F tipi cezaevlerinin küçük grup tecriti sorununu çözmede başarılı olmadığına işaret edilen raporda, 10 mahpusun haftalık 5 saat görüşme yapmalarına izin veren yetersiz idari düzenlemenin dahi F tipi cezaevlerinde uygulanmadığı, dokuz kişilik gruplara birer saatlik dönemler ile ayda 5-6 saat görüşme zamanı tanındığı, cezaevi yöneticilerinin tepkisel olmayan pozitif ve yapıcı çözümler geliştirmede başarısız oldukları, Adana F tipi cezaevi ile Tekirdağ 1 ve 2 numaralı F tipi cezaevlerinde yapılan gözlemler temelinde belirlenmiştir. Komite F tipi cezaevlerindeki sosyalleşme zamanının artırılması için acil önlemlerin alınması tavsiyesinde bulunmuştur.

Adalet Bakanlığı’nın F tipi cezaevlerinde 6 yıldır tartışılan tecrit koşulları konusunda sivil toplum örgütlerinin ve İşkenceyi Önleme Komitesi’nin görüşlerini dikkate almadan hareket etmesi, özellikle son dönemlerde Bakan başta olmak üzere Bakanlık yetkililerinin konu ile ilgili tüm görüşme ve diyalog oluşturma çabalarına olumsuz yanıt vermeleri mahpusların yeterli sosyalleşmelerinin sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılmayacağı ve sivil ya da resmi makamların tavsiyelerinin dikkate alınmayacağı kuşkusunu doğurmaktadır.
İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) üyesi örgütler olarak, devlet yetkililerinin yakın zamanda girişimde bulunmaması halinde doğabilecek insani ve sosyal sonuçlardan endişe duymaktayız. Avukat Behiç Aşçı, tutuklu Sevgi Saymaz ve mahpus annesi Gülcan Gözoğlu tarafından sürdürülen ölüm orucu ve bu eylemlerin mahpuslar ile yakınları üzerinde yaratacağı travma ve oluşabilecek daha ağır sonuçların önlenebilmesi bakımından aşağıdaki tavsiyelerimiz acilen dikkate alınmalıdır:

1- Adalet Bakanlığı vakit geçirmeksizin mahpusların ortak zaman geçireceği sosyalleşme zamanlarına ilişkin yeni bir düzenleme yapmalıdır. Bu düzenleme yapılırken, sivil toplum örgütleri tarafından geliştirilen yan yana hücrelerin gündüz saatlerinde birleştirilmesi ile dokuz kişiye görüşme imkanı tanınmasına izin verecek “3 kapının açılması” önerisi bireyleri tecrit koşullarından kurtaracak asgari insani ölçütlerden biri olarak kabul edilmelidir.

2- Adalet Bakanlığı F tipi cezaevlerinde,
– ne tür sosyal faaliyetlerin yapılabildiği,
– mahpusların her hafta kaç saat sosyal faaliyetlerde bulunduğu,
– sosyal faaliyetlere katılan mahkumların toplam sayısı ile sosyal faaliyet türüne (ortak vakit geçirme, kütüphaneyi kullanma, aile ile görüşme, telefonda görüşme, işliklerde çalışma) göre katılım oranları,
– Aynı anda toplam kaç kişinin ortak zaman geçirebildiği,
konularında acilen kamuoyunu rahatlatacak ve sorunu çözecek bağlayıcı açıklamalar yapılmalıdır.

3- Adalet Bakanlığı, tüm F tipi cezaevlerinde mahpuslara yönelik standart bir uygulamaya gidilmesini, cezaevleri arasında uygulama farklılıklarının giderilmesini sağlayacak önlemleri almalıdır.

4- Bakanlık, sivil toplum örgütleri ve insan hakları kuruluşları ile sürekli diyaloğun sağlanmasına yönelik tedbirleri almalı, sivil toplum örgütlerinin önerilerini dikkate alarak değerlendirmelidir.

5- Adalet Bakanlığı, İşkenceyi Önleme Komitesi’nin yıllardır tekrarladığı ve her seferinde acil önlemler alınması tavsiyesinde bulunduğu ve son raporunda da yer verdiği mahkumların sosyalleşme zamanının artırılması yönündeki görüşlerine bir an önce tatmin edici bir yanıt vererek konuyu hem sivil toplum örgütlerinin hem de ilgili resmi kuruluşların gündeminden çıkarmalıdır.

6- Tüm tutuklu ve hükümlülere insan onuruna yakışan uygun muamelenin yapılmalı ve özellikle işkence ve kötü muamele sonucunu doğurabilecek uygulamalara son verilmelidir.

İNSAN HAKLARI VE MAZLUMLAR İÇİN DAYANIŞMA DERNEĞİ – İNSAN HAKLARI DERNEĞİ –HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ-ULUSLARARASI
AF ÖRGÜTÜ TÜRKİYE ŞUBESİ